Terbiyesiz talim


Hani “nah” işareti yapan kutup ayısını okul kitabına koyanlar var ya: Talim Terbiye Kurulu...
Atatürk’ün kurduğu bu kurul,1926’dan Amerikancı 12 Eylül darbesine kadar geçen 54 yıl boyunca sadece 7 başkan değiştirdi. Ama 12 Eylül ile zırt pırt başkan değiştirme dönemi başladı. 1980 ile 2001 arasındaki 21 yılda 13 başkan değişti. Elbette bu değişimler eğitim sistemi ile paraleldi.
AKP iktidarından bu yana ise toplam 7 başkan değişti. Müfredat, sınav sistemleri, eğitim yöntemi, kadrolar yap-boz tahtasına döndü.
İlk icraatları hemen bir soruşturmayla TTK Başkanı Nurettin Başer’i görevden almak oldu. Yerine getirilen Ziya Selçuk döneminde, TTK’da bir tek kadın üye kalmadı, ikisi hariç bütün üyeleri değiştirdi. İlköğretim müfredatında ilk değişiklik de bu dönemde yapıldı. Evrim teorisi henüz kitaplardan çıkarılmadı, ama yaratılış anlatısı bu dönemde programa sokuldu.
Onun yerine laik tepkileri biraz dindireceği umulan İrfan Erdoğan getirildi. Basın, “TTK’ya solcu başkan” diye başlıklar atıyordu, ama…
İstifa nedenini soran gazetecilere, “ben 3-5 nöbetini tuttum. Bu nöbette uykudan uyanırsın, herkes uyurken nöbet tutarsın ve bir daha da uyuyamazsın” diyordu. 2003-2006 arasında yapılan müfredat değişikliklerinde Atatürkçülüğün zayıflatıldığını, bunu düzeltmek için çalıştığını ama kendisine çok çeşitli engeller çıkarıldığını anlatıyordu. Sınıflarda Kur’an bulundurulması ve bazı konuların Kuran’a göre işlenmesi daha o zamanki tartışma konularıydı. Meslek liselerinin kaldırılması ve mesleki eğitimin ön lisans düzeyine taşınması gerektiğini söyledikten bir hafta sonra istifa etmek zorunda bırakıldı. Tesellisi şuydu: “İstediklerimi yapamadım, ama her isteneni de yapmadım…”
Sonrası, zaten tufan…
Her dakika bir şey değişti, LGS gitti OKS geldi, olmadı SBS… Üniversite sınavı ikiye bölündü: YGS-LYS… Önce bütün liseleri Anadolu Lisesi yaptılar, sonra MEB’nın görev tanımından “Atatürk ilke ve İnkılapları ile cumhuriyetin temel değerlerine bağlı öğrenciler yetiştirmek” ifadesini kaldırıp hepsini İmam Hatibe dönüştürdüler. Sonra 4+4+4 ucubesi getirilip lisede evliliğe izin verildi ki, açık lise yutturmacasıyla zorunlu eğitim delinsin de bol paralı hacıağalar lise çağında kız alabilsin.
Bütün bunlar olurken, Atatürk’ün kurduğu TTK’nın başına, Mekke ve Medine’ye harcırahlı kurye görevine gidip, umre yapan başkanlar geliyordu…
Şimdi kardeşim, bütün okullar birer Kuran kursuna dönüşüyorsa açıp yeni TTK Başkanı’nın özgeçmişine bir bakın. Doktorası bile yok. Bir kitap yazmış, adı: “Yaz Kuran Kurslarında Eğitim Kalitesi.” Kitabı da Ensar Vakfı basmış.
Kutup ayısına takılmayın, hikâyenin en masumu o.

ŞEYTAN ÜÇGENİ

İlk olarak Marshall yardımıyla CHP iktidarında başladı. DP lideri Adnan Menderes, NATO ile memleketin nikâhını kıydı, imzayı da Mehmetçiğin kanıyla attı.
ANAP lideri Turgut Özal şahikasıydı İsrail’i de ekleyip üçgeni kurdu…
Özal’ın bakanı Işın Çelebi: “İsrail-ABD-Türkiye fikri ilk defa Özal’ın fikriydi ve ben bunu daha sonra 97-98’de ikinci bakanlığım döneminde, İsrail ile yaptığım anlaşmalarla realize ettim ve gerçekleştirdim.”
Boynuz kulağı geçmezse zenaat ölmeye mahkûmdur. Ee kendisini Menderes ve Özal’ın mirasçısı sayan AKP bir adım ileri gitmeliydi. Onlar da tuttu BOP eşbaşkanı olarak, ABD’nin Türkiye’yi bölme planlarında memur oldu. FETÖ’yü devletin içine sokup, PKK ile anlaşma yapmaya çalıştı.
Ve sonuç ortada: ABD güneyimizde bir kukla devlet kuruyor, İsrail destekliyor... FETÖ ve IŞİD’in de arkasında onlar var.
Şu halde, AKP’ye alternatif arayan kıymetli vatandaş!
Mesela Meral Akşener hanımefendi ya da Kemal Kılıçdaroğlu Beyefendi, ABD ve NATO hakkında ne diyor? Bu şeytan üçgeninden Türkiye’yi çıkaracaklar mı? Bu konuda bir programları var mı? Yoksa aynı şeytan üçgeninde Tayyip Erdoğan’ın yerini mi alacaklar?
Bunlar hakkında bir şey duymadıysan, o alternatifi yanlış yerde arıyorsun.

KUŞATMA

1. Dünya Savaşı'nda İtilaf blokunu oluşturacak olan emperyalist Batılı güçler, 20. yüzyılın başlarında Girit’te asker bulundurmaya başlamış, Balkanlar’daki çözülmeyi hızlandırmışlardı. Aynı dönemde Osmanlı’ya dayatılan Mürszteg reformuyla Balkanlar’daki Osmanlı askeri gücünün idaresini neredeyse bütünüyle ele geçirmişlerdi.
Devletin batıdan kuşatılması ve etkisizleştirilmesi yetmezmiş gibi, yüzyıl başında Osmanlı’nın Rusya ile yaptığı Karadeniz Anlaşması, Kayseri-Diyarbakır ve Sivas-Harput hattının kuzeyinde demiryolu inşaasını yapacak şirketlerin seçimini Rus çarının onayına bırakmıştı. Böylece doğudan da kuşatılan devlet, olası bir savaş durumunda ikmal bile yapamayacaktı.
Aynı yıllarda Kuveyt bir İngiliz üssüne dönüşmüş, Kuveyt emiri İngiliz temsilcisinin emrine girmişti… Yani güneyimizden de kuşatılmıştık.
İçerde ekonomi bütünüyle Duyun-ı Umumiye’nin elinde, devlet bir yarı sömürge durumuna gelmiş, borç gırtlağa dayanmıştı.
Bütün bu gelişmelerden birkaç yıl sonra da, Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i ilhak etmesi sadece fitili tutuşturdu.
Gel bugüne…
Ege’deki adalarımız Yunan ordusunun işgali altında. Güneyimizde Kıbrıs’ın çevresindeki Münhasır Ekonomik Bölgeye İsrail ve Güney Kıbrıs tarafından el konulmuş vaziyette. Doğu Akdeniz’de ve güney sınırımızda ABD ordusu… Borç gırtlakta, ekonomi o kadar dibe vurmuş durumda ki, bağımsızlık ilân etmeye kalkan Barzani’nin en büyük gelir kaynağı olan Habur kapısını bile kapatamıyor iktidar… Çünkü o ticaretten devlet hazinesine de para giriyor.
Neredeyse bütün Arap yarımadası aynen bir asır önceki gibi İngiltere ve ABD’nin emrinde…
Geriye bir tek ABD’nin Barzanistan’ı kurması, başka deyişle Irak’ın bir kısmını ilhak etmesi kalıyor.
Yok, yok… Bu kez dünya savaşı çıkmaz belki, ama ABD’nin vekilleri olan Barzani ve PYD/PKK ile Türk Ordusu arasında sağlam bir hesaplaşma kaçınılmaz görünüyor. Yüz yıl önceki savaş Cumhuriyeti kurdu, bu savaş ise son hesapları kapatacak…
İttihatçıların dediği gibi, "Vurup yarıp çıkacağız!"

TATBİKAT

Olay basit, Barzani’ye referandum yaptıran ABD…
Oysa Tayyip Erdoğan-Trump arasındaki 50 dakikalık görüşmenin sonunda Trump “Dost olduk, Türkiye ve ABD hiç olmadığı kadar yakın” dedi.
Daha sonra açıklanan MGK bildirisinde somut bir şey var mı? Barzani “artık çok geç” diye meydan okuyor. Bu zamana kadar beklenmesi bir yana, şimdi de referandumun yapılması mı beklenecek?
Bakın, Barzani referandum sonucunu cebine koyup müzakerelere başlamayı ve konumuna yavaş yavaş uluslararası meşruiyet kazandırmayı hesaplıyor. Bu referandum diğer Kürt gruplarla arasındaki sorunlar bağlamında Barzani’yi güçlendirip, Suriye ve Türkiye üzerinde çok ciddi iç karışıklıklar yaratabilecektir. Bu da ABD’nin iyice zayıflayan elini biraz güçlendirecek, zaman kazandıracaktır. Gerisini yazmaya gerek bile yok. Herkes anlamıştır. Bu süreçte Türkiye’nin kendisinden başka güveneceği bir güç yok, çünkü bütün devletlerin önceliği mevcut durumda kendi çıkarlarını korumaktır. Barzani konusunda şimdiye kadar yapılan ölümcül hataları tekrar yazmıyorum. Ama…
Artık boş lafa zaman yok. Türkiye sadece Habur’u kapatmakla ve petrol satışını durdurmakla kalmamalı, derhal Kandil ve Sincar’ı hedef alan bir hava harekâtıyla birlikte Irak’ın kuzeyine girmelidir.
Diplomasi ancak bundan sonra… Çünkü kalemi süngü olmayan diplomasi, kaybetmeye mahkûm lakırdıdan ibarettir…
Tatbikat için geç kaldık, icraat zamanıdır.