Uğur Güven

drguven@live.com

Son Yazıları

Türkiye’nin ikinci astronotu ve Uzay Vatan

Bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta Türkiye’nin ikinci astronotunun da uzaya gideceği ve alt yörünge uçuşu yaparak toplamda 7 deney yapacağı bildirildi. Öncelikle bu uçuş ilk uçuştan farklı olarak alt yörüngede gerçekleşecek. Uzay dediğimiz kavram Karman Hattı üzerinde başlayan bir kavramdır. Karman hattı deniz seviyesinden itibaren 100 km yüksekliktedir ve teknik olarak uzay bu 100 km yüksekliğin üstünde bulunur.

Bu noktadan itibaren az da olsa atmosfer bulunmasına rağmen hava oldukça incelir ve uzayın karanlık boşluğu başlar. 100 km ile 500 km arasındaki yükseklikler genelde “Low Earth Orbit” ya da “Alçak Dünya Yörüngesi” diye bilinir ve Uluslararası Uzay İstasyonu dahil, bir çok küp uydu, mikro uydular, yakın gözlem uyduları ve hatta Starlink gibi internet bağlantı uyduları bu yörüngede bulunur. Bu yörüngedeki uydular dünyayı 90 dakikada bir turlarlar ve oldukça hızlıdırlar. Bu yüzden özellikle bu Alçak Dünya Yörüngesinde olan uzay çöpleri (geçtiğimiz günlerde yazdığım yazıya bakınız) oldukça ciddi tehlike arz ederler, çünkü bu çöplerde dünyayı 90 dakikada bir turladığı için bu yüksek hızdan dolayı küçücük metal parçaları bile bir uyduya veya uzay aracına çarptığında büyük hasar bırakabilir.

Yazının Devamı

Goldilocks bölgesi ve Üç Cisim Problemi

Dünyamız birçok yaşam formuna ev sahibi olan ve hayat dolu muhteşem bir gezegen. Dünyada yaşayan insanlar, hayvanlar, bitkiler bir anlamda çok şanslı çünkü bildiğimiz kadarı ile gerek güneş sistemimizde gerekse güneş sistemimiz yakınlarında başka bilinen bir canlı türü mevcut değil.

Yazının Devamı

Ay için Uzay Yarışı

Ay konusunu daha önce işlemiştik ama birçok önemli gelişmeler söz konusu. Bu yüzden değerli okurlarımıza yeni bilgileri aktarmak istedim. Özellikle Çin bu konuda çok somut planlar yapıyor ve erteleme yapmadan ilerliyor. Tabii NASA da bu konuda çalışmalar yapmakta ama daha şimdiden planlarında birkaç kez ertelemeler oldu ama 2026 gibi ilk astronotlarını1969 ve 1970’ten sonra tekrar aya göndermeyi planlıyor. Ancak bu çalışmalardaki ertelemeler bunun belki 1-2 yıl daha sarkmasına yol açabilir. Gene de bu konuda oldukça yol almış durumda. Ancak bu yazının konusu muhtelif ülkelerin ay konusunda ne yaptığı ve insanlığın ayda yerleşiminin ne kadar yakın olduğu.

Esasında çoğu insan ve hatta bilim adamları farkında olmasa bile şu anda dünyada en çok çaba sarf eden ve hızla ilerleyen ülke Çin. Daha önce yazılarımı okuyanlar bilir, Çin Uzay Ajansı Ay’ın tüm jeolojik maden haritasına sahip tek ülke. Özellikle Helyum 3 gibi çok değerli maddeleri bulunduran Ay konusunda çok değerli bilgilere sahip olan Çin Uzay Ajansı geçenlerde Ay’ın tüm haritalarını bulunduran bir Atlas’a sahip olduğunu açıkladı ve bunun bazı kısımlarını yayınladı. Ay konusunda bu çok ciddi bir gelişme, çünkü Aya yerleşmek istiyorsanız her şeyden önce kapsamlı bir coğrafik haritaya ve kapsamlı bir maden haritasına ihtiyaç var. Bir de çok önemli olan “in situ” denilen bir kavram var. Bu kavram ayda (veya uzayda) elde hangi doğal maden ve malzemeler var ise onu kullanarak gerek yerleşim gerek diğer konularda çalışmalarda bulunmak demektir. Bu da ayda bulunan malzeme, madenlerle ve elementlerle yerleşim yerini inşa etmek anlamına gelir ve Dünya’dan bir çok malzemenin getirilme zorunluluğunu azalttığı gibi aynı zamanda maliyetleri ve yerleşim üssünü inşa etme zamanını azaltır. Çin’in şu anki planı 2030’da Ay’a taykonotlarını göndermek (Çinli uzay adamı veya astronot) ve daha sonra hemen Ay Üssünü mevcut bilgiler ışığında inşa etmeye başlamak. 2035 yılı ise Ay Üssünün tamamen operasyonel olması planlanmakta. Nükleer Reaktör kullanarak Ay’da üs için enerji sorununu çözmeyi planlayan Çin Uzay Ajansı, bu dev proje için Rusya ile işbirliği yapıyor ama kardeş ülkemiz Azerbaycan, Pakistan ve aynı zamanda Belarus’da bu projeye katılım sağlıyor. Yani anlaşılacağı üzere Çin bu konuda çok ciddi planları olan ve bunu gerçekleştirmek için başta Ay haritaları olmak üzere bir çok bilgiye sahip olan bir ülke.Peki NASA ne yapıyor diyorsanız, Artemis İlkeleri denilen prensip kuralları çerçevesinde birçok ülke başta Avrupa Uzay Ajansı olmak üzere NASA Ay Misyonuna destek vereceğini açıkladı. Bu çerçevede 2026 gibi Aya astronot göndermeyi planlayan NASA, daha sonra 2030 yılı gibi kendi Ay üssünü kurmayı planlıyor. Bu konuda özellikle Avrupa Uzay Ajansı ile iş birliği yapan NASA aynı zamanda Amerikalı Boeing, Lockheed Martin, ve İngiliz RollsRoyce gibi firmaları kullanarak bu çerçevede özel firmalardan da destek alıyor. Ancak söylemek gerekirki son 2-3 yılda oldukça ciddi gecikmeler oldu. Şu anda Aya gidiş için SpaceX firmasının Starship (Yıldız Gemisi) adlı dev roketlerinin kullanılması gerekiyor ama Starship birçok insansız denemede havaya uçtu. Bu anlamda henüz daha Ay’a götürecek roket henüz çalışıyor denemez. Ancak NASA bu konuda ciddi bir bütçeyle ve Artemis İlkelerini kabul eden ülkelerle dört elle bu projeye asılmış durumda ve Çin Uzay Ajansı’nı bu konuda kendine en yakın rakip olarak görüyor.Yukarıdaki ilk paragrafta da bahsettiğim üzere Rusya Ay Misyonu konusunda daha çok Çin ile işbirliği düşünmekte. En son 2023 yılında fırlattığı Luna 25 Ay Sondası başarısızlıkla sonuçlandı ve Ay’a düştü. Eskiden Uzay konusunda Sovyetler Birliği olarak ilk uyduyu, ilk insanı, ilk kadını uzaya gönderen, ilk uzay istasyonu yapan ve uzay çağını ilk açan ülke maalesef şu sıralar teknolojik sorunlarla uğraşıyor ve eski başarısını gösteremiyor. Bu çerçevede Ay konusunda kaderini daha çok Çin ile işbirliğine bağlamış durumda.

Yazının Devamı

Evrende ışık hızından hızlı gitmek mümkün müdür?

Astrofizikçilerin önem verdiği uzayla ve fizikle ilgili konulardan biri ışık hızının en yüksek mutlak hız olup olmadığıdır. Birçok anlamda ışık hızı evrendeki birçok formülün belirlenmesinde ve önemli değerlerin oluşmasında etkendir. Işık hızı, fiziğin temel sabitlerinden biridir ve evrenin işleyişi hakkında temel bilgiler sağlar. Saniyede 300,000 km (üç yüz bin kilometre) olan değeri, boşluktaki en hızlı hızdır ve elektromanyetik dalgaların (ışık, radyo dalgaları, X-ışınları vb.) yayılma hızını temsil eder. Işık hızı, birçok açıdan önemlidir:

Metrenin Tanımı: Işık hızı, metre biriminin tanımında kullanılır. Bir metre, ışığın boşlukta 1/299.792. 458 saniyede kat ettiği yoldur.

Yazının Devamı

Sonumuz şimdiden yazıldı mı?

Evrenimizi oluşturan birçok parçacık olmasına rağmen belkide en önemlisi Tanrı Parçacığı (GodParticle) yani HiggsBoson’udur. İlk olarak ünlü fizikçi Peter Higgs tarafından teorik olarak varlığı öne sürülen ve dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı olan CERN tarafından 2012’de varlığı kanıtlanan Tanrı Parçacığı evrendeki her şeyin kütlesi olmasına sebep veren çok temel bir parçacıktır. Hatta bu parçacığın temelinde Higgs alanı diye bilinen ve parçacıkların kütlesi olmasını sağlayan bir alan vardır. Böylece bildiğimiz protonlar, nötronlar, elektronlar ve tabii ki bunların oluşturduğu atomlar ve moleküller, bir nevi Tanrı Parçacığı sayesinde varlar ve evrenimizin oluşumu ve şu anki stabil hale gelmesinin en önemli sebeplerindenbiri de Higgs Bosonu yani Tanrı Parçacığıdır. Bir nevi her şeyin temelinde varolan bir parçacık ve alan diyebiliriz.

Dolayısıyla evreni, uzayı ve varlığımızı anlayacak isek HiggsBoson’unu yani Tanrı Parçacığını iyi anlamamız gerekir.Evren, temel parçacıklar adı verilen minik yapı taşlarından oluşur. Bu parçacıklar, elektronlar, kuarklar ve fotonlar gibi farklı türlerde bulunur. Higgs Bozonu, tüm bu parçacıkları saran ve "Higgs Alanı" olarak adlandırılan bir enerji alanıyla etkileşime girer. Bir parçacık Higgs Alanı ile etkileşime girdiğinde, bu alandaki enerjiyi emer ve kütle kazanır. Kütle, bir nesnenin ne kadar dirençli olduğunu ve yerçekimi kuvvetine ne kadar maruz kaldığını belirleyen bir özelliktir. Aynı zamanda kütle şu anki temel fizik denklemlerinde bir çok parametreye eşlik eden ve bir çok denklemin temelinde bulunan bir parametredir.

Yazının Devamı

Zamanda yolculuk paradoksları

Hiç bilim kurgu filmlerindeki karakterlerin yaptığı gibi zamanda yolculuk yapmayı hayal ettiniz mi? Yüzyıllardır zamanda yolculuk kavramı insanların hayal gücünü tetiklemiştir. Düşünsenize zamanda geri gidebildiğinizi belki eski zamanlarda eski kadim topluluklarda insanların nasıl yaşadığımı gördüğünüzü veya geleceğe gidip gelecekte dünyamızın ne halde olduğunu deneyimlediğinizi. Belkide geçmişe gidip ölmüş eski akrabalarınızı belki ölmüş anne ve babanızı ziyaret edebildiğinizi ve görebildiğinizi düşünün. Kesinlikle çok enteresan ve duygusal bir deneyim olurdu.

Zaman yolculuğu, tıpkı farklı yerler arasında hareket ettiğiniz gibi, zamanın farklı noktaları arasında hareket etme kavramıdır. Bilim kurgu bu konuya farklı şekillerde el atmış durumda zaten. Peki bu sadece filmler için eğlenceli bir fikir mi, yoksa gerçekten olabilir mi? Zamanın geri döndürülebilir olup olmadığı sorusu bilimdeki çözülmemiş en büyük sorulardan biri olmaya devam ediyor. Eğer evren termodinamiğin kanunlarına uyuyorsa bu mümkün olmayabilir. Termodinamiğin ikinci yasası, evrendeki şeylerin zamanla ya aynı kalabileceğini ya da daha da düzensizleşebileceğini belirtir. Bu biraz, yumurtalar piştikten sonra tekrar eski haline döndürülemeyeceğini söylemeye benziyor.

Yazının Devamı

Uzay bir çöplük haline mi geliyor?

4 Ekim 1957’de Sovyetler Birliğinin Sputnik adlı uydusunu fırlatmasıyla başlayan uzay çağı tüm hızıyla gelişmeye devam ederken aynı zamanda 67 yıldır fırlatılan uydular, uzay istasyonları ve parçaları artık neredeyse uzayı bir çöplüğe çevirmiş durumda. Uzay, insanlığın keşifleri ve teknolojik ilerlemeleri için sınırsız bir potansiyel sunmaktadır. Ancak, bu çalışmaların ve keşiflerin bir sonucu olarak, uzayda insan yapımı çöpler de giderek büyüyen bir sorun haline gelmektedir.

Uzay çöpleri, artık Dünya'nın yörüngesinde bir tehlike oluşturan, insanlığın uzay araçları, uydular ve diğer uzay malzemelerinden oluşan bir kirlilik türüdür. Ayrıca bu uzay kirliliği her gün atılan uydularla daha da fazla artış gösterme imkanına sahiptir.

Yazının Devamı

Üç Cisim Problemi

Biliyorsunuz ünlü bir akış platformunda oldukça başarılı Çinli bir bilim kurgu yazarının Üç Cisim Problemi isimli bir dizisi başladı. Diziyi izlemedim ve bilmiyorum ama orijinal Çince kitabın İngilizce çevirisini okumuştum ve oldukça beğenmiştim, aynı zamanda tüm dünyada oldukça ilgi gören bir kitap. Kitabı okumayanlara ipucu (spoiler) vermemek için detayını anlatmayacağım ama gerek okurlardan gelen talep gerek dünyada çok fazla bu konuda konuşulan şeyler olduğu için Uzaylılar var mı, UFO’lar gerçek mi, tarihteki WoW sinyali gerçek mi gibi popüler konulara gireceğim.

Biliyorsunuz geçen hafta uzay havasını inceledik ve ondan öncede Milli Muharip Uçağımız Kaan ve dünyadaki diğer savaş jetlerini inceledik ama arada okurlarımızdan bu popüler konular için bu tarz talepler de geliyor. Ben de elimden geldiği kadar okurların istekleri olan konulara değinmeye çalışıyorum.

Yazının Devamı

Uzay hava durumu ve dünyamıza etkileri

Yağmurlu, karlı veya güneşli hava tahminlerine alışkın olsak da, atmosferimizin çok ötesinde başka bir hava durumu gelişmektedir: uzay hava durumu (space weather). Dünya'da deneyimlediğimiz rüzgâr ve yağmurun aksine, uzay havası ise Güneş'in aktivitesi, sürekli bir yüklü parçacık akışı ve gezegenimizi şaşırtıcı şekillerde etkileyebilecek enerji patlamaları tarafından yönlendirilir.

Özünde uzay havası, Güneş'in sürekli değişen manyetik alanına ve onun proton ve elektron gibi yüklü parçacıklardan oluşan bir akım olan güneş rüzgârının yayılmasına dayanır. Bu güneş rüzgârı sürekli olarak Dünya'yı etkiler, ancak Güneş aynı zamanda güneş patlamaları ve koronal kütle püskürmeleri (CME'ler) şeklinde daha enerjik öfke nöbetleri de yaratır. Güneş patlamaları radyo iletişimini bozabilecek yoğun radyasyon patlamalarıdır; CME'ler ise inanılmaz hızlarda Dünya'ya doğru fırlatılan yüklü parçacıklardan oluşan devasa bulutlar olarak tanımlanabilir. Her ikisinin de ortak noktası çok yoğun enerji barındırmaları ve yüklü parçacıklardan oluştukları için elektromanyetik alanlarla çok rahat etkileşime geçebilmeleridir.

Yazının Devamı

Kaan ve Gök Vatan

Havacılık alanında tüm dünyada oldukça ciddi değişimler ve gelişmeler yaşanıyor. Hemen hemen her ülke havacılık ve uzay teknolojileri konusunda çok ciddi bütçeler ayırıyor ve muhtelif ortaklıklarla sektör oldukça büyüyor. Özellikle Covid sonrası sivil havacılıkta çok ciddi düzenlemeler oldu ve neredeyse Covid öncesi yolcu trafiğine küresel olarak ulaşıldı. Hatta 2030 yılına kadar havacılık sektörünün %25 oranında tüm dünyada büyümesi bekleniyor. Burada milli havayolumuz Türk Hava Yollarının dünyada en fazla destinasyona uçan hava yolu olmasının da bu küresel büyümeye oldukça fazla katkısı var. Özellikle Hindistan’dan gelen bini aşan uçak siparişleri Boeing ve Airbus şirketlerini sevindirmiş vaziyette. Havacılık teknolojisinde eski Concorde uçaklara benzeyen süpersonik (ses hızının üstünde uçan) yeni uçak tasarımları yolda. Ayrıca daha az yakıt yakan ve daha çevreci uçakları tasarımı da devam ediyor. Karbon ayak izinin azaltılması başta uçak endüstrisi olmak üzere birçok endüstrinin görevi ve sivil havacılık uçuşları bu anlamda ciddi karbon salınımına yol açıyorlar. Buna ek olarak artan yakıt fiyatlarından dolayı çok ciddi yakıt azaltıcı önemler alınıyor ve metalden kaçınan ve tamamen kompozit materyallere yönelen tasarımlar söz konusu. Tabii aynı zamanda daha uzun menzilli ve daha hızlı yolcu uçakları tasarımı da uçak üreticilerinin birinci derecede ilgi alanında. Açıkçası ülkemizin Uçak ve Havacılık Fakültelerinin bu konuda araştırmalar yapıp katkıda bulunması lazım. Bir zamanlar kendi sivil uçağımızı yapıp, Danimarka’ya sattığımızı unutmayalım.

Tabii sadece sivil havacılıkta değil fakat aynı zamanda askeri havacılık teknolojilerinde de oldukça ciddi araştırmalar ve yeni teknolojiler geçerli. Hemen hemen tüm ülkelerin hava kuvvetleri kendi askeri uçak envanterlerini geliştirmek için ciddi çalışmalar yapıyorlar. Pasta genellikle ABD uçak üreticilerinin elinde olmasına rağmen gerek Rusya ve özellikle Fransa bu konularda çok önemli atılımlar yapıyor. 4.5 nesil teknolojisi olan Rusya Sukhoi 35 (Su-35) jetlerini satmak için çaba sarf ediyor ama yaptırımlardan dolayı sadece belirli ülkelere bunu satabiliyor. 5. Nesil savaş jeti olan Sukhoi 57 (Su-57) ise yüksek maliyetinden dolayı çok az üretiliyor. Rusya’nın eskiden en büyük askeri müşterisi olan Hindistan ise yönünü tamamen Fransa’ya ve Rafaele savaş jetlerine çevirmiş durumda. 4.5 nesil teknolojili Rafale savaş jetleri gerek fiyat gerek teknik performans bakımından birçok ülke tarafından ilgi görüyor. Hatta şu an Rafale jetlerinin üreticisi olan ve yakından tanıdığım bir firma olan Dassault, bu çerçevede 2030 yılına kadar 24 saat üretim yapsa da siparişlere yetişemeyeceğinden yakınıyor. Ayrıca İsveç’in Saab jetleri, Avrupa’nın Eurofighter jetleri de sürekli alıcı arayışında. Eski Sovyet Mig Savaş Uçakları dahi halen alıcı bulabiliyor. Tabii fiyat kadar teknik performansların ve aynı zamanda uçağın tarihçesinin de tercihlerde rolü var. Ancak halen yeni 5. Nesil savaş uçaklarına rağmen halen en rağbet gören uçak 4. Nesil F-16 Savaş Jetleri. Ülkemiz Hava Kuvvetlerinin de temelini oluşturan F16 jetleri esnek savaş kabiliyetleri ile birçok ülke tarafından tercih ediliyorlar ama tabii yavaş yavaş yerlerini 5. Nesil uçaklara bırakmaya başladılar bile. Şu an halen kullanılan 3. Nesil ve 4. Nesil savaş jetleri olmasına rağmen tüm ülkeler 4.5 Nesil ve 5. Nesil üretime başladılar ve 6. Nesil savaş jeti tasarımları şimdiden başlamış durumda.

Yazının Devamı

Dünya dışında hayat var mı? Büyük keşif ne zaman?

Güneş Sistemimiz, Dünya'nın yanı sıra çeşitli gezegenler, uydular, asteroitler ve kuyrukluyıldızlardan oluşan geniş bir yapıdan oluşmaktadır. Göbeklitepe’deki ilk kurulu şehirden beri binlerce yıldır insanoğlu, bu uçsuz bucaksız evrende yalnız olup olmadığımızı merak etmiştir. Bu sorunun cevabı, Güneş Sistemimizde hayatın var olup olmadığını keşfetmekle yakından ilişkilidir. NASA, Avrupa Uzay Ajansı ve Rus Uzay Ajansı ile Çin Uzay Ajansı sürekli olarak farklı dünya dışı yaşam araştırma projelerine bütçe ayırmaktadırlar. Gerek güneş sistemimizde gerekse farklı yıldızlarda hayat arayışı devam etmektedir ve her gün yeni bilgiler gelmektedir. Bilim insanları, yaşamın var olabilmesi için bazı temel koşulların gerekli olduğunu savunmaktadır. Bunlardan en önemlileri şunlardır:

Yazının Devamı

Çoklu Evren Teorisi gerçek mi?

Birçok bilim kurgu filminin popüler konusu Çoklu Evrenler Teorisidir. Buna göre aynı anda var olan ve herkesin bir kopyasının farklı bir hayat yaşadığı sonsuz sayıda bir evren vardır. Yani buna göre ben bu evrende Uzay Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Uğur Güven iken, başka evrende belki de bir ressam ya da avukat ya da bir sanatçı olarak yaşıyorum. Belki başka Uğur Güven’ler farklı evlilikler ve farklı çocuklar yaptılar ve çok farklı hayatlar var. Bu çerçevede tüm dünyadaki insanların bir ikizi var ve hepsi farklı evrenlerde farklı bir hayatlar yaşıyorlar hatta her evrende bir farklı ikiziniz var. Peki bunun ne kadarı bilim kurgu ne kadarı gerçek, gelin beraber inceleyelim.

Çoklu Evren Teorisi, bizim evrenimiz dışında, farklı fizik yasaları ve koşullara sahip, gözlemlenemeyen veya gözlemlenebilen birden fazla evrenin var olduğunu öne süren bir hipotezdir. Bu evrenler, paralel boyutlar, dalgalanmalar veya rastgele kuantum olayları aracılığıyla oluşabilir.

Yazının Devamı

Yapay güneş reaksiyonu oluşturmak

Füzyon enerjisi, güneş ve yıldızların enerji kaynağı olan ve gelecekte insanoğlunun enerji ihtiyacını karşılayabilecek potansiyele sahip bir enerji kaynağıdır. Füzyon reaksiyonu, hafif atom çekirdeklerinin (Hidrojen) bir araya gelerek daha büyük bir çekirdek oluşturması (Helyum) ve bu işlem sırasında büyük miktarda enerji açığa çıkarması prensibine dayanır. Bu enerji kaynağının potansiyeli, sera gazı emisyonu üretmemesi ve geleneksel nükleer enerjiden çok daha az radyoaktif atık oluşturması nedeniyle oldukça yüksektir. Bu aynı zamanda Güneşimizde olan ve daha öncede bahsettiğimiz üzere ısı, ışık gibi hayatımız için çok gerekli şeyleri oluşturan reaksiyondur ve oldukça yüksek miktarda enerji üretmektedir.

Yazının Devamı

Gezeravcı’nın yolculuğu ve uzay hayalleri

18 günlük bir uzay yolculuğundan sonra ilk Türk astronotumuz (Gökbey) olan Alper Gezeravcı dünyaya döndü. Dragon kapsülünün denize inişiyle dünyaya gelen astronotumuz, uzaya çıktığı diğer astronotlarla beraber önce gemiye getirildi, sonra sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra Houstan’a götürüldü. Tedbir amaçlı karantinada kalacak olan Alper komutanımızın durumun iyi olduğu belirtildi ve sayın Cumhurbaşkanımız ile bir telefon görüşmesi yaptı.

Hem uzaya ilk çıkan Türk olarak hem de Uluslararası Uzay İstasyonunda deney yapabilen ilk Türk olarak Alper Komutan birçok başarıya imza attı. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere burada önemli olan sadece Alper Gezeravcı’nın uzaya gitmesi değil aynı zamanda uzayda yaptığı 13 deneydir. Bu deneyler sayesinde uzay ekosistemimizi ve uzay çalışmaları konusunda gerekli bilimsel deney altyapısını sağlamak konusunda önemli bir deneyim oluşturuldu. Bu çerçevede artık bundan sonra yapılacak uzay çalışmaları için bir nevi iskelet oluşturulmuş vaziyettedir ve bu sayede yeni yapılacak çalışmalar için bu deneyimler aktarılacaktır.

Yazının Devamı

Uydular aniden çalışmazsa ne olurdu?

Bu hafta sizlere uzay teknolojilerinin hayatımızda ne kadar önemli yer tuttuğunu anlatmaya çalışacağım. Daha önceki yazılarımda ve Ulusal Kanal’daki programlarda uzay teknolojilerinin türevlerinin mutfağımızdaki mikrodalga, kullandığımız LCD televizyon, hastanedeki MR cihazı, cep telefonlarında kullandığımız yüksek çözünürlüklü mini kameralar, üretimde kullandığımız robotik teknolojileri gibi birçok alanda etkileri olduğundan bahsetmiştim. Ancak bu dolaylı teknolojiler haricindeki uzay teknolojilerinin direkt etki ettiği alanlarda mevcut. Mesela, yolumuzu bulmamız sağlayan ve gerek lojistik hizmetlerde gerek ulaşımda çok önemli yer tutan GPS teknolojileri. Ya da eve gittiğimizde beğendiğimiz TV kanalını seyretmemizi sağlayan iletişim uyduları.

Artık hiç kimse balkon antenleriyle TV seyretmiyor, artık her kanal sadece çanak anten ile veya Kablo TV, ya da uydu platformlarından seyrediliyor. Buna ek olarak çoğumuz fark etmesek de uluslararası internet bağlantımızın bir kısmı fiber optik kablolarla yapılsa da kıtalar arası bağlantıların önemli bir kısmı uydular üzerinden yürütülüyor. Peki ya birdenbire tüm uzaydaki uydular çalışmamaya başlasaydı, ne olurdu biliyor musunuz? Tabii ki pek çok etkisi olurdu ve hayatlarımıza zannettiğimizden çok daha fazla olumsuz etkisi yansırdı.

Yazının Devamı

Dünya’nın sonu nasıl gelecek?

Evrenimiz bilim adamlarının en son yaptığı çalışmalara göre yaklaşık 15 milyar yıl yaşında. Bu tabii bize oldukça büyük bir rakam gibi gelse de esasında evrenin ve var oluşun genel tablosu içinde baktığımızda esasında çok kısa bir zaman. Hatta evrenin kendi zaman referansı açısından bakarsak bir göz açıp kapama kadar bile kısa olabilir. Mevcut evrenin genişleme hızı ve operasyon dinamiklerine baktığımızda ise evrenin daha milyarlarca yıl hatta trilyonlarca yıl var olabileceğini tahmin ediyoruz. Evrenin bitiş teorilerine baktığımızda ya her şeyin enerjisizlikten dolayı (tüm yıldızların ömrünü tamamlayıp yok olmasından dolayı) donduğu Büyük Donuş; evrenin sürekli büyümesinden dolayı sonsuza kadar büyüyüp genişlediği Büyük Büyüme ve evrenin çekim gücünün belirli bir noktadan dolayı küçülerek sonunda yok olduğu Büyük Küçülme gibi farklı teoriler var. Şu an için bunların hangisinin geçerli olacağını bilmiyoruz ve ne zaman olacağını da bilmiyoruz, daha çok veri toplamamız lazım.

Yazının Devamı