Üniversite tercihlerinde başarı

Üniversiteye giriş sınavları sonuçları geldi. Şimdi başka bir maraton başladı. Tercihler yapılacak. Matematik hesapları. Kaç puanlık dilimde… Nereyi yazarsam en yüksek puanlı yeri tuttururum… “Başarılı” tercih bu mudur? İstediğin yer değil de… Bir de tercihler için danışma parası vermek lazım… Acaba en çok tıklanan site hangisi… vb. Ticaret düzeneği kurulmuş.

Bu elbette liseye geçiş sınavı gibi değil. Gelecek yaşamınızla ilgili bir karar olacak.

Hâlâ şu sözleri duyan var mı?

Çocukluğumdan bu yana doktor olmak istedim…

Gazi Üniversitesinin 1930'larda Rektörlük binası, o zamanki adıyla Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü.

Küçük çocukken varsa da yarı yolda, eğitim sisteminin içine girince unutuluyor… Hatta şunu da ekleyeyim… Kültür sisteminin içinde etkileşiminiz arttıkça, değer yargılarınıza müdahaleler yoğunlaşıyor… O temiz karşılıksız… Doğal duyguların yerini … “Kaç para??” “Kaç para??” almaya başlıyor. Akıllı olmak, artık bu sorunun yanıtına göre ayarlanmaya başlıyor. Doktor olsanız bile beyin cerrahı değil de artık cildiyeci… Estetisyen… Diyetisyen…

Bu da daha neredeyse ilkokuldan başlayarak hedef haline geliyor.

Buraya girerse ileride şu liseye, oradan şu üniversiteye girebilir…

O hangisi??

İşte tam da bu karara geldik!

Örneğin eğer eşit ağırlıktan mezunsanız ya psikoloji ya hukuk… Seçenekleri önünüze konuveriyor.

En “trend” bunlar!

Psikoloji-psikiyatri tartışmasına girmeyeceğim… Bilim tartışması… Ayrı bir başlık.

MODA ÜNİVERSİTELER

Neden gerçekten bu kadar moda…

“Efendim, her şey o kadar kötü ki… Herkesin psikolojisi çok bozuk…”

“Nasıl tamir edeceğiz, efendimm…”

Bir arkadaşımızı sigaranın da etken olduğu bir hastalıktan yitirmiştik.

Onun ardından bir toplantıda tartışıyoruz.

Ben de uzun yıllar içtikten sonra bırakmışım.

İkna edici olur diye katıldım. Şekilde görüldüğü gibi demek için… ben bıraktıysam herkes yapabilir demek için…

Farklı siyasi görüşten bir psikolog ve psikiyatrist de var.

Biri diyor ki

“Bakın. bırakırsanız şu kadar para ayda, yılda şu kadar para biriktirirsiniz… Onunla şunları alır… Buralara gider… Yer içersiniz…”

Benim umurumda olabilir mi??

Öteki diyor ki, “Bakın, Ulusal Kanal’ın kampanyası var… Bir ayda bile şu kadar tasarruf… Bağış yapabilirsiniz…”

“Hımmm… Neden olmasın…”

MUTLULUĞUN

FARKLI RESİMLERİ

Ben de yıllarca o kadar uğraş ve denemeden sonra… Tam da en zamandan dar… En koşturmacalı… En yorgunluklu… En kızgınlıklı… Yani “yak bi tane, çek bi nefes” döneminde… Silivri günlerinde bırakmıştım. Hem de küt diye, kendi kendime… Bilgisayardan o programı sildim attım…

Neden?

Hem Doğu tutuklu, hem Mehmet, inadına ayrı görüş günlerine koymuşlar, 80 km. her hafta birkaç kez git gel, mahkemeler var, Parti var, Aydınlık, Ulusal Kanal, o zamanlar Atatürk’ün Bütün Eserleri… Her hafta görüşte Genel Başkan’dan eleştiri yiyoruz… Hadi bitirin artık… Ee evdi yemekti… Çamaşırdı… Çocukların okuluydu… Onları saymıyorum bile…

Baktım nefesim yetmeyecek koşmaya. Bana ihtiyaç var.

Bıraktım.

Aklıma bile gelmiyor.

Hâlâ mutlu mutlu koşuyorum.

Hangi psikoloji kitabında yazar bu?

Mutluluğun tarifi??

Birçoğu çeviri zaten.

PARA GETİRİYOR-GETİRMİYOR

Hukuk da artık çok para getiriyor. 12 Mart-12 Eylül darbeleri hukuk fakültelerinin puanlarını yükseltti… Hem siyasi hem de ekonomik-toplumsal sorunlar birlikte arttı.

Ama işsiz o kadar çok hukukçu tanıdığım var ki…

Ortalama en az 4-5 yıl okuyorsunuz.

Bir kişinin maliyetini bir boş zamanımda oturup hesaplayıp çıkaracağım.

Yol, otobüs, benzin, şoför, hava kirliliği, trafik, yıpranma… Daha dakika bir, gol bir… Dört yıl boyunca üniversite hocalarınızın maaşı, yemek giderleri, yurt giderleri, ısıtması, soğutması… Kişi başına düşen bir öğrencinin maliyeti kim bilir ne kadar.

HER MAHALLEDE BİR ÜNİVERSİTE

Hukuku bırakalım. Genel konuşalım.

Üniversite eğitimi Türkiye ekonomisinin ve toplumunun ihtiyacı olmayan, işsiz üreten bir sisteme dönüştü.

Neden alet oluyoruz.

Düğmeye basınca onu seç bunu seç… Düşünmeden…

Sınava girmek, doğrularınızı artırmak için yapılan giderler, dershaneler, hocalar, psikolojiniz bozulunca psikolog giderleri, arkadaşlarla kahve zararlı atıştırmalık paraları, yol paraları vb… mezun olduktan sonra yıllarca iş aradığınızda çöpe gidiyor.

İŞLETME MEZUNU GARDİYAN MÜHENDİS GARSON

Silivri’de işletme mezunu gardiyan olmak için yazık değil mi…

Üniversite bölümlerinden vaz geçtim, şu soruyu sormanın vakti çoktan geçmedi mi?

Oysa 1930’larda öyle kurulmuştu yeni üniversiteler.

“İhtiyaç nedir” sorusuna yanıt verildi.

İçerikleri, okutulan dersler ve bölümler, öğrenciler hepsi tek tek tartışıldı, bilenlere danışıldı, öyle saptandı.

Yerleşkelerine bile o açıdan karar verildi.

Bugün neden yapmayalım.

Okuyacağım da ne olacak

Bir de çevremizden bile duyuyorum.

Okuyacağım da ne olacak, diyen.

Okul bırakan.

Böyle daha çok kazanıyorum diyen.

Bilgisayar başındaki parlak çocuklarımız…

Bahisçilikten oyun programcılığına kadar dolarlarla konuşan.

Okullarda mutlaka gündeme gelmeli.

Aile eğitimleri,

Çocuk denetimleri…

Başlı başına ayrı bir iş.

Evimdeyim, olmak istediğim yer burası

Yazıyı yazdığım bu akşam (2 Ağustos) Galatasaray, Lazio maçında Osimhen ve Sane’ye imza attıracakmış.

İki milyon kişi Victor Osimhen’in akşam İstanbul'a gelişini izlemiş… havaalanında taraftarlara her zamanki gibi üçlü çektirmiş. Osimhen, Galatasaray'a transferiyle ilgili olarak, "Evimdeyim. Olmak istediğim yer burası." demiş.

Parayı verenler arasında bir tercihtir. Olsun.

45 NUMARA

Yalnızca Galatasaray taraftarı değil, futbol taraftarları özellikle gençler Osimhen’i sevdi. Aziz Yıldırım Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu’nda anlattı. Bir arkadaşı oğluna Fenerium’dan forma almış. Çocuk da arkasına 45 numara yazdırmak istemiş. Bunu Ali Koç yönetimine gençlerden koptukları eleştirisini yapmak için anlattı.

Hoş ve çarpıcı. Hepimizi gülümsetti…

Eskiden benzer eleştiri “okullu” Galatasaray’a yapılırdı.

Yöneticilerin kişiliği takımlara yansıyor.

TUTKULU VE HEYECANLI

Osimhen’in yalnızca futbolunu değil, “bizden” kişiliğini de sevdi seyirci. Azmi, iradesi, duygusal heyecanı, tutkulu oyunu bize denk düşüyor. Arada bir kendini tutamayıp horozlanması bile… Severek oynuyor. Tam seyirlik… Bize de kendini ve oyununu sevdiriyor. Aldığı çok para elbette, beşer onar… Yok formalardan, yok biletlerden geri gelecektir mutlaka ama… Yine ben klasik her seferinde söylediğimi yazmazsam duramam. Yabancı futbolcuların bir bacağının parasına bizden de ne Osimhen’ler çıkar kim bilir… Şöyle bir gezsen Anadolu’yu… Eskiden dolaşılırdı gerçekten.

Dört yıllık eğitim şart mı?

Dört yıllık bir eğitim olmak zorunda mı?

O da yetmiyor bir de yüksek lisans çıktı başımıza. Bilim insanı olmak gibi bir niyeti yok. Ama iş bulurken belki öncelikli olur diye ite kaka bir iki yıl daha kayıp ve israf… Yazık değil mi zamana, emeğe, bütün o giderlere…

Oysa bir an önce üretime katılmalı. Devletin yaptığı yatırımın geri dönüşümü, katma değerini de katarak sağlanmalı.

Devlet planlayacak.

Ama neye göre?

Yıllarca hep yapıldıkları zamanlarda Beş Yıllık Kalkınma Planlarını okudum. Türkiye üretimden vazgeçirildiği dönemlerde… Devletin küçültüldüğü dönemlerde… Hizmet sektörlerine yönlendirme olurdu.

Türkiye’nin bugün ihtiyacı bir Üretim Devrimi, değil mi…

İhtiyaç nedir? Dön dolaş bunu soruyorum. Farkındayım.

Ama şart. Kaynaklarımızı doğru kullanacağız.

NİTELİKLİ İŞGÜCÜ EĞİTMEK DEVLETİN GÖREVİ

Üretim Devriminin başarısı için iyi yetişmiş, nitelikli işgücünün eğitilmesi devletin görevidir. Ülkemizde, ortaöğretimde mesleki ve teknik liselerde okuyanların payı ihtiyaca yanıt vermiyor. Üniversiteye giriş sistemi ayrıştırmaya ortaöğretimden başlıyor. Üstelik başarılı öğrencileri genel lise ve üniversiteye, daha az başarılı olanları ise mesleki ve teknik eğitime yöneldiği gibi bir önyargı yaratılıyor.

Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları da dostlar alış verişte görsün hesabı olmamalı.

Yatırım planlamalarına ve kalkınmada öncül sektörlere uygun düzenlemeler yapılmalıdır.

İŞÇİ ARIYORUM YOK İŞSİZ ÇOK

Organize sanayi bölgelerinde örneğin. İki yıllık meslek okulları. Hem üretime katılıyor, okurken yaşamını da kazanıyor. Mezun olunca işe başlıyor.

Hep duyarsınız. İşçi arıyorum yok, ama işşiz çok.

Eşleştirme yok ki.

İlle de üniversite.

Teknik meslek okullarında neler üretiyorlar biliyor musunuz…

O pırıl pırıl çocuklar ne buluşlar yapıyorlar…

Hani, “bak çalışmazsan, on tane daha fazla test çözmezsen seni veririm bir meslek okuluna…” söylemine inat!

Yeter mi?

Yetmez.

Çalışma koşullarının kuralları da yapılmalı. Çocukların kötüye kullanımına karşı önlemler alınmalıdır.

Başka??

Hepsi bir bütün, öyle alaycı sormayın.

Üretimi planlarken iş olanaklarını da sağlayacağız.

Hızlı ve etkin bir tasarruf ve yatırım programıyla fabrikalar yurt düzeyine yayılır, herkese iş sağlanır. Okumak için yer değiştirmeyeceksiniz. Evinizde ailenizin kira ödediği evde oturacaksınız, ocakta pişen sağlıklı tarhana çorbasına kaşık sallayacaksınız. Bahçenizdeki meyveyi dalından koparacaksınız.

TATİLDE EVE DEĞİL

TATİLE GİDECEKSİNİZ

Tatilde eve değil, tatile gidersiniz. Belki de eviniz zaten tatil yerinde, okumaya İstanbul’a gelmek zorunda kalmamış olacaksınız.

Memleketinizin toprağını hayvanını madenini tanırsınız, bilirsiniz.

Eğitimin verimi artar.

Katma değer yaratma olanakları doğar.

HAYAL Mİ

Hayal dünyasında mı yaşıyorum??

Hayır, ayağımızı bu vatan toprağına basıyoruz.

Gözümüzün nuru gençler! Geleceğinizi tasarlarken siz de öyle yapın.

Türkiye bir karar arifesinde.

Üç vakte kadar mı desem… Bilmiyorum ama mecburiyetler bizi bu kararlara götürüyor, götürecek. Onu iyi biliyorum.