‘Stalin keşke geri gelse’

Doğu Perinçek’in ilk baskısı Ocak 1990’da yapılan “Stalin’den Gorbaçov’a / Sosyalist Devrimi Sürdürmek ve Kapitalizme Geri Dönüş” kitabının kapak fotoğrafı, Ukraynalı bir maden işçisine aittir. Perinçek o fotoğrafta, revizyonist bir klik tarafından Stalin’in ölümü ve meşhur 20. Kongre’den sonra kapitalizme geri döndürülmüş Sovyetler Birliği’nde, tıpkı Brecht gibi, “yasaklı adamı” görür ve şöyle der: “Lenin, Stalin, Troçki, Buharin, Kruşçev, Brejnev, Gorbaçov: Bizim için hep o Ukraynalı işçiye karşı tavırlarıyla sınandılar ve sınanıyorlar (…) Bu kitapta yer alan her satırı yazarken bana baktığını hissettiğim insan, işte kapakta size de bakan o ‘yasaklı adam’dır. Yalnız O’na karşı sorumluluk duydum. O’nun bakışını anlamaya çalıştım.”

Rus yönetmen Andrey Konçalovski 2020 yapımı “Sevgili Yoldaşlar” filminde işte o “yasaklı adamın” öyküsünü anlatmış, ona karşı sorumluluk duymuş, yıllar boyunca gizli tutulan, ancak SSCB yıkıldıktan sonra 1992’de aydınlanan bir katliamı beyazperdeye aktarmış.

1962 HAZİRAN KATLİAMI

Film, 1962 yılının 1-2 Haziran günlerinde Novoçerkassk şehrinde yaşanan bir grevi, ellerindeki Lenin-Stalin posterleriyle Kruşçev rejimini, düşürülen ücretleri, hayat pahalılığını protesto eden işçilerin üzerine KGB ajanlarınca ateş açılmasını ve suçun orduya atılmasını anlatıyor. Öykünün merkezinde yerel parti komitesinde görevli, yaşlı babası ve fabrikada çalışan 18 yaşındaki kızıyla birlikte yaşayan Lyudmila Semina var. Partiye ve komünizm ideallerine sıkı sıkıya bağlı olan ve grevcileri önceleri serserilikle, kışkırtıcı propagandaya kapılmakla, provokatörlükle suçlayan Semina, sert önlemler alınmasından yana. Moskova’dan gelen Politbüro üyesi Mikoyan’ın da aralarında olduğu üst düzey yetkililerle yapılan toplantılar işçileri durdurmuyor ve bazı generallerin “Ordu, kendi halkına ateş açmaz” diyerek karşı çıkmasına rağmen katliam yaşanıyor. Sonuç: 26 ölü, 87 yaralı.

Konçalovski, filmin ilk bölümünde katliama kadar geçen süreci, sonrasında da olayın gizli tutulması, devlet sırrı ilan edilmesi, değil dünyadan, komşu şehirlerden bile duyulmaması için alınan önlemleri aktarıyor. Semina’nın, iyi niyetli bir KGB görevlisiyle birlikte, ortalıktan kaybolan kızını arama çabası da ikinci bölümün gerilim unsuru oluyor.

“HER ŞEY DİBİ BOYLADI”

Yönetmenlik kariyerinde uzunca bir ABD serüveni bulunan ve bu süreçte “Maria’nın Âşıkları” (1984), “Firar Treni” (1985), “Bataklık İnsanları” (1987) gibi üst düzey yapımlara imza atan 85 yaşındaki Andrey Konçalovski, ilerleyen yaşına rağmen son derece dinamik bir anlatım tutturmuş “Sevgili Yoldaşlar”da. 120 dakikalık siyah-beyaz filminde, rahatlıkla anti-komünizm propagandasına dönüşebilecek bir konuyu politik duyarlık ve tutarlılık içinde ele almış Konçalovski ve olan bitene adeta Mao’nun “Revizyonizm, burjuvazidir” perspektifiyle yaklaşmış.

Semina’nın “Komünizm de yoksa artık, inanacak neyim kaldı ki? Her şey dibi boyladı” demesi kadar, “Stalin keşke geri gelse, onsuz yapamıyoruz ve yapamayacağız da” sözleri de filmin tarihsel bakışına dair fikir vermesi açısından önemli. Sonuçta sosyalist olduğunu iddia eden bir rejimde işçilerin üzerine ateş açılmasından ve olayın saklanmasından rahatsızlık duyan, “İşçiler haklı…” diye fısıldayan, hem de bunu bir KGB ajanına söyleyen generalin “Sosyalizmde yaşadığımız bile bir devlet sırrı!” demesi de anlamlı.

Konçalovski’nin “komünizmin kanlı tarihinden” bir sayfayı aralamak yerine, özel olarak Sovyetler Birliği’nin Lenin ve Stalin’in ideallerinden uzaklaşarak kapitalizme geri dönüş sürecinden bir kesiti aktarması önemli. “Sevgili Yoldaşlar”, 1956 sonrasının Sovyetler Birliği’ne dair en iyi, en gerçekçi, sanatsal ve politik açıdan olgun filmlerden biri. Rastlarsanız, mutlaka seyredin.