Sığınmacılar nasıl gider?

Sığınmacı sorunu siyasetin bir numaralı gündemi haline geldi. Artan ekonomik sorunlara eklenen sığınmacı sorunu, sosyal medya rüzgarıyla ırkçılık ve yabancı düşmanlığına evriltiliyor. Ancak bu durum, böyle bir sorun olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Sığınmacı sorunu, Türkiye’de sayıları bugün için resmi rakamlara göre 3,7 milyon, gayriresmi hesaplamalarla 5 milyon civarında olan Suriyeliler nedeniyle 10 yıldır tartışılıyor. Dolayısıyla yeni bir sorun değil. Fakat Afganistan’da yönetimi Taliban’ın ele geçirmesinden sonra özellikle sosyal medyada Afgan ve Pakistanlı sığınmacılarla ilgili de bir tartışmanın sürdüğü görülüyor. Ancak Türkiye’de BM verilerine göre Afgan sığınmacı sayısı 125 bin civarında. Yani, sığınmacı sorununda esas odaklanılması gereken konu Suriyeliler ile ilgilidir.
Sorunun kaynağını saptamak doğru çözümü bulmak için anahtardır. Sorunun kaynağı, sözde “Arap Baharının Suriye ayağı” olarak sahnelenen ABD’nin Suriye’yi parçalama operasyonudur.

DAEŞ VE PKK/YPG KARDEŞLİĞİ

Peki bu sorun nasıl ortaya çıktı? Suriye’de radikal İslamcı etiketli terör örgütleri ile ayrılıkçı terör saldırıları düzenleyen PKK/YPG, ABD tarafından desteklendi ve büyütüldü. DAEŞ, El Nusra ve diğer terör grupları ile ayrılıkçı terörist PKK/YPG’nin eylemleri sonucunda Suriye’de milyonlarca insan evlerinden ayrıldı, terör eylemlerinin olmadığı iç bölgelere ve komşu ülkelere kaçtı. Sayı tam olarak belirlenemese de çeşitli hesaplamalara göre yaklaşık 22 milyonluk nüfusun yarısından fazlası yer değiştirmiş durumda.
Bu süreç, Suriye’ye yönelik Amerikan operasyonunun başladığı 2011’den itibaren, operasyonu yürüten merkez tarafından planlanmıştır. Bu planın birden çok hedefi vardır. Birincil hedef, tabii ki Suriye’deki meşru devlet otoritesinin ortadan kaldırılmasıdır. Kendi sınırlarını kontrol edemeyen kendi nüfusunu koruyamayan devletin bir süre sonra yıkılması hedeflenmiştir. Ancak bunun yanı sıra ülke dışına insani gerekçelerle kaçan nüfus üzerinden sığınmacıların bulunduğu ülkelerde sosyal problemler yaratmak ve bu ülkelerin politikalarını yönlendirmek de hedefler arasındadır.

BİR NUMARALI GÜVENLİK ÖNCELİĞİ

Foreign Policy’nin “ABD’nin Ankara’daki adamı” diye nitelediği Ahmet Davutoğlu, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile “çak” işaretleriyle fotoğraf verdiği toplantılarda bu planda rol üstlenmiştir. Planın ana hedefinde ise, Suriye’nin parçalanması, kuzeyde Akdeniz’e kadar uzanacak bir koridorda PKK yönetimi altında bir bölge oluşturmak vardır. Plana göre, böylece Irak’ın kuzeyinden başlayarak İkinci İsrail koridoru tamamlanmış olacaktır. PKK’ya, hem Suriye’de hem de Irak’ta ABD’nin kara gücü ve başat enstrümanı olarak görev verilmiştir.
Türkiye, Abdullah Gül’ün Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı, Davutoğlu’nun dış politika başdanışmanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan olduğu Ak Parti ve Erdoğan hükümetleri dönemindeki politikalardan kopunca bu plan bozulma yoluna girdi. Ayrıca gerçekte Ak Parti, önceki dönemdeki Gül-Davutoğlu-Babacan politikalarından kopuşla iktidarını devam ettirme koşullarını yaratabildi. Suriye’de Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı, Irak’ta da Pençe harekatları ile koridor kesildi. Fakat Suriye’nin kuzeydoğusunda petrol ve doğal gazın bulunduğu alanlarda ABD askeri koruması ile PKK’nın denetimi devam ediyor. Türkiye için bir numaralı güvenlik önceliği, Suriye’deki PKK işgalinin sona erdirilmesidir. Çünkü bu durumun devamı, Türkiye için beka sorununun sürmesine yol açmaktadır.

DOĞRU SORU

Türkiye’deki sığınmacıların evlerine gönüllü olarak ve güvenle gitmeleri nasıl sağlanabilir? Bunun ilk koşulu, Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasıdır. Bu ise, mevcut koşullarda Şam’daki meşru devlet otoritesinin ülkenin tamamında kurulmasıyla mümkündür. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar, yarın ne olacağı belli olmayan güvensiz ortam devam ettiği sürece evlerine gitmek istemeyeceklerdir. Suriye’de şu anda Şam’ın kontrol ettiği bölgeler dışında devlet otoritesi yoktur. El Nusra’nın ve birden fazla terör örgütünün cirit attığı İdlib’de ya da ABD destekli PKK işgali altındaki kuzeydoğu Suriye’de bir meşru otorite sorunu vardır. Bu bölgelerde savaş ağalarının kontrol ettiği bir ekonomi ve düzen ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin kontrolünde olan, sözüm ona yerel meclislerin denetiminde olduğu ileri sürülen bölgelerde de aynı durum geçerlidir.

DÜŞMANININ MİNDERİNDE GÜREŞMEK Mİ, EN BASİT ÇÖZÜM MÜ?

Dolayısıyla, sığınmacı sorununun kalıcı çözümü, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamasına ve PKK’nın Suriye’deki etkinliğini bitirmeye bağlıdır. Bu sonuç, ABD ile pazarlıklarla elde edilemez. “ABD ile pazarlık yaparız” diye sarıldığınız koz, aslında ABD’nin planları içinde oluşturulmuş Amerikan kozudur. İçine girilen yol, niyet başka olsa da amaçlananın tam tersi bir noktaya götürebilir. O nedenle yol yakınken dönmek ve doğru yola sapmak ödenecek bedeli azaltacaktır.
Doğru yol ise, Suriye’deki ABD işgalini sona erdirecek ve tehdidi bertaraf etmeye yetecek bir kuvvet yaratmaktan geçmektedir. Bu kuvveti yaratmada yegane yöntem, çıkarları ortak olan ülkelerin güçlerini birleştirmeleridir. Bu noktada, çıkarları sıkı sıkıya ortak olan iki ülke vardır: Türkiye ve Suriye. Öncelikle Ankara ile Şam’ın geçmişteki olumsuzlukları bir kenara bırakıp, bir anlaşma yoluna girmesi zorunludur. Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak Türkiye’nin Astana ortakları İran ve Rusya’nın da çıkarınadır. Ancak, İran ve Rusya kendi kapılarına dayanan tehditlerle boğuştukları için PKK meselesi Ankara ve Şam için olduğu kadar öncelikli değildir. Fakat, Türkiye ile Suriye arasındaki ortaklığa Rusya ve İran’ın yanısıra Çin ve diğer Avrasya güçleri de destek verecektir. Böylece, ABD planını tarihe gömecek, PKK koridoru tümüyle ortadan kaldıracak ve sığınmacıların güvenle evlerine dönmesini sağlayacak yol açılacaktır.