02 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir çılgın Türk 'İbrahim Arıkan'

Evren Devrim Zelyut

Evren Devrim Zelyut

Eski Yazar

A+ A-

Bugün kıymetli büyüğümüz İbrahim Arıkan’ın hakka yürüyüşünün ikinci yıl dönümü. İbrahim Arıkan Yozgat'ta 5 çocuklu bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. Köylerinde okul olmadığı için dokuz yaşına kadar okula gidemedi. Ancak üstün zekâsı ile engel tanımadı, üniversiteyi bitirdikten sonra MEF dershanesini ve sonrasında okullarını açtı. Bir yurtdışı seyahatinde "kargo" nedir öğrendi ve Türkiye'nin ilk ve en büyük kargo şirketi olan Yurtiçi Kargo'yu kurdu.

Bu noktaya kadar okuduğunuzda onu, sadece on binlerce kişiye iş imkânı sunmuş dev bir kargo firmasının kurucusu veya MEF Üniversitesi ile doruk noktasına ulaştırdığı eğitim kurumlarını geride bırakmış bir iş adamı sanabilirsiniz. Ama gerçek çok farklı… Bunların daha ötesi var.

İbrahim Arıkan’a 2007-2008 yıllarında hazırladığım “Yurtiçi Kargo için riskler ve fırsatlar” isimli iki raporlarla yakın olma fırsatı bulmuştum. Kurduğumuz diyalogları şimdi düşündüğüm zaman, İbrahim beyin on yıl önceki yönetim tarzının bile, şu anın çağdaş olarak görülen işletmecilik kurallarından çok daha ileri olduğunu anlıyorum. Bu nedenle ders çıkarmamız adına bu yazıyı kaleme aldım.

Bir çılgın Türk 'İbrahim Arıkan' - Resim : 1

İŞLETMECİLERE ARIKAN DERSLERİ

İbrahim bey, sıradan bir insanda olabilecek kibir, gurur, öfke gibi özelliklerini yok etmiş bir “Öğretmen” idi. Öğretmen diyorum çünkü bir patrondan çok eğitim yönü ağır basan mükemmel bir liderdi.

İbrahim bey Allah vergisi çok üstün zekâsı ile kendisine gelen herkesi, büyük küçük, genç yaşlı ayırmadan, saygı ile sakince dinlerdi, mutlaka not alırdı. Bize de yazarak çalışmayı tavsiye ederdi.

Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olması nedeni ile, insan kaynaklarında, özellikle emek yoğun alanlarda çok yüksek beklentiler içinde olmamamızı, ancak Türk insanının hizmet içi sürekli eğitimlerle innovasyon yapacak kadar kaliteli bir düzeye çıkabileceğini düşünürdü. Bu doğrultuda şirket içindeki tüm yöneticilerin astlarına karşı önce “öğretmen” olmasını isterdi.

Kızmak ve azarlamak onun kitabında yoktu. Yöneticilerin de şefkatli olmasını isterdi. Hatanın olabileceğini, önemli olan tekrar edilmemesi olduğunu söylerdi.

İbrahim Arıkan’ın Yurtiçi Kargo şirketi Türkiye’de lojistik okulları ve süslü birçok lojistik firması yokken bu süreçlerin talimat ve prosedürlerini oluşturmuştur. Yapılan hatalardan ders almamızı isteyen Arıkan, daha sonra bunları talimat ve prosedürlere çevirtir, yeni işe alınan personele de bunları öğreterek işe başlatırdı.

Hizmet içi eğitim süreçlerinin sürekli geliştirilmesinin şirketin gelişmesi demek olduğunu düşünür ve bu konuya çok hassas yaklaşırdı. Bu nedenle onun firmasına bağlı bir çalışan sektördeki rakip işletme çalışanlarından açık ara farklı olurdu. Bu da kaliteyi artırır, müşteri memnuniyeti ise ciro olur şirkete dönerdi.

Firmaya saygı ve ona yakışan ciddiyette hareket etme konusunda örnek birisiydi. Kendisine sunduğum bir rapor sonrası yaptığımız sohbette bana söylediklerini asla unutmadım. Bu örnekten bence tüm iş adamlarımızın ve yöneticilerimizin ders çıkarmasının faydalı olacağını düşünüyorum. İbrahim beyin naklettiği olay ise şuydu: “Evren biliyorsun -gülümseyerek söylüyor- bu şirket benim, ama geçen gün Silivri çiftlikten dönerken Avrupa Bölge Müdürlüğüne uğramam gerekti. Bir çalışma vereceklerdi. İçeri girmek için hamle yaptım ama fark ettim kravatım yok! Arabadan inmedim. Hatta arabayı bölgeye dahi sokmadım. Çünkü çalışanların beni kravatsız görmelerini istemedim!”

KRİZ NASIL YÖNETİLİR

İbrahim Arıkan yeniliklere açık ve takip eden birisiydi. Ancak bunu yaparken saha gerçekleri ile şirket için en uygun faydanın nasıl olacağını çok iyi hesap ederdi. İnsan faktörünün öne çıktığı sektörlerde bir lider olarak psikolojiyi bilmenin öneminin oldukça farkında biriydi.

2008 yılında kriz döneminde kendisine sunduğum stratejileri çok beğenmiş akabinde Polat Otel’de bütün yöneticileri ile yaptığı toplantıda raporumdan bazı noktaları kelimesi kelimesine okumuştu. Hatta toplantıda benimle birlikte olan, o zamanın yüklenicilerinden dostumuz Hakan Ramoğlu bey “Müdürüm İbrahim bey sizin raporları okuyor” diyerek bana gülmüş, bundan çok gurur duymuştuk.

İbrahim beyin kriz dönemindeki şirket yönetimi 3 temel esasa dayanıyordu. Birincisi iyi dönemlerde kazancın gereksiz tüketime aktarılmasından ziyade mutlak surette yedek akçe olarak saklanması gerektiğini düşünür ve öyle yapardı.

İkincisi kriz nedeni ile birimlerin kendi aralarında kötümser konuşmalar yapmak yerine sahaya çıkmalarını ve birer kaplan gibi avcı olmalarını isterdi. Kendisine acıyanların değil, zor koşullarda yırtıcı birer avcıya dönüşen birimlerin hayatta kalacağını düşünürdü. Bu doğrultuda müşteri olarak kazanmasak bile potansiyel hedeflere gidip sadece “çay içmemizi” önerirdi. Kurulacak hukukun bir gün mutlaka “iş” olarak döneceğine inanırdı ve öyle de oldu…

Üçüncüsü ise Türkiye’de belki de o zamana dek görülmemiş, bundan sonra da görüleceğini pek sanmadığım bir uygulamaydı. İbrahim bey krizin tam ortasında tüm çalışanlarını toplayıp “Kimse gece yatağına yarın ne olacak diye korkuyla girmesin, çünkü bir kişiyi bile “kriz” nedeni ile işten çıkarmayacağım ama hepiniz birer avcı olup şirkete sahip çıkacaksınız” dedi. Bir krizden geçerken yapılan bu tip bir açıklama, hem şirketi ve yapacaklarını çok iyi hesaplamış olmayı, hem de belirsizliğe rağmen mantıklı bir riski üstlenmeyi gerektiriyordu. Ama sonunda İbrahim bey başardı ve şirket krizi fırsata çevirdi…

Onu aramızdan ayrılışının ikinci yılında çok ama çok özlüyoruz. On binlerce vatan evladına verdiği aş ve işin yanında, adeta bir okul gibi olan şirketinden yetiştirdiği kıymetli çalışan ve yöneticilerle, kurduğu MEF üniversitesi ile adı dünya durdukça duracaktır.