27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Berfin Bahar 20 yaşında

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Türkiye’de kültür-sanat dergiciliğinin ne büyük zorluklar yaşadığı malum... Arkanızı bir bankaya ya da holdinge dayamamışsanız, güçlü destekleriniz yoksa, reklam alamıyorsanız haliniz haraptır, uzun ömürlü olmanız mucizelere ve inadınıza kalmıştır.  

“Berfin Bahar”, böylesi bir mucizeyi gerçekleştiren dergilerimizden. Geçenlerde derginin kurucusu ve genel yayın yönetmeni İsmet Arslan’la karşılaştığımızda, her zaman olduğu gibi çantasını açıp derginin son sayısını verdi ve “Tam 20 yıl oldu...” dedi. Gerçekten de kapakta “Yıl: 20, sayı: 208” yazıyordu. Hem çok sevindim, hem de onca zamanın ne çabuk geçtiğini düşünüp şaşırdım.  

Yayıma verilen küçük bir ara dışında, özgün çizgisini hiç bozmadan, Türkiye’ye bağlılığını hiç yitirmeden, piyasadaki al gülüm ver gülüm ilişkilerine yüz vermeden, politik-estetik zikzaklar çizmeden, başlı başına bir kültür-sanat kulvarı olmayı başardı Berfin Bahar. Israrla, inatla... Emeği geçen herkesi kutlarım.  

Son sayısında Macar ulusunun sembollerinden, özgürlük ve bağımsızlık kahramanı büyük şair Sandor Petöfi’yi kapak yapmış Berfin Bahar. 1823-1849 arasına sığdırdığı 26 yıllık yaşamında yurt ve ulus sevgisini ölümsüz dizelere dönüştüren, kaderin “Ya şimdi, ya hiç!” dediği anlarda Macarları ayağa kalkmaya çağıran Petöfi üzerine Mehmet Ergün kaleme aldığı yazıyı mutlaka okumanızı öneririm. Aşk için yaşamdan, vatan için aşktan vazgeçebilmeye ve “Petöfi olmak!”a dair önemli şeyler söylüyor Ergün.  

Aynı sayıda Mehmet Ulusoy’un “1980’lerden Günümüze Sanatta Ne Oldu? ‘Devrim’ ve ‘Özgürleşme’mi, Kitchleşme mi?” başlıklı kapsamlı yazısı da özellikle bir Bedri Baykam eleştirisi olarak ilginç bir tartışmaya doğru yelken açıyor. Özgün ve büyük sanat eserleri üretebilmek için sanatçının nasıl “durması” gerektiğine dair şeyler söylüyor Ulusoy ve Türkiye’nin en karanlık, en gerici yıllarındaki enteresan “sanatsal devrim”leri tahlil ediyor.  

Dergideki “en bilinen” ama bence kesip saklanması gereken yazı, Ceyhun Balcı’ya ait. “Bir Demet Aydın: Yetmez ama Evet’çiler” başlıklı yazısında bir liste sunmuş Balcı. Türkiye’nin kalbine hançer gibi saplanan Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalara hangi “aydınların” destek verdiği bir kez daha gösteriliyor. “Ergenekon Davası Karartılmasın! Derinleştirilsin!” diyerek imza toplayanları, yani karanlığa omuz verenleri listeleyen Ceyhun Balcı, “Listedeki adlar da ortaya koydukları rezalet de unutulmasın” diyor çok yalın bir dille.  

Kimler yok ki listede... İster kibarca “bir demet aydın” deyin, ister dozu biraz daha artırarak başka bir isim yakıştırın, tıpkı McCarthy komisyonlarında arkadaşlarını satanlar gibi hiç unutulmayacakları, tarihin utanç sayfalarında yer alacakları çok belli bu payandaların.  

MAALESEF İYİ FİLM  

Payanda demişken, aklıma geldi... Başından beri büyük gayret sarf ederek tam bir AKP işbirlikçisi profili çizen, Gezi’de öldürülen gençlerden sansür uygulamalarına kadar her alanda iktidarın yanında yer alan ve akçeli işlerden yararlanmayı ihmal etmeyen yandaş yönetmen Kutluğ Ataman’ın son filmi “Kuzu” bugün gösterime giriyor. 2012’de Mine Kırıkkanat ve beni kastederek, “Jüride Ergenekon zihniyetinde insanlar var, onlarla aynı yerde olamam” deyip Altın Portakal jürisinden ayrılan ve bizi büyük bir karın ağrısından kurtaran Ataman’ın “Kuzu”su, klasik tartışmaya sürüklüyor bizi: “Faşist bir sanatçı, iyi bir eser ortaya koyabilir mi?”.  

Tarihsel örneklere bakarak, kendi adıma bu soruya hep olumlu yanıt verdim ve geçen yıl Altın Portakal’da seyrettiğimde de “Kuzu” için “maalesef iyi film” demiştim. Ara sıra oluyor böyle şeyler... Evet, yönetmeni berbat biridir ama “Kuzu” maalesef iyi film.