Krizin diyalektiği diyalektiğin krizi

1990’larda Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrası, dünya takip edilmesi imkânsız hızla bir krizden diğer krize savrulmaktadır.

Bölgesel savaşların, ülkeleri parçalayan iç savaşların, ekonomik krizlerin, toplumsal ayaklanmaların ve siyasi krizlerin iç içe geçtiği son otuz yılda, solun dünyanın neredeyse hiçbir yerinde büyük kırılma anlarına müdahale edememesi nasıl açıklanmalıdır?

Sorun, dünyanın takip edilmesi zor bir hızla devimin halindeki hareketi, dönüşümü mü? Yoksa art arda krizlere sürüklenen dünyanın bütünsel bakışla kavranamaması mı?

Diğer bir değişle sorun, krizlere müdahale edemeyen devrimci pratiğin zaafı mı yoksa krizleri öngörüp strateji ve program yaratamayan devrimci teorinin yetersizliği mı?

Şüphesiz, her çağın kendine özgü zaman ve mekan kavrayışı vardır.

Prens Ferdinand’ın öldürülmesini takip eden otuz yılda yaşanan iki büyük dünya savaşı, imparatorlukların çöküşü, sosyalist devrimler, yükselen faşizm, ekonomik ve toplumsal krizler, bilim ve teknolojideki atılımlar da çağdaşları için olağanüstü hızla gerçekleşmişti.

Hızla yıkılan eski dünyanın enkazı geleceğe dair öngörüleri perdelemişti. Ancak, savaş ve krizler karşısında yeni bir dünyayı inşa edecek devrimci teori yaratılarak insanlığın ufuk çizgisi görünür hale getirilmişti.

Birbirine karşıt, çok farklı siyasi kesimler, içinde bulunduğumuz krizi, yüzyıl önceki krizle karşılaştırmaktadır.

Öyleyse biz de yüzyıl önceki krize meydan okuyarak insanlığın ilerleyişindeki seyri değiştiren, dünyayı görmenin yeni biçimlerini gösteren tarihi kişiliklerin, özellikle Lenin’in teori ve pratiğine yeniden dönmeliyiz.

SAVAŞIN GÖLGESİNDE HEGEL'E DÖNÜŞ

Birinci Dünya Savaşı’nın barut kokusu Avrupa’nın dört bir yanını sardığı, dondurucu soğuk havada binlerce askerin siperlerde ölümü beklediği süreçte, Lenin yaklaşık sekiz ay boyunca her gün neden Bern kütüphanesinde gitmişti?

İsviçre’de sürgünde bulunduğu dönem boyunca, emperyalist savaşın acilen durdurulması için, sosyalistlerin kendi burjuva hükümetlerinin politikasını engelleyecek taktikler üreten Lenin, neden savaşın ortasında kendisini kütüphaneye kapatmıştı?

Sekiz ay boyunca Lenin ne üzerine çalışmıştı? Hangi konuları araştırmıştı?

2. Enternasyonal’in 1907 ve 1912 yılında gerçeklesen kongrelerinde, yaklaşan savaş ihtimaline karşı sosyalistlerin olası savaş durumunda nasıl tavır alacakları kararlaştırıldı. Fransız ve Alman sosyalistlerin neredeyse tüm üyeleri olası savaş durumunda, kendi hükümetlerine karşı çıkacaklarını oybirliğiyle kararlaştırmışlardı.

Savaşın patlak vermesinden hemen sonra, gazetelerde Alman Sosyal Demokrasi Partisi’nin savaşı desteklediğine dair haberi gören Lenin, haberi ilk başta kara propaganda sanmıştı. Ne var ki Alman sosyalistlerin, kendi hükümetlerinin emperyalist savaşını desteklediği doğrulanınca, Lenin belki de hayatının en büyük şaşkınlığı yaşamıştı.

2. Enternasyonal’de, Rosa Luxemburg ve grubu, Jaurès ve takipçileri dışındaki ezici çoğunluk savaştan yana tavır almıştı.

Savaşın çıkacağını çok önceden öngören Lenin, Avrupalı sosyalistlerin ihanetini öngörememişti. Bu ihanet Lenin’i, savaşın yıkımından çok daha fazla sarsılmıştı.

Lenin, Enternasyonal’in en itibarlı Marksist liderlerinin bu ihanetini nasıl açıklamıştı?

Lenin’e göre, 2. Enternasyonal Marksizm’in felsefesini yanlış kavradığı için emperyalizmin saflarına savrulmuştu. Enternasyonal’in liderleri diyalektik düşünceyi özümseyemediğinden dolayı ne Marx’ı ne Kapital’i kavrayabilmişti.

Lenin göre, devrimcilikten uzaklaşıp reformist çizgiye kayan 2. Enternasyonal diyalektik düşüncenin karşıtı olan ‘kaba materyalizmi’ temsil etmekteydi.

Lenin, emperyalist savaşın ortasında Marksizm’i güncelleyip yeniden inşa edebilmek için, Marx’ın da öncesine, Hegel’e yönelmiştir. Çünkü Avrupalı sosyalistler, Hegel’i okuyup araştırmadıkları için Marx’ı kavrayamamıştı.

Bu tespitten hareketle Lenin, Bern kütüphanesinde bulunduğu zaman boyunca Hegel üzerine araştırmalar yapar. Hegel’in diyalektik yöntemini geliştirdiği Mantık Bilimi üzerine 150 sayfalık notlar çıkaran Lenin, 1914-15 arasında Hegel’in diğer eserleriyle birlikte yoğun felsefe okuması gerçekleştirir.

Lenin’in notları Felsefe Defterleri ismiyle Rusçada 1929, Almancada 1932, Fransızcada 1938, İngilizce ve İtalyancada 1958 yılarında yayımlanmış olmasına rağmen bugüne kadar gereken ilgiyi görememiştir.

DEVRİMİN DİYALEKTİĞİ

Strateji ve taktikleriyle ilk sosyalist devrimi gerçekleştiren Lenin’in yalnızca siyasal liderliği vurgulanmıştır. Felsefe Defterleri’ ne yakından bakıldığında Lenin’in liderliği kadar Marx ve Engels’ten sonra en büyük Marksist teorisyen olduğunu berrak biçimde görülür.

Marx’ın gençlik döneminde Hegel’in diyalektiğini incelediği 1844 Elyazmaları eseri 1920 sonlarına kadar yayımlamamıştı. Çarpıcı olan Marx’ın gençlik eserleri henüz bilinmiyorken, Lenin savaş sırasında Hegel’in eserlerine yönelmesidir.

Lenin, devrimci teoriyi yeniden inşa etmek için tıpkı genç Marx gibi Hegel ve diyalektik üzerine çalışmaya başlamıştı.

Bu anlamda Lenin, Marx’tan sonra doğrudan Hegel okuyarak diyalektik düşünceyi güncelleyen tartışmasız ilk Marksist düşünürdür.

Tartışılması gereken nokta, Hegel’in diyalektiği üzerine yapılan bu yoğun okumaların Lenin’in düşünce ve eylemlerinde ne gibi etkisi olduğudur.

Şüphesiz Lenin’in 1914-15 arasındaki Hegel okumaları, devrimin arifesinde kaleme alınan Emperyalizm, Devlet ve Devrim gibi en önemli eserlerin felsefi dayanağı oluşturmuştur.

Devrimci pratiğin karakterini belirleyen devrimci teorideki yenilik, Lenin’in Hegel diyalektiğindeki ‘öznellik’ kavramından hareketle, devrimci özneyi yeniden tanımlamasıdır.

Lenin geleneksel işçi sınıfının dışında iki yeni devrimci özne tanımlamıştır: Ezilen milletler ve köylülük

Şüphesiz Lenin’den önce, emperyalizm ve tekelci kapitalizmin gelişimini Hobson, Buharin, Hilferding gibi düşünürler ele alıp incelemişti.

Tekelci kapitalizmin emperyalist aşamaya yükselişiyle sermayenin emperyal artı değerden işçi sınıfına pay vererek, işçilerin sisteme dahil edilmesi olgusuna belli ölçüde, bu düşünürler de dikkat çekmişti.

Fakat, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı tarih sahnesine yeni bir öznenin, ulusal kurtuluş hareketlerinin çıktığını yalnızca Lenin görmüştü.

Hegel diyalektiğinin ‘inkârın inkârı’ kavramından hareketle Lenin, emperyalizm ve tekelci kapitalizmin yeni aşamasının diyalektik zıddı olarak ulusal kurtuluş hareketlerinin yükselişini görüp, devrimci stratejisini belirlemişti.

1916 tarihinden itibaren Lenin, ezilen dünyadaki Hindistan, Çin, Türkiye, İran, İrlanda gibi ülkelerin bağımsızlık hareketlerini yakından izleyip desteklemiştir.

Emperyalizm eserindeki teorik bakışıyla uyumlu biçimde Lenin, devrimin merkezinin ezilen dünyaya kayması sonucu, bu ülkelerde nüfusun çoğunluğunu oluşturan köylü sınıfının devrim saflarına katılmadan siyasal iktidarın alınamayacağını dile getirmiştir.

DİYALEKTİĞİN DALGALARI

Lenin’in kriz ve savaş karşısında, Hegel’in diyalektiğine dönerek Marx’ın adımlarını nasıl ileriye doğru taşıdığı ortadadır.

1970’lerden itibaren neoliberalizme ve onun krizleri karşısında solun derin sessizliğinin nedeni devrimci teorideki tıkanmadır.

Bu tıkanmanın iç içe geçen iki temel nedeni vardır.

İlki, neoliberalizmle geleneksel işçi sınıfının kimliğinin parçalanması sonucu Marksizm’in bugünün devrimci öznesini tanımlayamamasıdır. Solun nesneyi, dünyayı değiştirecek özneden yoksun kalmasıdır.

Diğer nokta, bugün kriz koşullarında yeni devrimci özneleri tanımlayıp devrimci pratiği belirleyecek, bütünlüklü bir diyalektik bakıştan mahrum kalınmasıdır.

Önümüzde yakıcı sorular durmaktadır:

Neoliberalizmle toplumsal bütünlüğün dağıldığı, geleneksel sınıfların parçalandığı bu süreçte, toplumun hangi kesimlerini devrimci teorinin öznesi olarak tanımlayacağız?

Postmodern toplumun hızlı akışkanlığının yarattığı kaosu, devrimci momentlere nasıl dönüştürebiliriz?

Tsunami dalgaları gibi birden gelip geri çekilen halk hareketlerini, iktidar hedefi olan siyasal programlarla nasıl bütünleştirebiliriz? Bu dalgaları, devrimci nehirlere nasıl yönlendirebiliriz?

Yüzyıl önce emperyalizme karşı dile getirilen ‘ya savaşlar devrimi doğurur ya da devrimler savaşı önler’ formülünü nasıl güncelleyebiliriz?

Yüzyıl önceki gibi Batı emperyalist sistemi dağılırken, teori-pratik tartışmasını Marx ve Lenin kadar Hegel’in düşüncel mirasına bakarak çözebiliriz.

Devrimcilerin “Hegel diyalektiğinin materyalist dostları” olmalarını yönünde Lenin’in 1922 yılında yaptığı çağrı yankılanmaya devam ediyor.