Bölünen Alman siyaseti ve güçlendirilen silah sanayi
Alman toplumunun çoğunluğu, savaş çığırtkanlığı yapan bir önceki hükümeti sandıkta cezalandırdı.
SPD-Yeşiller’in yenilgisiyle birlikte emperyalizmin ‘solu’ da Almanya’da zayıflamış oldu. Ancak toplum yağmurdan kaçarken doluya yakalandı. Göreve başlayan yeni CDU/CSU (Hıristiyan Demokrat/Sosyal Birliği)-SPD (Sosyal Demokrat Parti) koalisyon hükümeti savunma ve savaş stratejisini merkezine aldı. Bir savaş hükümeti sadece cılız kalan SPD ile kurulamazdı, dolaysıyla emperyalizmin sağına da ihtiyaç var.
CDU/CSU – SPD koalisyon hükümet sözleşmesinde ‘güvenlik’ sözcüğü 126 ve barış 4 defa yer alırken, sözleşmedeki “Ukrayna’ya yönelik Rus saldırı savaşı bizim de güvenliğimizi tehdit ediyor” cümlesi dikkat çekici.
Nihai hükümetin savunma ve silahlanma stratejisi, Almanya’nın mı, AB’nin mi yoksa NATO’nun güvenliği için mi sorusu, ayrıca değerlendirilmeli.
Bu bağlamda AB-Komisyon başkanı Ursula von der Leyen ve Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in ortak yönlerine bakılabilir. CDU kökenli olan Von der Leyen ve Merz, AB’nin “gerçek bir savunma birliği” haline gelmesi gerektiğini vurguluyorlar.
ALMANYA NEREDE KONUMLANIYOR?
Önceki iktidar CDU’nun da desteğini alarak, giderayak savaş ve savunma sanayini güçlendirme amacıyla, anayasada değişiklik yaptı ve 500 milyar avroluk paketi Federal Meclis’ten geçirdi. Uluslararası düzlemden bakıldığında, Alman hükümeti tek kutuplu dünyada konumlanmış oluyor. Ancak CDU başkanlığındaki hükümetin son seçimde yenilgiye uğrayan SPD ile ömrü, 4 yıl daha devam edebilecek mi? Bu süre zarfında ülkenin savaş yeteneğine hazır olması öngörülüyor. Almanya silahlanmaya 88 milyar dolar harcayarak dördüncü sırada yer alıyor. Neden? Çünkü çatırdamaya başlayan tek kutuplu kampın karşısında, gezegenin yüzde 80’nini kapsayan çok kutuplu dünya kuruluyor. İçerisinde Rusya’nın da yer aldığı yapının, kendisine ‘tehdit’ olduğunu savunuyor.
BATI BLOKU VE HÜKÜMETİN EKONOMİ PROGRAMI
AB-Komisyonu batı blokunun çöküşte olduğunu itiraf ederek tansiyonu daha da yükseltiyor. ‘Batı bloku’ küreselcilerin başını çektiği güçtür, CDU-SPDhükümeti BlackRock gibi küresel tekellerin etkisinde olduğu iddia ediliyor. Hükümet dünya ticaretindeki ‘proteksionizme’ karşı ekonomi politik rotasını çizmeye çalışıyor.Ekonomi programını bazı uzmanlar eleştirerek:“Federal Almanya Cumhuriyet tarihinin en büyük borç paketi, sadece ve sadece Rheinmetall, Taurus Systems ve MBDA gibi ağır sanayi şirketlerine ve tekellere yarayacağını belirtiyorlar”. Dolaysıyla üretim ekonomisine, vergi indirimine, kiraların aşağıya çekilmesine, alım gücünün iyileştirilmesine, sağlığa, eğitime ve sosyal yatırımlara‘yetemiyeceği’ öngörülüyor.

YALNIZLAŞAN BATI DEVLETLERİ VE ALMAN SİYASETİ
Çöken batı blokunda başta ABD, Kanada, Avustralya, İngiltere ve AB’nin yanlızlaştığını görüyoruz. ‘Önce Amerika’ veya önce Fransa gibi çıkışlar bunun birer kanıtıdır.
Yanlızlaşan Alman hükümeti yeni uygulamasıyla düzensiz göç dalgalarına karşı, sınırlarından kuş uçurtmuyor ve kendisini aynı zamanda AB’den ‘izole’ etmiş oluyor. Yalnızlaşma, Alman hâkim sınıfını ağır sanayi ile işbirliğine ve ‘savunma stratejisine’ zorluyor. Diğer yandan Trump’ın ‘make America grate again’ programı Almanya, Fransa ve İtalya gibi merkezi AB devletlerinde yankılanıyor. AB’deki milliyetçi partileri etkisi altına alan bu program, “make Germany greateagain, make İtaly greate again” şeklinde karşılık buluyor. Dolaysıyla Trump ABD’sinden etkilenen AB’deki milliyetçi partilerin bir kısmı, ‘transatlantik milliyetçiliğine’ savrulmuştur. Batı blokunun çöküşüne sebep olan etkenlerden biri, kendi içerisindeki iki zıt programın karşı karşıya gelmiş olmasıdır. Transatlantik milliyetçiliği ile küreselciliğin karşıtlığı, Avrupa Birliği’nde ve Almanya’da da bölünmeye yol açıyor.
ALMANYA’DAKİ DERİN BÖLÜNME VE ‘MUHALEFETÇİLİĞİN’ SONU
Bölünme, Almanya düzleminde incelendiğinde doğu ve batı, diplomasi ve silahlanma, demokrasi ve aşırı sağ, çeşitlilik ve göçmen karşıtlığı, özgür düşünce ve manipülasyon, gerçek ve yapay gündem ile savaş ve barış şeklinde açıklanabilir. Siyasi arenadaki bölünme ayrıca dikkat çekici. 2025 genel seçiminden sonra ‘muhalefet’ boşluğu oluştu. Sistemin partilere dayattığı ‘muhalefet’ görevi,“mevcut sisteme ben daha iyi hizmet edebilirim” yarışıdır. Fakat Alman siyasetinde özellikle doğudan başlayarak, politik ‘merkeze’ yerleşen AfD ve BSW partileri geleneksel ‘muhalefet’ yapmıyorlar. Dolaysıyla sisteme ‘kafa tutan’ bu iki siyasi kuvvetin önü, şimdilik tıkanmış gözüküyor. Ana akım medyası birini Putin, diğerini Trump yanlısı şeklinde damgalıyor.
Almanya’nın savaş karşıtı halkçı, milliyetçi ve sosyalist kamoyunu toparlamaya çalışan ve öncü siyasetiyle etkili olan BSW (Birlik Sarah Wagenknecht) partisi, seçim barajına kıl payı takıldı ve Federal Meclise girebilmesi için ‘kayıp oyların’ tespit edilmesini araştırıyor ve itiraz hakkını kullanıyor. ‘Focus Online’ haber sitesi Susanne Spahn imzasıyla BSW’nin baraja takılmasını ve lideri Sarah Wagenknecht’i özetle şöyle yorumladı: “Kremlin Alman Federal Meclisi’ndeki sözcüsünü kaybetti.” Bu iddia RT (Russia Today) TV haberin Wagenknecht’in konuşmalarını öne çıkardığı için ortaya atılıyor.
Son anketlere göre AfD (Almanya için Alternatif) partisi birinci sıraya yükselirken, aşırı sağ suçlamasıyla Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından ‘ev hapsini’ aratmayacak yöntemle takibe alındı. Eş zamanlı olarak küreselci kitleler ‘AfD yasaklansın’ sloganıyla gösterilere başladı. Diğer taraftan dünyanın önde gelen teknoloji milyarderi ve Trump’ın danışmanı Elon Musk’ın AfD partisi ve yöneticilerinden Alice Weidel’i desteklemesi, Musk’ın Almanya iç siyasetine ve seçim sürecine ‘müdahale’ ettiği şeklinde eleştiriliyor. Uluslararası tekellerin ve milyarderlerin Alman iç siyasetine ‘ilgi’ duymaları bir ilk değil. Bill Gates’de önceki yıllarda seçim sürecinde SPD’nin davetlisi olarak Almanya’ya gelmişti.
Bölünmenin bir başka boyutu CDU-SPD koalisyon sıralarında da ortaya çıktı. CDU’lu Friedrich Merz’in ikinci turda şansölyeliğe seçilmesi, derin bölünmeyi ve siyasi istikrarsızlığı gün yüzüne çıkardı. SPD’nin önceki şansölyesi Olaf Scholz’a herhangi bir kilit görev verilmedi. Scholz’un Ukranya’ya uzun menzilli Taurus füzelerin tedariki hakkında çekimser kalması ve onayı vermemesi, koalisyondaki bölünmenin işaretiydi. Önceki hükümetin SPD’li savunma bakanı Boris Pistorius yeni hükümette de görevini sürdüren tek bakan oldu.

CDU-SPD HÜKÜMET PROGRAMI HANGİ SINIFLARI TEMSİL EDİYOR?
Koalisyon hükümet sözleşmesinde savunma sanayi ve dijitalleşme öne çıkıyor. Maliye, savunma, çevre ve altyapı bakanlıkları SPD’ye verilirken içişleri, teknoloji, dışişleri, eğitim sağlık, dijitalleşme gibi alanlar CDU/CSU’nun sorumluluğunda.
CDU-SPD hükümet kabinesine bakıldığında, hangi sınıfları temsil ettikleri ayrıca dikkat çekici.
Bazı bakanlıklar mercek altına alındığında, kamu sektörünün temsil oranı ve etkisinin azaldığı söylenebilir.
CDU’lu Başbakan sayın Friedrich Merz uluslararası yatırım şirketi BlackRock’un Almanya şubesi ve Alman borsası denetim kurulunda görev yapmıştır. Sayın şansölye Merz’in geçmişteki BlackRock bağlantıları partinin politikalarını dolaylı yoldan etkileyebilir. BlackRock savaş sonrası Ukranya’nın yeniden yapılanma ihalesine talip. Ekonomi uzmanları BlackRock’u şöyle değerlendiriyorlar: “BlackRock Alman halkının bankadaki birikimlerini, nakit paralarını, hayat sigortalarını vs. alıp borsa gibi işleterek EZB’ye (AB merkez bankası) satabilir ve kâr kısmını Almanya’ya kazandırmak ister.”
Devamla bir kaç örneğe daha bakabiliriz.
CDU Ekonomi Bakanı Katherina Reiche E.ON’un Westernenergie şirket yöneticiliğinden gelmiştir.
CDU Teknoloji Bakanı Karsten Wildberger Ceconomy sirket CEO’su olarak görev yapmıştır.
CDU Dışişleri Bakan Yardımcısı Florian Hahn savunma şirketi Krauss-Maffei Wegmann da halkla ilişkilerde çalışmıştır.
SPD’li Çevre Bakanı Carsten Schneider ABD merkezli CyrusOne adlı küresel şirket yönetiminde ve mRNA Covid 19 üretim tesislerinin inşasının yönetiminde yer almıştır.
SPD’li Maliye Bakanı Lars Klingbeil’in dolaylı olarak IBM, Microsoft, İntel ve Ericsson gibi büyük teknoloji şirket ağlarıyla ilişkileri bulunmaktadır.
YÜZDE 1 OY KAÇ PARA?
Önceki seçimlerde olduğu gibi, CDU ve SPD gibi sistem partileri, yine ‘seçim kazandıran ajanslara’ ihtiyaç duydular. Çünkü hedeflenen seçmen kitlesi, ideolojik yöneliş ve bilinçle hareket etmiyor. Dolaysıyla seçim döneminde markalar, renkler, reklamlar, müzikler, sosyal medya videoları ve sloganlar kitle piskolojisini etkiliyor. Bu ajanslar seçim stratejisini belirledikten sonra, programa uygun adaylar tavsiye ediliyor. Diğer yandan partilerin arkasındaki lobi faaliyetleri, fonlar, sermaye ilişkileri ve uluslararası lider yetiştirme merkezleri bilinmeden, sistem partileri ve başarıları analiz edilemez. Yukarıda dikkat çektiğimiz gibi adayların seçim öncesi geldikleri yere ve siyasetten ayrıldıktan sonra, gittikleri yere bakmak gerek.
2025 seçim çalışmaları için CDU partisi 28 milyon ve SPD 15 milyon avro bütçe ayırdı. Parti kaynaklarından edinen bilgiye göre, CDU bütçenin önemli bölümünü “Fischer Appelt” ve SPD “BrinkertLück” adlı reklam seçim kampanya ajansına harcadı. Fischer Appelt aynı zamanda merkezi ABD’de bulunan “PROI Worldwide” küresel iletişim ajansının üyesidir. CDU/CSU 2025 genel seçiminde yaklaşık yüzde 28,5 oy ve SPD yüzde 16 oy aldı. Bu sonuçlara göre önceki seçimlerde olduğu gibi, dikkat çeken bir denklem tekrar ortaya çıkıyor; yüzde 1 oy 1 milyon avro karşılığında değere sahip.
ALMAN-RUS İLİŞKİLERİ YENİDEN BAŞLAYABİLİR Mİ?
Bazı SPD’li ve CDU’lu siyasetçilerin bir süredir “Petersburg Diyaloğu” platformu kapsamında, Rus yetkilileriyle görüştükleri Alman basınına yansıdı ve tepkilere yol açtı. Dönemin başbakanı Gerhard Schröder ve Vladimir Putin tarafından hayata geçirilen Petersburg Diyaloğu, 2022’den sonra askıya alınmıştı. Alman siyasetçiler ve Rus yetkililer Petersburg Diyaloğu’nda en son 13 Nisan 2025’te Bakü’de bir araya geldiler. Toplantıya katılan SPD’li Ralf Stenger görüşmenin ‘özel’ olduğunu paylaştı. Rus temsilcilerinden Viktor Subkov’da toplantıya katılanlar arasında.
Bu durum Almanya ile Rusya ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığına işaret etmektedir.
