Türkülerle yeneceğiz karanlıkları

Türkiye ara rejimlerden olduğu kadar rejime ara vermişlik görüntülerinden de çok çekti.

Birinde demokrasi, diğerinde “demokratik sistem işlerken” hukuk devleti askıya alındı.

Böyle dönemlerde sistemi tıkanma noktasına getiren iç ve dış nedenlerle yüzleşmeliyiz.

Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğu süreçlerde dış karışmacılığın mühendisliği açıktır.

Bu mühendisliğin toplumsal zemininin hazırlanmasında yönetemeyen sivil siyaset vardır.  27 Mayıs’ı, “idam dramları” unutulmasa da, ileri bir anayasa kazanımıyla bir ölçüde ayrı tutabiliriz. Fakat sonuçta, 12 Mart, 12 Eylül ile yalnız düşünsel değil, milli kalkınmacı devlet modelinden de uzaklaştığımızı hatırlamak zorundayız…

KESİNTİSİZ DEMOKRASİ - SÖMÜRÜSÜZ EKONOMİ

Kesintisiz bir demokrasi, sömürüsüz bir ekonomi benim hayat penceremin ışığıdır.

Bu ışığı, geride kalan yıllar boyunca sendikası, siyaseti, işçisi, sanayicisi ve özellikle gençlerin daha kavi bir bilinçle kavradığını görmek ise umudun adıdır!

Bu noktada kimse kendini “vasi” ve “vekil” yerine koyamaz; hiçbirimiz diğerine, düşüncesi dolayısıyla müebbet hapis biçemez.

Gerçeğe yakın varsayım şudur: Denizlerin yönettiği bir Türkiye’de, Adnan Menderes ve arkadaşları asılmazdı; tersi de doğrudur: kadim demokratların tedris ve irşat ettiği bir siyasetten hukuk düzenine Denizlerin idamı sirayet edemezdi!

TOPLUM, AYDINLANDIKÇA ARINIYOR

Yıllar, acılar kadar deneyimleri de biriktirmiştir. Ne ki, artık, 28 Şubat veya 27 Nisan (e-bildirge)  notları üzerinden toplumu ayrıştırmak yerine, biriken tüm deneyimi sımsıkı kavramak ve 15 Temmuz günü olduğu gibi, kodları ve şifreleri Atlantik emperyalizmince belirlenen darbeye karşı sağ-sol demeden birleşen ve direnen halkın, bu iradesine güvenmek gerekir.

Gerçekten; ulusal bütünlük, Cumhuriyet’in kazanımları, çoğulcu demokrasi ‘değerlerinde’ buluşan gençler ve üretici kesimler, geleceğimizi aydınlatıyor.

Esasen, bir halk ordusu olan, Türk Ordusu ve kurmaylarının da bu değerleri benimsediği ve sahiplendiği çok açık olarak biliniyor.

Toplum aydınlandıkça arınıyor, çekilen onca çilenin içinde yabancı karışmacılığını ve emperyalizmi deşifre ettikçe, Türk-Kürt, Alevi-Suni demeden birbirine sımsıkı sarılıyor.

NATO’NUN 'KANAT ÜLKESİ' OLMANIN DİYETİ

Geçenlerde, 1993 yılında, 2 Temmuz ve 5 Temmuz günleri yaşanılan dramlar bir kez daha gündeme geldi; Madımak’ta yakılan canlar ile Başbağlar’da kurşunlanan masumların büyük katilinin resmi bir kez daha netleşti: “NATO’nun kanat ülkesinde” bir yılan gibi içimizde sokulan Gladyo Sivas’ta; yine Amerikan emperyalizminin aparatı olan PKK bölücü terör örgütü Erzincan’da iş başında idiler! Halkımız, karanlık odakların eliyle bedeller ödedi.

AYNI AĞACIN DALLARI, AYNI YURDUN AŞIK’LARI

Tüm bu olumsuzluklara karşılık Türk halkı, engin sağduyusu ve sabrıyla günden güne uyandı ve uyanıyor; aşağıdaki sözler eminim ki, halkımızın büyük çoğunluğu tarafından kabul görür:

2 Temmuz'da "yakılan" güzelim türküler,

Ergenekon'da direnen yiğitler,

15 Temmuz'da can veren aziz yurttaşlar,

Daha dün Afrin'de ve

Mavi Vatan için Akdeniz'de nöbet tutan kahramanlar;

Aslında aynı ağacın dalları aynı yurdun

'aşık'larıdır…

Cumhuriyet toprağında demokrasimiz yaşayacak;

Gladyo ve emperyalizm bin kez daha gelse, bin bir defa kahrolacaktır!

GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ!

Evet, dertleri, düş kırıklıkları, hatta ‘düşmanları’ bir yana, şarkıları, şiirleri, halk ozanlarının dilinden o incelikli deyişleri, güzel sanatların her alanındaki verimi, yeni yetişenlerle birlikte yetenekli çalışkan gençleri, dünyaya örnek girişimcileri, bilim insanları, fedakar iş gücü ve de büyük Anadolu uygarlığı ile Türkiye;

Hiç şüphesiz ki, 21. yüzyılda, çoktan hakettiği hedeflerine ulaşacak; halkı evinde mutlu, müreffeh ve onurlu; Devleti, dünyada saygın, güçlü, sözü dinlenen ve insanlık ailesi içinde bir yıldız gibi yükselen konuma, eninde sonunda, mutlaka erişecektir.