İran'ın bir bildiği var:Musul Konsolosluk baskını danışıklı!

Uzunca bir ara verdim.

Öyle gerekti.

Fakat boş durduğum söylenemez.

Sürekli ertelediğim bir işi yaptım.

İran'a gittim: Farklı odaklarla konuştum.

Hayli verimliydi.

***

Bizimkiler "bölge devletiyiz" diyorlar ya: Artık boş bir seda. Bağdat, Şam ve Beyrut'tan sonra bir de Tahran'da gördüm:

AKP kendi yaptıklarını da yıkmış.

İran'ın iddiası ise dilinde değil, elinde.

Sonuca odaklanmışlar: Yapıyorlar.

***

Bilenler bilir: İran'da herkes adeta diplomattır. Milli çıkarlar sözkonusu ise: Gerisi teferruattır.

Bu yüzden, kendimce önlem aldım.

Eski tandıklar zaten biliyordu.

Yenilerden de rica ettim: Münazaraya gelmedim. Açık sözlü olalım.

***

Sonuç: Diplomasi yine devre dışı değildi.

Fakat: Açık sözlülükte bu kadarını ummuyordum. "Net"likte fazla derine inildi.

Gerektiği kadarını yazacağım.

***

Önce: IŞİD konusu.

Musul konsolosluğumuz 10 Haziran'da basıldı. 49 vatandaşımız IŞİD'in elinde rehin.

***

Konsolosluk baskınını ben sormadan açtılar.

Tahminleri değil, tespitleri vardı.

İddia: "AKP-IŞİD anlaştı. Türkiye'nin Musul konsolosluğu öyle basıldı."

Yani: "Olay, danışıklı dövüş."

***

Elbette sordum: AKP'nin amacı nedir?

İki farklı üst düzey kaynak: Benzer konuştu.

"AKP iki alana mesaj vermek istedi."

Bir: "Radikalleri destekliyorsun" diyen dışarıya mesajı:

"Gördünüz, IŞİD bana da saldırdı. Desteklesem saldırır mıydı?"

İki: Kerkük ve Türkmenler konusunda içe mesaj: "Vatandaşlarım rehine, müdahale edemem."

***

Bir parantez açalım. İki kaynağım da AKP karşıtı değil.

Hatta: Türkiye'de hâlâ AKP'yi tercih ediyorlar.

Yani: Tespitlerine Erdoğan karşıtlığı yön vermiyor.

***

Devam edelim.

Kaynaklarımdan biri hatırlattı.

"Kendinize 'küçük' bir soru sorun."

"Muhalefet Suriye'de 48 İranlıyı esir almıştı."

"Aralarında önemli şahsiyetler vardı. Generaller falan..."

"Türkiye'nin gücü ve ilişkileri bunları kurtarmaya yetti."

Sordu: "Kendi konsoloslarını kurtaramıyor olması mümkün mü?"

Haksız mı?

***

Dipnot verelim: İranlı 48 "hacı" 4 ağustos 2012'de kaçırıldı. Türkiye ve Katar araya girdi.

9 Ocak 2013'te serbest bırakıldı.

Öğrenmiş oldum: Aralarında Devrim Muhafızı generaller de varmış.

***

AKP'den "rehine" açıklamalarına gelince.

Kuşku verici değil mi?

Erdoğan (15 Haziran 2014):

Müdahale isteklerine: "Bizden bazı beklentiler var, kimse bunu beklemesin."

Medyaya: "Lütfen yazmayın, çizmeyin... IŞİD'i tahrik etmeyin."

Önceki gün bayağı ağır konuştu!

"IŞİD denilen o örgüt."

Bir türlü "terörist" diyemiyorlar.

***

Ve AKP medyasının hali.

IŞİD'li kaos planını selamladılar: "Sünni devrimi!"

Erdoğan-Davutoğlu'ndan izinsiz olabilir mi?

***

Bu durumda "rehine olayı" nasıl biter?

İran tarafı tespitinden emin:

"Mutlu sonla bitecek: AKP'ye en yüksek getiri sağlayacak şekilde."

***

Burada Türkmen meselesi önemli.

Musul ve Telafer'deki Türkmenlerin durumu.

Biliniyor: IŞİD Telafer'i işgal etti.

Çoğunluğu Şii onbinlerce Türkmen çöle kaçtı. Sincar tarafına.

Türkmenlerden telefonlar alıyorum.

Bir: "Türkiye bizi kaderimize terketti. Gelen yardımlar göstermelik."

İki: "Her gün cenaze kaldırıyoruz. Çocuklarımız ve yaşlılarımız ölüyor."

Üç: "IŞİD, hâlâ havan toplarıyla bizi vuruyor. Peşmerge sadece seyrediyor."

Türkmenler AKP hükümetinin kapısını çalıyor: "Bir şeyler yapın."

AKP "rehineler"in arkasına saklanıyor: "Mümkün değil. IŞİD'in elinde rehinelerimiz var."

***

"Tahran notları"na devam edeceğim.