08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Süleyman Şenel Aydınlık'a konuştu: Halk Bilimi’nde türkünün önemi ve yeri

'Türkü ya da Türkî tabirine, 15-16. yüzyıldan kalan yazma belgelerde rastlanıyor. 20. yüzyıla kadar kullanılageldiği de biliniyor. Daha çok 20. yüzyılın başlarında özellikle de müzik araştırmacıları tarafından daha yaygın kullanılmaya başlanmış'

Süleyman Şenel Aydınlık'a konuştu: Halk Bilimi’nde  türkünün önemi ve yeri
A+ A-
EMİNE SAĞLAM AKFIRAT

Süleyman Şenel Aydınlık'a konuştu: Halk Bilimi’nde  türkünün önemi ve yeri - Resim: 1

Değerli okurlarımız Türkü sayfamız bir yılını arkada bıraktı. Değerli TRT sanatçımız İbrahim Can ile birlikte TRT’nin çok değerli derlemecileri ve ses sanatçıları ile yaptığımız söyleşilerle türkülerimizi, öyküleriyle, notalarıyla sizlere ulaştırdık. Türküye dair birçok önemli bilgiye ulaştık. İslam Ansiklopedisi’ne “Türkü”* maddesini yazan değerli hocamız Dr. Süleyman Şenel ile Halk Bilimi’nde türkünün yeri ve önemi üzerine söyleşiyoruz:

Türkü nedir?

Türkü, çoğunlukla sahibi unutulmuş ve zaman içinde halkın kolektif katkısı ile şekillenmiş müzik eserleri için kullanılır. Daha geniş anlamda, anonim halk edebiyatı veya âşık edebiyatı tarz ve üslubundaki hece vezinli ve Türkçe sözlü müzik eserleri için kullanılır.

Kadın erkek her yaştan halk sanatçısının gelenek yoluyla öğrendiği veya üreterek ezgiyle birlikte seslendirdiği türkü, sözleri uzun bir zaman dilimi içinde gelişmiş, halk beğenisini, halkın üretim ve tüketim anlayışını, geleneksel kavrayışını yansıtır.

Süleyman Şenel Aydınlık'a konuştu: Halk Bilimi’nde  türkünün önemi ve yeri - Resim: 2

Türkünün kapsadığı alanı nasıl belirliyorsunuz?

Doğumdan ölüme uzanan insan hayatının zengin dinî yahut din dışı duygu ve düşüncelerini dile getirir. Gündelik olaylara değinir ve bazı tarihî konuları geniş hacimli manzum metinlerle hikâye eder. Türkü sözleri de çoğunlukla kıta tekrarlı ritmik veya serbest ritimli ezgi kalıplarına/stillerine giydirilmiş sıralı ya da tek kıtalı sözler halinde görülüyor.

15-16. YÜZYILDAN YAZMA BELGELERDE RASTLANIYOR

"Türkü" adı ne zaman kondu? Bu adı halk mı kullanıyor yoksa profesyonel müzisyenler ve akademisyenler mi?

"Türkü" ya da "Türkî" tabirine, 15-16. yüzyıldan kalan yazma belgelerde rastlanıyor. 20. yüzyıla kadar da kullanıldığı biliniyor. Ancak sizin sorunuza cevap olmak üzere söyleyeyim; daha çok 20. yüzyılın başlarında, özellikle de müzik araştırmacıları tarafından daha yaygın kullanılmaya başlanmış... Zaman içinde toplum geneline yaygınlaşmış. Çünkü türkü konusu; Türkiye’de 20. yüzyılın ilk çeyreği içinde kavram, amaç ve araştırma yöntemleri açısından genişçe olmasa da tartışılmış bir konudur.

20. yüzyılın ikinci çeyreği içinde saha araştırmaları yoluyla derlenip, basılı notalar halinde müzik çevrelerine ulaştırıldıktan sonra; mahallî veya profesyonel sanatçılar tarafından plâklar ve radyo yayınları yoluyla geniş kitlelere de dinlettirilmiş, böylece toplum geneline sahiplenme ve kullanım alışkanlığı kazandırılmıştır.

"Türkü" veya "Türkî" tabirinin tarihi belgelerdeki izinden biraz söz edebilir miyiz?

16. yüzyılda, Merkezzâde Ahmed Efendi’nin Arapça’dan Türkçe’ye hazırladığı el-Bâbûsü’l-vasît fî tercemeti’l-Kâmûsi’l-muhît adlı eserinde “türkü yakmak” ve “türkü yakıcı” tabirlerine rastlanır. Bu tabirler, bugün de halk ağzında yaygın olarak kullanılan ve müzikli bir anlam içeren deyimlerin bilinen en eski tanıklarındandır.

Türkü yakıcılık, bir çeşit halk bestekârlığıdır. Türkü yakmak da halk sanatçı ve bestekarları tarafından, geleneğin söz ve müzik kalıplarına bağlı kalınarak, içinde bulunulan zaman, mekân ve duygu yüklü şartların etkisiyle, ezgili söz kümelerini açığa çıkarmak fiilidir. Bu şartlarda ortaya çıkan halk eserlerine de halk ağzında “yakım” denir.

KABUSNAME VE MIZANU’L EVZAN’DA TÜRKÜ

"Türkü/Türkî" tabirini daha eski dönemlere götüremiyor muyuz?

15. yüzyılın ilk yarısında Mercimek Ahmet tarafından Türkçeye çevrilen Kabusnâme’de Keykavus; sazendelere, yani saz çalıcılara bazı nasihatlerde bulunuyor. “Irlamak-Ir” ile “türkü ayıtmak” deyimlerini birbiri ardınca sıralıyor. Bu deyimler de “sözlü bir müzik yapmak” anlamlarını taşıyor. Bundan da sazendenin sadece çalgı çalan bir kişi değil, “ırlamak” ve “türkü ayıtmak” fillerini çalgı eşliğinde yapan bir sanatçı olduğu anlaşılıyor.

Bir başka pasajda da Keykâvus; sâzendeye sohbet ortamında birbiri ardına aynı anlamda “ırlayıp/türkü ayıtmamasını”, tesirli olması için “hüsniyyet”, “visal”, “firak” ve “vefa” gibi farklı anlamlarda ırlayıp “türkü ayıtması”nı tavsiye ediyor. Bu tavsiyelerden de 15. Yüzyılda, ırların-türkülerin, konularına göre çeşitlerinin bulunduğu fikrine ulaşıyoruz.

15. yüzyıl Çağatay edebiyatının büyük şairi ve devlet adamı Alî Şîr Nevâyî’nin Mîzânu’l-Evzân adlı eseri de müzikle bağlantılı "türkü" bilgilerini içeriyor. Bu eserde; Hüseyin Baykara meclislerinde “türkî” adı ile alem olmuş, çok beğenilen, ruha ferahlık veren, zevk u sefâya düşkün kimselere faydalı ve meclisleri süsleyici bir şiir, musiki türünden söz ediliyor. Ayrıca bu kaynak, kendine mahsus vezni olan türkîlerin okuyucularına “türkî-gûy” unvanı verildiğini ve meşhur türkî-gûyların sultanlar tarafından himaye edildiğini de bildiriyor.

Keykavus'un Kabusnâme’si ve Alî-Şîr Nevâyî’nin Mîzânu’l-Evzân'ı, "Türkü" konusunda oldukça önemli kaynaklarmış...

Çok önemli kaynaklar ve tarihi tanıklar... Mîzânu’l-Evzân’da, Türkler arasında bilinen; vezin, seslendirme amacı ve coğrafyasına göre farklı terimlerle tanımlanan türler de yer alıyor. Tuyuğ, koşuk, çenge, ozmağ, buday-buday, muhabbetnâme, ‘arazvârî ve müstezâd olarak adlandırılan edebi ve müzik yapıları yanında “türkî” de adeta bir tür adı olarak anılıyor.

ASYA STEPLERİNDEN ANADOLU’YA

İ.C.: Peki geniş kültür coğrafyasında, halk ağzında da rastlıyor muyuz "türkü" tabirine?

Aslında, 20 asrın başlarında müzik adamları, önce halk ağzında "türkü" tabirinin yaşatıldığını keşfetti. Hem Anadolu içlerinde hem de Asya steplerine yayılan geniş Türklük coğrafyasında... Mesela, Türkiye’nin Doğu Karadeniz kıyılarında halk ağzında çok yaygın olan ve büyük çoğunluğu hızlı tonlanan ritmik melodilere yedi heceli mani dörtlüklerinin döşendiği “türkü”, “atma türkü” ve “uzun türkü” gibi tabirlere rastlıyoruz. Sevgili İbrahim Can, o toprakların çocuğu olarak beni doğrulayacaktır.

n İ.C.: Türklerin Batı’ya doğru göçü esnasında ve de yerleştikleri coğrafyada yürürken çalmak ve türkü okuma geleneği vardır. Uzun yürüyüşlerin kolay ve eğlenceli geçmesi için sevdalık türküleri, doğa güzellemeleri türküleri okunur. Karadeniz’de kemençenin elde çalınmasının bu göç kültürüyle bağlantısı vardır. Keza tulumun da. Hem yürümek hem de bütün göçü idare edecek şekilde dolaşmak horon halkasını yönetmek ancak bu şekilde sağlanabilirdi. Asya’dan Anadolu’nun içlerine kadar uzanan coğrafyada Aşık Şenlik, Davut Sulari gibi halk ozanları da gerek meydanlarda gerek at sırtında bağlama askısını omuzuna asarak bu geleneği sürdürmüşlerdir.

Diğer taraftan Mîzânul’-Evzân’da Anadolu coğrafyasında zifaf ve kız göçürme toylarında söylendiği bildirilen, çok etkili, dokunaklı vezinli veya vezinsiz “yâr yâr” redifli çengelerin, yazınsal ve tematik benzerleri de Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Hazar çevresinde ve hatta Altay ve Doğu Türkistan coğrafyasında nakaratlı müzikli şiirler olarak görülüyor. Bu yöndeki tespitler, şüphesiz yazılı belgelerin değerini daha da artırıyor.

Dahası, Kabusname’de de “türkî/türkü ayıtmak” tabiri ile eş anlamlı olduğu anlaşılan “ır/ır ırlamak” deyişlerine rastlanıyor. Yazılı kaynaklarda tespit edilen bu çeşit bilgilere, yakın dönem sözlü kültür yaşamında da rastlanması ya da zaman aşırı olarak keşfedilmesi bir yönüyle kültür çağlarının devamlılığı ve kendisini sıkça hatırlatması noktasından ele alınabilir. Dahası, bu büyük kültür coğrafyasından gözümüzü asla ayırmamamız gerektiğini de bizlere haykırır.

KAŞGARLI MAHMUT’TA TÜRKÜ

15. yy’dan daha eski, XI. Yüzyılda Kaşgarlı Mahmud’un ünlü eseri Divanü Lügati't Türk'te, “türkü” karşılığı olarak 'ır', 'yır' terimlerinin kullanıldığı biliniyor.

İ.C.: Evet… Bu ünlü eserde türkü karşılığı olarak 'ır', 'yır' terimlerinin kullanıldığı doğrudur. Burada yır, 'koşma, türkü düzmek', 'ır, şarkı söylemek' anlamında kullanılıyor. 11. yüzyıldan itibaren İslâmiyet'in kabulüyle birlikte Arap ve Fars kültürlerinin etkisi artıyor. Türkler İslâmiyet'in kabul edilmesi ve bununla birlikte Arap, Fars kültürlerinin etkisinden sonra 15. Yüzyılda türkü adı kullanmaya başlıyor. Çünkü bir milletin yaşamasının temel kaynağı dilinin kaybolmamasıdır. Kendi dilini korumak için her alanda türkü ve mani ile dillerini bu şekilde ayak tutmayı başarmışlardır. Ve yüzyıllardır bu duru Türkçeyi yaşatmışlardır. Küçük bir çocuk yüzyıllar öncesinden gelen bir Karacaoğlan’ın, Köroğlu’nun Dadaloğlu’nun türkülerini kolaylıkla anlayabiliyor.

Türkülerin ozanlarla bağı nedir?

İ.C.: Ozan sözcüğü Oğuzların halk şairlerine verilen isimdir der Fuat Köprülü. Ozanlar, Oğuz boyları arasında destanları, Dede Korkut hikayelerini, günlük yaşamı, aşkı, sevdayı şiirlere ezgi katarak topluma seslenirler ve yön verirler.

EVLİYÂ ÇELEBİ’DE TÜRKÜ

15. ve 16. yüzyıl tanıklıkları dışında, yüzyılımıza daha yakın tanıklara rastlanmıyor mu müzik tarihi içinde?

Var elbette... Bunların en önemlilerinden birisi 17. yüzyıl kaynaklarından Mecmûa-yı Sâz u Söz. 1650 yıllarında Leh asıllı Albert Bobowski, diğer adı Ali Ufkî Bey'in kaleme aldığı mecmuada; her biri bir “fasıl” adına bağlanan hüseynî, muhayyer, nevâ, uşşâk, beyâtî, acem, sabâ, çargâh, segâh, rast, mâhur, eviç ve ırak makamları içine kümelenmiş 90’dan fazla “türkî” tâbiri yer alıyor. Orada da güfteli, ezgili bir tür kimliği ile karşılaşılıyor. Nota ile verilen bu eserler arasında, standart bir edebî, müzikal biçim ve kuruluş özelliği görülmüyor. Ancak özellikle sahip olduğu “tarz ve üslup” kimliği ile emsalleri arasındaki farklılığı hissediliyor. Ve bu farklılık da adlandırma amaçlı tabirlerin şemsiyesi altında bir müzik çeşidi ve çeşitlemesi özelliği gösteriyor.

"Türkü" tabirine evsahipliği yapan 17. yüzyılın önemli yazılı kaynaklarından birisi de Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi. “Türkî” ve “türkü” yazılımlarının her ikisine de rastlanıyor bu geniş eserde. Değerli üstadımız M. Sabri Koz’a göre, bu yazılımlar da Mecmua-yı Sâz u Söz’deki “Şarkî” ve “Varsağı” gibi bir muzik eserini, türünü tanımlıyor.

Kabusname, Mecmûa-yı Sâz u Söz ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ndeki “türkî/türkü” tabirlerinin yüklendiği anlamların belki de en önemlisi; şehir ortamında, sosyal yapıyı oluşturan unsurlar arasındaki taraflardan ve bu tarafların da kendi aralarındaki farklılıklardan birisini temsil ediyor olması.

TÜRK’E AİT EZGİLER

Türkü kavramı, Türk’e ait olan ezgiler anlamında mı kullanılıyor?

Türkî deyiminin; Türkçe olan ve Türk unsurunun geleneksel tarzını temsil eden edebî, şiir, musiki bütünlüğüne bağlı parçaların melodik, metrik (ölçülü) ve biçimsel bir yapıyı tanımladığını söyleyebilirim. Bir başka deyişle “türkü”; şehir ortamında üretilen ya da taşradan, köyden gelen kimi eserleri, bir tarz ve üslup bütünlüğü ile karşılıyor. Evliya Çelebi, bu bağlamda bir adım daha ileri giderek, Osmanlı topraklarında yaşayan farklı milletlerin ve halkların halk şarkıları için de “türkî-türkü” tabirlerini kullanıyor.

15. asırdan 20. asra kadar geçen dönemin kimi divan, surnâme, mecmûa, cönk, vs. gibi yazılı, basılı kaynaklarında ve 20. Yüzyılda yapılan ağız araştırmalarında, bu anlam ve algılayışı çağrıştıran pek çok derleme bilgiye de rastlanıyor.

ULUSLARARASI YAYGINLIK

"Türkü" kelimesinin uluslararası bir yaygınlığı var mıdır peki?

Esasta vardır, olmaz mı? 1991 yılının sonlarına doğru Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, yakın ve uzak coğrafyalarda Türkçe konuşan halkların edebiyat ve müzik kaynakları Türkiye Türkçesine kazandırıldı. Türkçe kaynaklar da kültürlerarası bilgi paylaşımının bir gereği olarak farklı dillere çevrildi. Çok sayıda akademik çalışma, tez, kitap, makale, bildiri hazırlandı ve paylaşıldı. Bu yollarla da “türkü” tabiri; yüklendiği eski ve yeni anlamlarla birlikte, kültürlerarası ve ülkelerarası kültür/sanat kaynakları içinde yer almaya başladı.

“Türkü” (Musiki)", TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 41, İstanbul, 2012, s. 612-616.

Türkü Aydınlık SÜLEYMAN ŞENEL