İki marş iki kafa

Geçen yazıda Cumhuriyetimizin 100. Yılı Marşı ile CHP’nin Fazıl Say’a yaptırdığı “alternatif” marşı müzikal estetik açısından kıyaslamıştık. Şimdi gelin bu iki marşı bir de sözler açısından inceleyelim.

Fazıl Say’ın marşının sözleri Ayten Mutlu’ya ait. Ana teması el ele tutuşup küçük hayaller kurmak ve mutlu olmak üzerine. Şaka yapmıyorum, gerçekten böyle. CHP’nin Cumhuriyet’in yüz yılına uygun gördüğü şiir, ay ışığı romanslarının ucuz bir kopyasından ibaret: Kedere inat türküler söyleyelim, ışık dolsun kalbimize, toprak gülsün, dünya dönsün…

Marşın içinde numunelik olsun bir tane Cumhuriyet, bir tane Türkiye, bir tane Türk sözcüğü geçmiyor! Bunu ahmaklık veya beceriksizlikle açıklamak mümkün değil. Belli ki bu semboller kasten alınmamış, kullanılmamış. Marşta özellikle Türklüğe yer verilmemiş olması çok açık bir tercih.

Peki sözlerde Atatürk var mı dersiniz? Sadece bir yerde “Atamın mavi gözleri” şeklinde geçiyor. Hangi ata, hangi göz bilmiyoruz, Türkiye’nin istikbali ile mavi gözlerin ne ilgisi var onu da bilmiyoruz. Ama bunun CHP’ye hakim olan Atatürk tüccarlığının bir göstergesi olduğunu biliyoruz. Bu ifade, Atatürk’ü fikirlerinden koparıp bir yelek, bir çift göz, bir dans veya bir bardak rakıya indirmeye kalkan kalpazanlığın yansımasından başka bir şey değil.

İletişim Başkanlığının yaptırdığı marşa gelince… Sözlere hakim olan hava, Cumhuriyet'in geçmiş yüzyılından ziyade gelecek yüzyılın hedefleri ile şekillenmiş. Geçmişe yönelik vurgular, düşmana karşı mücadele ve birlik ruhu üzerine. Bir de tabi en önemli yerde, nakaratta yer verilmiş olan Atatürk var: “Yüzyıllarca kutlanacak Cumhuriyetimiz / Gazi’nin açtığı bu kutlu yolda yürüyeceğiz hepimiz.” Yani marş, kaştan gözden, gömlekten süveterden söz ederek göz boyamıyor, açıkça “Atatürk’ün yolunda yürüyeceğiz.” diyor.

Kömürcü’nün marşında, bolca Cumhuriyet, Türkiye, Anadolu, vatan, millet, ulus sözcükleri var. En önemlisi ise kısa bestede iki kez Türklüğün geçmesi. Tek başına bir cümle, “Kahraman yarattı Türk’ü yaratan” cümlesi bile CHP’nin kozmopolit ve köksüz şarkısını ezip geçiyor.

Fazıl Say’ın sözde marşı, ancak Yedi Kocalı Hürmüz müzikalinin “ver Allah’ım ver, bize koca ver” şarkısı ile kıyaslanabilir. Hürmüz’ün Tanrı’dan yedi tane koca istediği bu şarkıda 14 kez “ver” sözcüğü geçiyor. Fazıl Say’ın marşı ise tekrarları saymazsak 12 kez “ver” diyor. Biraz daha çaba ile Hürmüz’ü yakalayabileceklerini düşünüyorum.

BABASININ OĞLU

Türkiye’de siyasetin en önemli sorunlarından biri riyakârlıktır. Siyasiler birbirlerine sövüp sayarlar, sonra da hiçbir şey olmamış gibi enseye şaplak muhabbeti yaparlar. Misal, Genel Kurul'da vuruşup, Meclis lokantasında kankalık eden çokça vekil bilinir.

Neymiş efendim beyefendilik buymuş nezaket buymuş aksi ayrıştırmaymış, ötekileştirmeymiş. Yahu kardeşim muhatabına o kadar değer veriyorsan baştan azıcık dikkatli ol, hakaret etme, sövüp sayma o zaman!

İşte siyasetteki bu çirkinliği Erdoğan yıktı. Sadece iç siyasete değil, uluslararası politikaya da deyim yerinde ise “delikanlılığı” getirdi. Dünya tarihinde, nezaket kılıfına giydirilmiş riyakarlığı, diplomasi kılıfındaki alçaklığı elinin tersiyle iten, en kanlı katile açıkça “one minute” diyebilen başka bir lider yok.

Geçenlerde Bilal Erdoğan, Balıkesir’deki bir organizasyonda İyi Partili Turhan Çömez’in elini sıkmadı. Vay efendim nasıl olurmuş, ayıp değil miymiş! Turhan Beygillerin Erdoğan’lara attığı onca iftira, onca hakaret ayıp değil miydi acaba?

Helal olsun Bilal Bey’e, gerçekten babasının oğluymuş.