08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Anonim eserlerin de mülkiyet hakkı oluşturulsun’

“Anonim eserlerde mülkiyet hakkı birinci etapta derlemeciyi, kaynak kişiyi, nota yazanı ve eseri koruyup saklayanı ilgilendirsin. Arşivlerde bulunan eserlerin neredeyse yüzde seksen beşi olduğu gibi duruyor."

‘Anonim eserlerin de mülkiyet hakkı oluşturulsun’
A+ A-
Emine Akfırat

Türk Halk müziğimizin filozofu, İTÜ Öğretim Görevlisi Dr. Süleyman Şenel ile yaptığımız söyleşinin son haftasına geldik. Değerli hocamız bize tarih boyunca halkımızın türkülerimiz ile nasıl felsefe yapılacağını da gösterdi. Bu söyleşiden çok şeyler öğrendik. Bitirirken, anonim türkülerimizin, yasanın yetersizliğinden kaynaklanan sorunlarını ve çözümlerini konuştuk. Son olarak da öğrencileri profesör olmuş bunca türkülere can veren değerlere “Onursal unvan verilmeli midir?” diye sorduk. Gelin hocamızı son bir kez daha birlikte dinleyelim.

Geçen hafta Anonim eserlerin bestekar ve beste kimliği üzerinden sahiplenme durumdan, yasanın yetersizliği sonucu çıkan mazeretlerle bir istismardan söz etmiştik. O alanda bir boşluktan yararlanma mı var?

Evet. Boşluk da var, boşluktan yararlanma da... MESAM’a şunu önerdim yıllar evvel. Anonim eserlerin de mülkiyet hakkı oluşturulsun. Bu mülkiyet hakkı da birinci etapta derlemeciyi, kaynak kişiyi, nota yazanı ve eseri koruyup saklayanı ilgilendirsin. Arşivlerde bulunan eserlerin neredeyse yüzde seksen beşi olduğu gibi duruyor. Notayı yazacak insana ihtiyaç var. Onları teşvik etmek için bu kullanılsın. Bir birim değer verilsin. Mesela densin ki nota yazana %2'lik, derleme yapana %4'lük, kaynak kişiye %5'lik bir birim değer veriyorum mesela. Değer verilsin ki, hem insanlar elindekilerini aktarsın, tescilletsin, hem de yıllar boyu koruduklarından bir gelir elde etsin, teşvik edilsin. Arşiv malzemelerinin notaya alınması için bir ortam oluşturulsun, derlemecilik için daha fazla derleme yapma imkanı tanınsın.

İ. Can: TRT derlemelerine gittik biz. Rize ve Trabzon’da ben de bulundum. Buna benzer bir yöntem uygulandı şu anda.

Bence tam uygulanmadı. Orada başka sıkıntılar var. O iş ayrı bir konu. Uygulanmış olsaydı., Türkiye çapında uygulanırdı. Sizin bölgede uygulandı ama başka alanda uygulanmadı. O da bence başka sıkıntıları doğuracak zaman içerisinde. O konuya isterseniz şu anda girmeyelim.

Hocam çok önemli bir konuya değindiniz gerçekten. Ulusumuzun, bu konudaki ortak hafızasını yok etmiş oluyoruz bu şekilde. Arşiv sorunu çözülmeli acil olarak. Eğer çözülmezse gerçekten elli yıl sonraki nesli düşünün hiçbiri bu bilgilere sahip olamayacak. Ama hükümetimiz bu meseleyi ciddiye alıp arşiv oluşturulmasının önünü açarsa, türkülerimiz milletimizin ortak malı olacak. Ve herkes rahatlıkla türkülerimize ulaşabilecek.

Size katılıyorum Emine Hanım.

İSİMLERİNİN SÜREKLİ GÜNDEMDE TUTULMALARI AHDE VEFANIN BİR GEREĞİ OLACAKTIR

Yurttan sesleri kuran, Muzaffer Sarısözen ve devamında Sadi Yaver Ataman, Nida Tüfekçi, Yücel Paşmakçı, Adnan Ataman, Arif Sağ gibi üstatlar İTÜ Türk Musikisi Konservatuarı'nın kuruluşuna katkıları olmuş Türkiye’nin büyük değerleri. Onların öğrencileri Profesör oldu. Bu değerlerimize "Onursal Unvan" verilmeli midir?

Çok güzel düşünmüşsünüz Emine Hanım. Yücel Paşmakçı hocamıza Gaziantep Üniversitesi Senatosu, Haziran 2012'de; İTÜ Senatosu, Mayıs 2013'te ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi de 6 Haziran 2013'te fahri doktora unvanı tevdi etmişlerdi.

Adnan Ataman hocamıza da Karabük Üniversitesi Senatosu 2009 yılında fahri doktora unvanını bağışladı. Bu takdimlerin hepsinde de bulundum. Gerçekten çok güzel ve bizleri çok duygulandıran tablolar sergilendi o törenlerde; sevinç gözyaşları sel oldu.

Diğer yandan zikrettiğiniz Muzaffer Sarısözen, Sadi Yaver Ataman, Nida Tüfekçi, Arif Sağ hocalarımızın her biri için sadece İTÜ Senatosu'nun değil, bu alanda sanat ve bilime hizmet eden bütün Üniversite senatolarının onursal unvan takdim etmeleri, isimlerini sürekli hatırlatacak şekilde gündemde tutulmaları ahde vefanın bir gereği olacaktır diye düşünüyorum. Üniversiteler ve bünyelerinde yer alan müzik birimlerinin bu hususu ivedilikle gündemlerine almaları; gıyaben ya da bizzat fahri doktora başta olmak üzere bir "unvan" takdim etmeleri, evvela çok şık bir düşünce ve türkülerden vatan yaratanların hizmetlerine karşılık sadece küçük bir şükran ifadesi olacaktır.

ARŞİV OLMAZSA MALZEME BÜTÜNCÜL OLARAK TANIMLANAMAZ, ÇÖZÜMLENEMEZ…

Bu tür sorunlarda arşiv oluşturmanın önemi ortaya çıkmıyor mu?

Evet. Eğer iyi bir arşiv olmazsa; bütün bunlar yan yana gelemez, yan yana gelemediğinde, malzeme bütüncül olarak tanımlanamaz, çözümlenemez, kültürel derinliğe inilemez, müzikler arasında ilişki kurulamaz, analitik kimlik sorgulanamaz, metin ayrıştırması yapılamaz, biçim incelemesi yapılamaz, ritmik ve stilistik ayrıştırma yapılamaz... Yani mutfağa malzeme gelmeli ki yemek yapılsın ve lezzeti tanımlanabilsin. Yemek yapılacak malzemeleri, illa gidip tarlasından toplayacak halimiz yok; tarladan toplanan ürünlerinin bir arada olacağı bir pazara ihtiyaç var. Bizim pazarımız da arşivlerdir. Arşiv meselesi büyük bir sorun... Arşiv mesesi gibi, yayıncılık meselesi de sorun; araştırma meselesi sorun; eğitim hayatı içerisinde derlenen malzemeleri kullanmak sorun, onları seslendirmek sorun, orkestrasyon sorun, orkestra sorun... Velhasıl...

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ EN AZ BEŞ DİLDE SESLENDİRİLİYOR

İ.C. Çanakkale türküsüne gelelim mi hocam?

Gelelim! Bu türkünün Türkiye ve Türkiye dışından toplanmış kıta sayısı ortalama yüz elli civarındadır. Çanakkale türküsü en az beş dilde seslendiriliyor. Büyük bir kültür coğrafyasının ortak eseri gibi. Varyantları var. Varyantların hepsi Çanakkale türküsünü anlatmıyor elbette. Büyük çoğunluğu Çanakkale savaşına dönük ya da başka tarihi türkülere dönük karma temalar işliyor ama içinde aşk, sevda konuları da var, milliyetçi başkaldırı temaları da var, günlük basit bir ölüm olayı da var, enstrümantal kimlikte oyun havası olanları da var. Bilhassa melodik kimlik üzerinden varyant tanımlaması var akıllarda.

Şimdi bütün bu yapı hem sözel hem de müzikal anlamda farklı bir kültürel taşınmayı ortaya çıkartıyor. Coğrafyası çok büyük. Çanakkale türküsü hakkında kocaman bir yüksek lisans tezi ve bir kitap yazıldı Dr. Eray Cömert tarafından; beraber çalıştık Eray Bey ile...

Bunun için, tek bir yöresi yok, tek bir memleketi yok türkünün, ezginin. Ancak, 1948 yılında Kastamonu'da, İhsan Ozanoğlu'ndan derlenen varyantı toplum belleğinde yaygınlaştı ve ulusal bir hale geldi. Bu durum şunu gösteriyor. Kültürel çeşitlenme, bizim işimizi çok daha fazla zorlaştırıyor.

TÜRKÜ SAYFASI MELTEM RÜZGARI GİBİ

Son olarak Aydınlık okurları için ne mesaj vermek istersiniz?

Son olarak söyleyeceğim şudur ki... Tarihten gelen kültür varlığının kıtaları aşan verimleri; bir yönüyle araştırmacıların, türkü derleyicilerinin ilgisini beklerken, bir başka yönden bu verimler kendi mecrasında yeni doğumlar yapmaya ve üremeye devam ediyor. Bir taraftan (kısmen var hükmünde olsa da) arşiv raflarına dizilen (ya da binaların/odaların tozlu dolap raflarına yığılan) müzik materyalleri, ilgilisinin sabırla beklerken, dışarıda kaynaklara dolan türkü pınarları da toplumumuzun ruhunu, vicdanını ve bedenini beslemeye, yıkayıp paklamayı sürdürüyor. Bunun bilincinde olmak ve açıktan akan o pınarları kirletmeden türkü barajlarımızı doldurmak zorundayız. Her şeyden evvel bu konuda, genç meslektaşlarıma daha çok sorumluluk ve imkan sağlanmasını arzu ederim

Diğer yandan; tenezzül buyurup sayfalarınız arasında on bir hafta boyunca, hem de oldukça hacimli bir biçimde bana yer ayırdığınız için size çok teşekkür ederim. Türkülerimize, gazetenizde sürekli yer vermek konusundaki kararlılığınıza iyice inandım. Artık net olarak anlaşıldı ki, sizler yayın dünyasında farklı bir rüzgar estiriyorsunuz. Daha uzun yıllar da estireceksiniz; ama, insana huzur veren bir meltem rüzgarı gibi bu rüzgar... Gazete yayıncılığı açısından ise bu yaptığınız iş, 20. asrın başlarındaki, okuyucuyu her haliyle ciddiye alan, bilgilendiren ve eğiten gazete yayıncılığı anlayışına benziyor. O dönemin gazetelerini inceleyenler, okuyanlar veya gazete yazıları bibliyografyası hakkında bilgi sahibi olanlar, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. Bir farkla ki, sizler, türküler hakkında ilk kez bu kadar geniş hacimli ve uzun soluklu bir yayın hizmetini yerine getiriyorsunuz. Kendi adıma, türkülere gönlünü ve ömrünü adayanlar adına teşekkürlerimi lütfen kabul ediniz. Değerli Emine Hanım ve sevgili İbrahim Can... Sizin şahsınızda, Aydınlık gazetesinin değerli yöneticilerine de bu vesileyle şükranlarımı iletirim. Yayın ömrünüz uzun, emekleriniz kalıcı olsun.

Değerli Hocam, konuşacak çok konu var ama sizi daha fazla yormak istemeyiz. Zaman ayırıp bizimle yaptığınız bu güzel, verimli ve aydınlatıcı söyleşi için çok teşekkür ediyoruz.

İZMİR ELLERİNDE NANELER BİTER

İzmir İzmir ellerinde naneler biter (naneler biter)

Nanenin kokusu dünyayı tutar (dünyayı tutar)

Anne bu hasretlik ölümden beter

(ölümden beter)

Dini bir uğruna giden aslanlar (giden yavrular)

Sabahtan kalktım da güneş parlıyor

(güneş parlıyor)

Oturmuş çeteler tüfek yağlıyor (tüfek yağlıyor)

Anneler babalar yaman ağlıyor (yaman ağlıyor)

Dinibir uğruna giden aslanlar (giden yavrular)

Sabahtan kalktım da çantama baktım

(çantama baktım)

Cephanem tükendi düşmana çattım

(düşmana çattım)

Anne bu canımı millete sattım (millete sattım)

Dinibir uğruna giden aslanlar (giden yavrular)

KAYNAR GAZAN DAŞMAZ MI

Kaynar gazan daşmaz mı

Yol buradan aşmaz mı

Esef etme hanım yar

Ayrılan gavuşmaz mı

Bağlantı 1:

Dağlarda gış var (aman aman)

Bunda bir iş var

Pencereden kar gelir

Akşam olur yar gelir

Eğer yarim gelmezse

Dünya bana dar gelir

Bağlantı 2:

Dağlar dumansız (aman aman)

Dinsiz imansız

Ördek suya dalda gel

Yardan haber alda gel (of)

Eğer yarim gelmezse

Yalvar yakar al da gel

Bağlantı 3:

Dağlar gazeli (aman aman)

Dünya güzeli

Türkü İzmir SÜLEYMAN ŞENEL