Sistemin sınırlarını zorlayan filozof

Medyada en çok onun görüşleri merak ediliyor, kitapevlerinde en başta onun kitapları çok satanlar bölümünde yer alıyor. O, arkada kalan felsefe geleneğinin yeni halkalarından biridir.

Çeşitli eserleriyle karanlığa ışık tutuyor. Derin analizleri ve düşünce dünyası artık ‘sistemin’ kabuğuna ve Almanya’ya sığmaz oldu. Güçlü kalemiyle ve fikirleriyle çağın sorunlarına yanıt veriyor ve ilerisini görüyor. Hakkında şöyle yorumlar da yapılıyor: “Onun bugün yazdığı eserler, üç yüz yıl sonra da okunacak.”

Çağın filozoflarından Richard David Precht’ten söz ediyoruz. Son dönemde Almanya’nın yaşadığı toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel meseleler hakkındaki analizleriyle dikkat çekiyor. Çok sayıda kitaplarıyla tanınan ve geniş kamuoyu tarafından takip edilen Precht; çeşitli platformlarda ifade özgürlüğü, milliyetçilik, düşüncenin kısıtlanması, faşizm, militarizm, dijitalleşme, Yapay Zekâ, sağ ve sol gibi konuları ve kavramları objektif eleştirel bir dille öne çıkarıyor. Tarihsel süreçler ve bunların doğurduğu sonuçları günümüzün baş çelişmesi ve ana gündemiyle bir bağlamda ele alan filozof, geleceğin dünyasını da bugünden yorumluyor.

Richard David Precht, sistemin ana akım görsel medyasında program sunmasına rağmen, fikirleriyle sistemin “sınırlarını zorlayabilecek” bir konumda gözüküyor.

Alman filozof Precht’in sanal ortamda konuk olduğu bazı programlardan, fikirlerini özetleyerek inceliyoruz.

SOL ADINA GENDERCİLİK VE SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞI

Örneğin küreselci siyasetin aktörlerinden Die Grünen (Yeşiller) partisinin, artık geleneksel anlamda ‘sol’ bir hareket olmadığı görüşünü şu gerekçeye dayandırıyor: “Bir insanın kimliğini cinsiyetine göre belirlemek, Gendercilik bağlamında yazı kuralları dayatmak, tek tip düşünen insan istemek, silahlanmanın ve savaşın ateşli savunucusu olmak… ‘Sol’ gelenekle hiçbir ilgisi yoktur, tam aksine sağ’la bağdaşmaktadır.”

‘Öncelikle kim olduğun’ odaklı kimlikçilik siyasetinin, eşit muamele ilkesinin gerisinde olduğunu belirten Precht, solun sınıfsal özünü öne çıkararak, ‘sol insanın diline, cinsiyetine, rengine ve kökenine bakmaksızın eşitlik ilkesini savunur’, diyor. Ancak günümüzde “sol” adını kullanan siyasetlerin bu özden uzaklaştığını, savaş çığırtkanlığına alet olduğunu ve sağa kaydığını belirtiyor. “Rusya-Ukrayna savaşına en objektif asgari ve seviyeli ‘sol’ yorum, şöyle olmalı: ‘İki tarafın oligark sınıfının çıkar savaşında işçi sınıfı ve köylüler kurban ediliyor’, ancak bu kadarını bile bugünkü ‘sol’ analiz edemiyor ve ana akımın etkisinde kalıyor” diyen Precht, kendisini savaş karşıtı pasifist diye tanımlıyor. Diğer yandan, Küba Devrimi liderlerinden Che Guevera’yı partizan savunma savaşı verdiği için, kahraman olarak nitelendiriyor.

YÜKSELEN MİLLİYETÇİLİK ANALİZİ

Precht, AfD ve kutuplaşmayla ilgili de önemli açıklamalarda bulunuyor. Geçmişte toplumun en geniş tabanı siyasetin sağ ve sol merkezinde (Mitte) temsil edilirdi. Ancak bugün bir partiye karşı diğer partilerin blok halinde pozisyon aldığını söyleyen Precht, bu gidişle sesi kısıtlanmaya çalışılan ve ‘mağdur’ konuma düşen AfD’nin, 2029 seçiminde en güçlü parti olacağını öngörüyor. AfD iktidar olduktan sonra, karşıtlarına baskı uygulayacağını ayrıca ileri sürüyor ve yükselen milliyetçiliğin daha çok politik manipülasyon ve korkuların sonucu olduğunu söylüyor.

Precht, Kovid-19 pandemisinden sonra, toplumda derin bir kutuplaşmanın meydana geldiğini ve sonra Rusya-Ukrayna savaşıyla doruğa çıktığını ve İsrail-Filistin meselesiyle devam ettiğine açıklık getiriyor.

‘Artık bu konularda rahat konuşamıyoruz, özellikle kamusal yayın platformlarında ve tartışma programlarında söz hakkından önce, kullanacağım sözcükleri titizlikle seçmek zorundayım’ diyen filozof, “herkes son derece hassas ve duygusal davranırsa ve siz hemen bir tarafa etiketlenirseniz, nasıl eleştirel ve objektif tartışma yürütebiliriz?” şeklinde şikâyette bulunuyor.

“İsrail-Filistin kavgasında hangi taraftasınız?” Bu ‘tuzak’ soruya, açık yüreklilikle ‘ben ezilenlerin tarafındayım’ cevabını veriyor.

ALMAN TOPLUMUNDAKİ DÜŞÜNCE DURGUNLUĞU

Filozof, Almanya’nın geldiği noktaya dikkat çekerek düşünce özgürlüğünün kısıtlandığını ve toplumda bir ‘durgunluk korkusunun’ (Angststillstand) olduğunu saptıyor.

Precht, bu dönemde iki düşünceden söz ediyor: “Biri kanunda yazılan yasal ‘düşüncedir’ diğeri bireyin kendi beyninde hissettiği düşüncedir, sorun beyindeki hissedilen düşüncenin ifade özgürlüğünün giderek kısıtlanmasıdır, çünkü bireyin düşüncesi ölçü alınıyor ve duruma göre ‘sakıncalı’ şeklinde sınıflandırılıyor. Örneğin TV tartışma programlarında kasıtlı olarak 4 aynı düşünen artı modaratör, farklı düşünen bir konuşmacıyı susturmaya çalıştığı gibi.”

Richard David Precht, bir kişinin üstü düşünce ve ifadesi yüzünden çiziliyorsa ve kamusal ortamdan dışlanıyorsa, bu uygulamanın olsa olsa ‘faşizm’ olduğunu ve Alman kamuoyunun %60’ının ifade özgürlüğünün olmadığını iddia ediyor. Önceki İçişleri Bakanı’nın ‘demokrasiyi koruma’ amacıyla NGO’ları teşvik etmesi ve harekete geçirmesi, toplumda farklı düşünenlerin ihbar edilmesi dışında, bir şeye yaramadığını vurguluyor.

Günümüzde sanat ve sanatçının da fikir dünyasının daraldığını söyleyen filozof, ‘örneğin AfD’ye karşı sanat yaparsanız parlarsınız, ancak Wokeness hareketini biraz eleştirmeye çalışın, hemen piyasadan silinirsiniz! Devamla şöyle örnek veriyor: ‘AfD lideri Alice Weidel’i bir dergi kapağından mizah kapsamında Nazi ilan edebilirsiniz, fakat Yeşiller Partisi eş başkanına boş kafalı derseniz, davalık olursunuz, oysa biri hakaret diğeri ise eleştiridir.’
Precht, Almanya’nın önünde 20 ila 30 yıl ‘milliyetçi’ bir dönemin ve sonrasında ileri bir aşamanın olacağını saptayarak, şu ifadede bulunuyor: “Devrimler devleti yöneten hâkim sınıfın en güçlü ve baskıcı olduğu dönemlerde olmaz, devrimler sistemin içerisinde çürüme başladığında ve onu ayakta tutanlar inancını yitirdiğinde olur.”

DÜNYA ARTIK ABD VE AB’YE KARŞI

Dünyadaki baş çelişmeyi doğru okuyan filozof, önemli analizde bulunuyor.

Alman hâkim siyaseti eski ABD’nin geri geleceğini umut ediyor, ancak tek kutuplu dünyaya geri dönüş yolunun kapandığını ve çok kutuplu dünyaya geçildiğini belirten filozof Precht, Almanya’nın bu gerçekliği kabul etmesi lazım diyor. Devamla Avrupa yenidünyada daha özerk bir konuma gelerek, kendi kutbunu oluşturması gerektiğini vurguluyor ve Rusya’ya karşı yönelmiş bir Avrupa’nın, barış düzeni içerisinde sadece bir ‘zaman bombası’ olduğunu söylüyor. Yüzyıllar boyunca Batı azınlığı dünya kurallarını belirleyebildi, bugün ise ‘dünya nüfusunun çoğunluğu ABD ve AB’ye boyun eğmeyi reddediyor’ analizini yapan Richard David Precht, eski tarz bakış açılarının yeni güç dengesi içinde anlamını yitirdiğini belirtiyor.

Filozof Precht, kapitalizm sonrası yeni ekonomi politiğin nasıl olabileceğini tarif ediyor.

YAPAY ZEKA NE GETİRECEK

ayın Precht, belli konularda olduğu gibi gelecekte Yapay Zekâ ve dijitalleşmenin yol açacağı yeni ekonomi politiğin üzerine de kafa yoruyor. Yapay Zeka’nın zamanla kapitalist üretim biçiminin özelliklerini çözeceğini ve emek sömürüsünün giderek azalacağını analiz eden Precht, canlı emeğin yerini alabilecek Yapay Zeka, insanı ‘yabancılaştırma’dan kurtaracağını öngörüyor. Konuyla ilgili sunumlarında Marx’ın makineler, otomasyon ve kolektif akıl ile ilgili tezleriyle bağ kuruyor.

Richard David Precht yapay zekânın üretim süreçlerinde yol açacağı devrimi ve zamanın ruhunu, ‘sol’un henüz kavrayamadığını ve yakalayamadığını söylüyor.

NOT: Ara başlıklar tarafımızdan konmuştur.