Gözen Esmer

gozenesmer15@gmail.com

Son Yazıları

Necatigil, halk ve şiir

Sanat, edebiyat ve politika üzerine pek çok tartışma yapılır. Bağlam, kavram, tez, antitez, yorum, aşırı yorum derken, edebiyat, ideoloji ve toplum arasındaki gizli bağlar bir türlü net bir şekilde ortaya konamaz.

Olaya Jdanov gibi yaklaştığımızda edebiyattan pek bir şey kalmayacağı gibi, bugün postmodernistlerin yaptığı gibi “büyük anlatı” yani ideolojinin inkârı da edebiyatın var olmasını engeller.

Yazının Devamı

Yazarlara Yazıknâme

Gördük ki edebiyatla edebiyat dünyası arasında kocaman bir uçurum varmış. Peki halk nerede? İşte o uçurum halkmış. Jack London ona uçurum insanları demiş. Gerçekten bu halkın size yaptığı fedakârlıklara yazık. Sizin yerinize çalıştığı günlere, kan ter içinde çektiği eziyetlere yazık.

Yazmanız için üretilen o markalı kalemlere, bilgisayarlara ve masanızdan eksik olmayan top top kâğıtlara yazık. Araştırma yapmak için evinize ya da ofisinize bağlatılan internete yazık. İleride kanser olacak matbaacının kapkara ellerine yazık. Yazık ki sizleri görüp heveslenen okurlara, defterine bir şeyler karalayan meraklılara yazık.

Yazının Devamı

Sarı filtre, Nâzım Hikmet ve Pierre Loti

Paramount+'ın başrolünde Haluk Bilginer'in yer aldığı, Turkish Detective'in ilk fragmanı yayınlandı. Fragmanda dikkat çeken ilk şey ise elbette sarı filtre, seçilen mekânlar ve çekim tarzı oldu. Aslında Batılı yapımların hemen hemen hepsinin bakış açısı böyle.

Cem Yılmaz’ın “Yahşi Batı” filminde geçen deve diyaloğu geliyor akla. “Camel, Camel, everywhere” yanıtını veriyor Yılmaz.

Yazının Devamı

Tanpınar ve Sülün Osman'ın yolu nasıl kesişti?

Edebiyat tarihimiz ilginç tesadüflerle dolu. Ahmet Hamdi Tanpınar,1961 yılında kitap olarak yayınlanan Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde Türkiye’deki modernleşmenin sorunlarını ince bir alayla ortaya koyuyor. Bir yandan eski ve yeni insanın çelişkileri gözler önüne sererken diğer yandan da özellikle bürokrasiye yönelik ciddi eleştiriler yapıyor.

Yazının Devamı

Gönüllü Yazar aranıyor!

“Bedava” yaşadığımız şu günlerde bazı sosyal medya platformlarında “gönüllü yazar”, “gönüllü editör” ilanlarının olması elbette şaşırtıcı değil.

Ülkemizde telif hakları tam anlamıyla bir kördüğüm. Özellikle dijitalleşmenin doğru kavranamaması, uygun platformların ve denetim mekanizmalarının kurulmaması nedeniyle sanatçıların, çevirmenlerin ve editörlerin emekleri bir anda berhava oluyor.

Yazının Devamı

Filistin Direnişi nasıl tüketim nesnesi oldu?

Bir Gösteri Toplumu'nda yaşıyoruz. Özellikle siyasi saflaşmaların ve gerilimin yükseldiği günlerde bu gerçek daha çok gün yüzüne çıkıyor. Geçtiğimiz hafta Guy Debord’un Gösteri Toplumundan söz etmiştik. Debord’a göre, Gösteri Toplumu'nda gerçek önemli değildir. Önemli olan Gösteri'nin kendisidir. Gösteri'nin unsurları olan hikâye anlatıcılığı, şov, büyü ve atmosfer beraberinde manipülasyonu ve yalanı getiriyor. Şovu değerli kılan ise elbette karşıtlığın şiddeti, retorik ve toplum vicdanında yer edecek eylem ve söylemlerdir. Şovun gösteri kısmı ise çeşit çeşit. Her sınıfa, her anlayışa, her bütçeye göre gösteri mevcut. Yeter ki Gösteri bir “yükselen değer” üzerine yapılsın. Örneğin bugün Filistin, emperyalizme karşı direniyor. İsrail’in saldırılarına karşı Kassam Tugayları gerçek bir destan yazıyor. Gösteri ise işi yine şova döküyor. Uzmanlığı tartışmalı isimlerle yapılan tartışma programları, sosyal medyada yapılan açıklamalar, yardım kampanyaları, destek videoları vs.Ancak gerçek şu ki yapılanların hiçbiri İsrail uçaklarının Gazze’yi bombalamasını engellemiyor.“Filistin Gösteri”sinin ilgi çekici bir sahnesi ise İslamcı grupların, Starbucks’ta kahve döktüğü anlar. Başka bir örnek ise İslamcı bir grubun kola sattığı için dönerciyi tehdit etmeye çalıştığı sahne.Oysa gidilecek adres ve yapılacak eylemler bellidir. İsrail’e karşı hükümeti somut adımlar atmaya zorlayacak eylemlerde bulunmak. Türkiye’nin Batı’ya karşı daha tutarlı davranmasını talep etmek dururken toplum başka adreslere yönlendiriliyor.İşte Gösteri’nin büyüsü… Perde açılıyor. Filistin Gösterisi başlıyor. Emperyalizme karşı büyük bir direniş Gösteri sayesinde tüketim nesnesine dönüşüyor. Bu sayede İsrail’in saldırılarına karşı yükselen tepkiler bir sağaltılmış oluyor ve kitle bilincinin sistem dışına çıkması engelleniyor. Yani, İsrail’in saldırıları ve Filistin’in direnişi sayesinde emperyalizme karşı daha özgüvenli ve kararlı olabilecek bir insan kitlesi Gösteri’nin parçası haline getiriliyor. Böyle olunca da ortaya çarpık bir komediden başka bir şey çıkmıyor.Sahici ya da değil, herkesin bir rolü var Gösteri Toplumu’nda. -‘Sahnenin Dışındakiler’ dahil-

Gösteri toplumundan kesitler: ATAM Çekimdeyiz!Gündem Yazının Devamı

Gösteri toplumundan kesitler: ATAM Çekimdeyiz!

Guy Debord, “Gösteri Toplumu” adını veriyor günümüz postmodern toplumuna. Gösteri Toplumu’nun girişinde ise Feuerbach’ın Hıristiyanlığın Özü kitabının ikinci baskısının önsözünden bir alıntıya yer veriyor. Bu alıntıda şöyle diyor Alman filozof:

“Çağımızın… tasviri nesneye, kopyayı aslına, temsili gerçekliğe, dış görünüşü öze tercih ettiğinden kuşku yoktur. Çağımız için kutsal olan tek şey yanılsama, kutsal olmayan tek şey ise hakikattir.”

Yazının Devamı

Küçürek Öykü üzerine

Edebiyatımıza “flash fiction”, “short-short story” gibi kavramların karşılığı olarak giren küçürek öykü kavramı yeni bir tartışma konusunu açıyor.

Küçürek öykü, Edgar Allen Poe’ya göre;

Yazının Devamı

Beşir Fuad neden intihar etti? Ahmet Mithat Efendi anlatıyor

 Ahmet Mithat Efendi’nin anılarından hareketle kısaca portresini göstermeye çalıştığımız Beşir Fuad, intiharını yazan tek yazardır. Ahmet Mithat Efendi’ye gönderdiği mektupta şairlerin cesaretsizliğinden dem vurur ve intiharımı fenne tatbik edeceğim der. Mithat Efendi onun bu felakete sürüklenmesinin nedeninin materyalizm olduğunu söyler. Ancak imâ ettiği bir sebep daha vardır. O da eğlence hayatından dolayı hakkında çıkan dedikodular. Mektupta belirttiği üzere Fuad, hem maddi olarak zorluklar yaşamış hem de aile hayatı eğlence hayatı yüzünden zora düşmüştür. Onun intiharını felaket ve küçüklük olarak niteleyen Ahmet Mithat Efendi, “Beşir Fuad kadar kamilane hareket eden bir adama, o kadarcık yaşayış çok mu görülür?Ayıp mı sayılır?Pek âlâ! Öyleyse, zavallı çocuk, işte o ayıbını kendi kanıyla yıkamıştır” demiştir.

(s.26)

Yazının Devamı

Ahmet Mithat Efendi Beşir Fuad’ı Anlatıyor-II

Ahmet Mithat Efendi anılarında Beşir Fuad’ın birikiminden ve niteliğinden söz eder. Fuad’ın Doğu’dan ziyade Batı’yı çok iyi bildiğini, üç yabancı dilinin üçünü de çok iyi kullandığını söyler. Fransızca konuştuğunda Fransızların bile onun Fransız olmadığını anlayamayacağını belirtir.

Anılarında Beşir Fuad’ın çok yönlülüğüne de dikkat çeker. Dil, tarih, tıp, fizyoloji, psikoloji, yabancı edebiyat ve felsefe. Fuad ayaklı bir külliyat gibidir:

Yazının Devamı

Ahmet Mithat Beşir Fuad’ı anlatıyor-I:Gönlü gani, hırstan ari

Yeni Türk Edebiyatı’nın kurucuları arasında sayabileceğimiz Ahmed Mithat Efendi, Osmanlı’nın en özgün ve ilk materyalist aydını Beşir Fuad’la anıları Beşir Fuad’ı ve Türk Aydınlanması’nı daha yakından tanımamızı sağlıyor.

Osmanlı’daki ilk Türk materyalist aydın olan Beşir Fuad, kısa yaşamına çok şey sığdırdı. Çevirileri, eleştirileri, biyografileri, polemikleri…

Yazının Devamı

Batı’da Hitler’in hayaleti dolaşıyor

İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz.” Bu sözler İsrail savunma bakanı Yoav Gallant’a ait. Bizler için bu sözler elbette şaşırtıcı değil, zira emperyalist Batı her zaman Doğu’yu insansı hayvan olarak görüyordu. Irkçılığın Aydınlanma Çağı’na kadar uzanan tarihsel kökleri var. Kolonileştirmenin en temel argümanlarından birisi de Hintlilerin, Afrikalıların insan olmadığı yönündeydi.

Medeniyetin başlangıcı tartışmalarından günümüze de bu çatışma fikri temelde de sürüyor. Almanya’da ortaya çıkan faşizm dalgası tarihte görülmemiş sistematik soykırıma yol açtı. Faşizmin karşısında da yine insancıllığı ve insanlığı savunan Doğu toplumları vardı. Sovyetler Hitler’i durdururken, Çin Halk Cumhuriyeti faşist Japonlara ve Çan Kay Şek yönetimine karşı mücadele veriyordu. Latin Amerika’da, İspanya’da, İtalya’da ise faşist ve diktatör yönetimlere karşı direniş hep sürdü. -Bütün kara parçalarında Afrika dahil-

Yazının Devamı

Kültür ve Turizm Bakanlığı kapatıldı mı? Altın Portakal olayından çıkarılacak dersler

Bu yıl 60 yaşına basan Altın Portakal Festivali’nde FETÖ’cüleri sözde mağduriyetini anlatan Kanun Hükmü adlı belgeselin gösterilmesine peş peşe tepkiler geldi. Belgeselin yarışma seçkisinden çıkarılmasını neoliberal sinema çevreleri “sansür” olarak niteledi ve yaratılan mahalle baskısıyla diğer yarışmacıların da filmlerini geri çekmesi sağlandı.

Bu sürecin ardından Festival Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu imzasıyla yapılan açıklamada Kanun Hükmü belgeselinin festival seçkisine yeniden alındığı açıklandı. Ancak Boyacıoğlu, aynı günün akşamı başlatılan soruşturma nedeniyle belgeselin yeniden yarışmadan çıkarıldığını ilan etti.

Yazının Devamı

Bir arzuhalcinin edebiyat hakkındaki görüşleri

Bu zamana kadar okuduğum, gördüğüm ve bildiğim kadarıyla edebiyatçılar kendilerine iki yol seçiyor:

Birincisi tezi, toplumsal arka planı, yani davayı bir kenara iterek, yalnızca biçimle, kurguyla, dramatik yapıyla ilgilenenler. Yani edebiyatı bir oyun sahasına, dünyadan ayrı bir dünyaya dönüştürenler.

Yazının Devamı

Tükenen oyuncaklar ve kemirilen ipler

Yaratıcılık denilen eylemin tanrısal olmadığını anladığımızda başladı aslında her şey. Büyüyü bozmak mantıklıydı belki ama kesinlikle insanlığa yararlı değildi. Edebiyatı, yazıyı koruyan sözden miras kalan o büyülü ateşten bir ceketti.

“Şair ceketli” klişesi böyle doğdu ve edebiyat böyle tükendi belki de. İlhamdan kopan edebiyat, ilhamın en büyük kaynağı olan devrime sarıldı bir dönem. Gerçekten de bugün bile edebiyatla uğraşmanın saygınlık uyandırması ilhamın yıkılışıyla başlar.

Yazının Devamı

Bir Efsane İki Roman: Sodom ve Gomore!

Bugün LGBT üzerinden tartışılan eşcinsellik, yabancılaşma meselesi romanların da konusu oldu.

Dini kitaplarda geçen Sodom ve Gomore efsanesi çeşitli dönemlerde yeniden işlendi. Özellikle modern çağın ilk dönemlerinde, hazcılığın yeniden yükselmesiyle bu efsane gündeme gelmiştir. Akla ilk De Sade’ın Sodom’un 120 Günü gelir. Sade’ın eseri tam bir yabancılaşma “ütopya”sıdır.

Yazının Devamı