Olimpiyat kürsüsünde bir köy enstitülü

AHMET Bilek’i bilmemek köy enstitülerini biraz eksik bilmektir. Kapanalı yıllar oldu, her geçen gün bir başka yönü, bir başka özelliği, bir başka farklılığı ortaya çıkıyor bu kurumların.

Köy enstitülerinde spor konusunda nerdeyse hiç yazılmadı, konuşulmadı. Ulusal güreş takımına kısa zamanda beş kadar güreşçi verdi enstitüler, bilmiyoruz… İki olimpik güreşçi yetiştirdiğini de bilmiyoruz… Bunlardan biri olimpiyat şampiyonu oldu, bilmiyoruz... Atletizm pistlerinde Türkiye dereceleri için koşan atletler yetiştirdiğini de bilmiyoruz.

Bunları bilmemek, köy enstitülerini biraz eksik bilmektir; abartmıyorum, şampiyon Ahmet Bilek’i bilmemek, köy enstitülerini eksik bilmektir. Konferanslarımda, aralarından bir de olimpiyat şampiyonu çıktığını öğrenen enstitü mezunlarının, hem şaşırdıklarını, hem sevindiklerini gördüm.

Köy enstitülerini araştırırken, sporun da sanat kadar önemli olduğunu bilemedik belki de…

Ahmet Bilek

BİLEK'İN BAŞARI ÖYKÜSÜ

Ayrı kulvarlardan gelseler de Ahmet Bilek’in köy enstitülerinden yetişen F. Baykurt, M. Makal gibi şöhretlerin hemen yanına konacak bir başarı öyküsü var. Güreşi 1947 yılında girdiği Kızılçullu Köy Enstitüsünde öğrendi. İlk güreş hocasının İsmail Pehlivan adında biri olduğunu bir arkadaşından dinledim. Kızılçullu’da Ahmet’in elinden tutan öğretmeni Basri Gürkan, yıllar sonra Ankara Deneme Lisesi’nde de beden eğitimi öğretmeni olarak çalıştı, basketbolcu Kemal Erdenay’ları o yetiştirdi.

Yaşar Doğu, Celal Atik gibi efsaneleşmiş şampiyonları anlattığım Neşter ve Madalya’nın, ardından Ahmet Bilek’i konu aldığım Sessiz Şampiyon’un araştırmaları on yılımı aldı. Bu iki romanım için epey koşturdum, çalıştım, araştırdım. Türk güreşinin altın yıllarını yaratanlar gençliğimin en güzel günlerini anımsatırlar bana, çünkü onlarla aynı soyunma odalarında giyinip soyunduk, aynı mindere ter döktük. Türk güreşinin o altın yıllarını araştırırken, Türkiye’de gitmediğim yer kalmadı, ardından Roma’ya, Almanya’ya değin yolculuklarım uzadı. Yüzlerce kişiyle konuştum, İLEF’li öğrencilerimin de yardımıyla binlerce gazeteyi taradım.

KÖY ENSTİTÜLERİ SPORA KAZANDIRDI

Ahmet Bilek’in köy enstitülerinden yetişmesi bir rastlantı mıydı? Onun romanını yazarken, kafamda hep bu soru da vardı.

Hayır, Ahmet köy enstitüleri düzeninin sporumuza kazandırdığı bir olimpiyat şampiyonudur. 1948 yılında Kızılçullu’da enstitüler arası güreş karşılaşmalarını izledikten sonra Yaşar Doğu ve hocası Nuri Boytorun izlediği güreşçilerin adlarını da vererek, en az dört beş güreşçinin üç dört yıl sonra ulusal takımda yer alacaklarını söyler. Bu öngörünün doğru çıktığını araştırmalarımla gördüm. 1950’li yılların başlarında enstitülerden yetişen beş güreşçi ulusal takım kampına çağrıldı; bunlardan üçü, Raif Akbulut, Ahmet Kozak, Ahmet Bilek defalarca Türkiye şampiyonu oldular. Bu sayı belki daha da fazla, ben bu kadarını saptayabildim. Bu şampiyonlardan ikisi, Raif Akbulut, Ahmet Bilek olimpiyatlara katıldılar. Ben Ahmet Bilek’i köy enstitülü ilk olimpik sporcu sanıyordum, değilmiş oysa. Köy enstitülü ilk olimpik sporcu güreşçi Raif Akbulut, Pulur Köy Enstitüsünden sonra Gazi Eğitim’i bitirdi. Onun ardından Ahmet Bilek olimpiyatlara katıldı, 1960 Roma Olimpiyatları’nda birincilik kürsüsüne çıktı. Bir olimpiyatta, yalnız güreşte yedi altın kazanan yedi kahramandan biri oldu. Bu başarıyı hâlâ aşamadık, aşabileceğimizi de pek sanmıyorum.

Manisa'nın Kula köyü sakinleri.

DERSLERDEN ÖNCE BEDEN EĞİTİMİ

Köy enstitülerinin ders programlarını, beden eğitimi müfredatını da inceledim. Bu programları hazırlayan kurullarda sanki yalnız uzmanlar değil, bilge kişiler de yer almış. Anılarını okuduğum ya da dinlediğim enstitü mezunları sabahları derslerden önce 20 dakika beden eğitimi hareketleri yaptıklarını anlatırlar. Müzik eşliğinde bir gün beden eğitimi hareketleriyle, bir gün halk oyunlarıyla başlardı dersler. Beden eğitimi müfredatından küçük alıntılar size:

  • Gözü pek, çevik, tabiat zorluklarını yenebilecek, güzel vücutlu gençler yetiştirmeyi amaçlar…
  • Öğretmenin köy topluluklarında neşe yaratan bir varlık haline gelmelerine dikkat edilecektir.
  • “Türk gibi kuvvetli” sözüne layık, vücut yapısı sağlam, kuvvetli ve dayanıklı gençler yetiştirmek amacı güdülür.
  • Sporun besin kadar önemli olduğu inancı öğrencilere telkin edilir.

Enstitülerin bir amacı da değerlerimizi yerelden ulusala, ulusaldan evrensele ulaştırmaktır. Ahmet Bilek’in başarı öyküsü de bu çizgide gelişir: Çayırlarda arkadaşlarıyla boğuşan çocuk, enstitüde modern güreşi öğrendi, defalarca Türkiye şampiyonu oldu, ulusal mayoyu giydi ve olimpiyat birincisi oldu.

Ahmet Bilek'in doğduğu ev. Duvara "Ahmet Bilek bu evde doğmuştur" plaketi çakıldı.

KULA VE MANİSA BELEDİYELERİ…

Şimdi sözüm Kula ve Manisa Belediyelerine…

Ahmet’in köyüne gitmeden önce, eski muhtar Hikmet Eren’e telefonla ulaştım. Ahmet Bilek’i bilmiyorlardı, muhtar da bilmiyordu ama sağ olsun ilgi gösterdi, araştırdı, bana bilgiler verdi. Köye gittiğimde de Ahmet’i tanıyan yaşlı iki üç arkadaşına ulaştım. İki üç yaşlı dışında köylüler şampiyonlarını tanımıyorlardı. Doğup büyüdüğü evde oturanlar da, komşuları da ne Ahmet Bilek adını biliyorlardı ne de köylerinden bir şampiyon yetiştiğine dair bilgileri vardı. Sessiz Şampiyon’u okuduktan sonra duyarlı birkaç Kulalı harekete geçti, doğduğu eve bir plaket çaktılar. Resmi makamlar da harekete geçmeli, bunun arkası gelmeli. Buradan Kula ve Manisa Belediyelerine sesleniyorum. Manisa bölgesinden yetişmiş ilk ve tek şampiyonunuza vefa göstermek boynunuzun borcu. Bundan sonra vilayetinizden bir olimpiyat şampiyonu daha çıkar mı acaba, yanıtını siz verin. Ben çıkacağını sanmıyorum. Kolay değil, inanın hiç kolay değil. Ahmet Bilek 38 yaşında bu dünyaya veda etti. Kısa ömrünün 25 yılının geçtiği Kula’da kimse onu tanımazken, dokuz yılının geçtiği Almanya’nın Köllerbach kasabasında yediden yetmişe herkesin şampiyonumuzu tanıdığını gördüm. Hem de ölümünden 51 yıl sonra…

Minderlerin bu ilk şampiyon öğretmeninin, kendi köyünde, kendi ilçesinde bilinmemesi çok hazin… Bir sokağa olsun adının verilmemiş olması çok acı…