16 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Telefon icat oldu türkü bozuldu’

Özbilen: ‘Hey Corç versene borç’ kime ne öğretiyor yarabbi! Bunu yapan niye yapmış! Bunu piyasaya süren neden sürmüş! Dinleyen neden dinliyor! Vatandaş bunu da bilmiyor. Halbuki biz türkülerimizi öğretebilsek, vatandaş onun kenarından bile geçmez, asla dinlemez, atar kenara gider.

‘Telefon icat oldu türkü bozuldu’
A+ A-
EMİNE SAĞLAM AKFIRAT

Türk Halk Müziği Sanatçısı Soner Özbilen ile geçen hafta ‘Türkü biziz yaşantımız türkülerde’ başlığıyla yayınladığımız söyleşiye bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Halkın sanatla buluşturulmasının devlet politikası olduğu dönemleri anlatmıştı Özbilen geçen hafta. TRT’de 46 yıl süren çalışmalarını, derlemelerini... Her zamanki gibi, İbrahim Can bize eşlik etti.

‘Telefon icat oldu türkü bozuldu’ - Resim: 1

‘DERLEMEDE ÖNEMLİ OLAN ORİJİNALİNİ YAKALAMAK’

  • Değerli Hocam derleme yapmanın ölçütleri var mı? Varsa nelerdir?

Herkes derleme yapabilir. Ama daha bilinçli, daha bilerek derleme yapmak çok önemli. Bir defa kaynak kişi yerinde tespit edilir. Türküyü kimden öğrendiği tespit edilir. Öğrendiği şahıslar hayattaysa onlardan da o türkü tekrar dinlenir. Çünkü dilden dile türkülerde bazı ilaveler olabilir veya eksilebilir. Asıl orijinalini yakalamak önemli olan. Bir de bir türkü bir yöreden söyleniyorsa, sadece bir kişiden derleme yapmak yanlış. Başka birinden daha dinleyeceksiniz. Bunun başka sözü var mı? Mısralar, daha sonra uyak dediğimiz kafiyeler birbirine denk mi, yoksa maniler ve dizeler bir oradan, bir oradan devşirme mi, toplama mıdır? Bunları bir bütün haline getirip, ondan sonra biz nota altına alıyoruz. En büyük arşiv bugün TRT arşividir. Rahmetli Muzaffer Sarısözen de, Nida Tüfekçiler ve diğer büyüklerimiz de bu şekilde çalışırmışlar, derlemişler, arşive koymuşlar. Biz de onlara ilaveler yaptık. Bundan sonraki nesil bu arşivden mutlaka yararlanacak, istifade edecek.

  • İbrahim Can: Eve geldi gelin. Bir türlü oğlu olmuyor. O zaman ne olacak?

O da hazin bir hikayedir.

‘MEVLAM BU TAŞA BİR CAN VER!!!’

  • İbrahim Can: Anadolu’daki kadınların en büyük problemi çocuğu olmuyorsa eğer, kadın büyük bir travma yaşıyor. ‘Mevlam bu taşa bir can ver’ diyor...

Anadolu’da, erkek için çocuk önemli ama erkek çocuğu daha önemli. Çünkü büyüdüğü zaman kendisine hem güç olarak arka çıkacak hem de devamını sağlayacak, iş olarak onunla birlikte babaya yardımcı olacak. Bu hazin hikaye de şöyle: Evlilikten sonra bir iki sene gelinin bebeği olmayınca, oğlanın ailesi baskı yapıyor. Diyor ki sen bunu boşa, seni başka hanımla evlendirelim, çocuğun olsun. Tabi çocuk da karısını seviyor. Karısı da diyor ki ‘Ne olur bana izin ver. Yedi sene bekle. Eğer benim çocuğum olmazsa seni kendi ellerimle evlendiririm’ diyor. Bu olay gerçek. Ve yedi sene bekliyor delikanlı. Çocukları olmayınca bu hanım çıkıyor yollara, kocasına layık olabilecek, kendisine de kuma olabilecek bir eş arıyor. Çünkü ahdı var, sözü var: yeter ki beyim çocuk sahibi olsun! Buluyor bir eş ve evlendiriyorlar. Bu hanım da kocasına yardımcı oluyor. Bu ara yeni hanımından bir oğlu oluyor. Ve ortalarda, kilimin üzerinde oynarken o ara kadın bağrına taş basarak bu dilek türküsünü dile getiriyor.

‘TÜRKÜLERİN KAYNAĞI KURUYOR’

  • Bugün derleme ve derlemeci sayısı çok azaldı. Hatta yeni derleme yok gibi. Bunun nedenleri nedir?

Bir, kaynak kuruyor. Nasıl dağdaki sularımız heba ediliyor, kuruyorsa, maalesef ezgilerin, türkülerin kaynağı da kuruyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi ekonomik durum. İkincisi de kitle iletişim araçları. Yani eskiden radyo yoktu, te-levizyon yoktu. İnsanlar kendi düğünlerini kendileri yapıyorlardı. Evlerde kendi eğlencesini kendileri yapıyordu. Birisi bir tef alıyordu eline, hanımlar, diğerleri hep beraber türkü okuyorlardı. Türkü yakıyorlardı.

  • Neden ‘Türkü yakmak’ demişler?

Bir türküyü yaratma ihtiyacıdır yakmak. Bir hadise oluyordu ‘... taşa can ver’ türküsündeki gibi. Hemen bir hanım duygularını o türküye döküyordu. Yanındakiler de ona katılıyordu ve türküyü öğreniyorlardı. O türkü önce o yörede, daha sonra askere gidenlerle veya kız alıp vermelerle köyden köye yayılıyordu türkü.

  • İbrahim Can: O türküyü yakarak esasında acılı olan kişinin acısı da toplum tarafından paylaşılıyordu değil mi?

Elbette. Duygular paylaşılıyor. Eğer bu sevinçse, sevincini paylaşıyor. Tabi bu kaynaklar, şimdi türkü üretme ihtiyacını hissetmiyorlar. Eğer müziğe ihtiyaçları varsa hemen kaseti koyuyor, telefonundan açıyor veya televizyonunu açıyor, düğününü öyle yapıyor. Ya da kınasını öyle yakıyor. Bir aşık sazı eline aldığı zaman bir türkü yaratayım, bir ezgi yaratayım kaygısı taşımıyor artık. Ahmet’in Mehmet’in veya falan sanatçının, falan aşığın dizelerini çalıp söylemeye başlıyor. Şimdi biz TRT sanatçıları olarak bu derlenen türküleri bizden sonraki nesle ulaştırmak üzere bir görev ve misyon yüklenmişiz. Biz kaynak kişiden öğreniyoruz veya nota geliyor elimize, onları okuyoruz ve bizden sonrakilere yansıtıyoruz.

‘TÜRKÜYÜ YENİ DOĞMUŞ BİR BEBEK GİBİ KABUL EDİN’

  • Oraya bir parantez açalım. Türkülerin kaynağından aktarımı nasıl oluyor? Türküler halka yansıtılana kadar, dili nasıldır, yalın mıdır, değişime uğruyor mu? İçinde yabancı kelimeler barındırır mı? İnsanlar üzerine ilaveler yapıyor mu?

Kulaktan kulağa aktarılıyor. Tabi herkes müzisyen değil. Herkes nota da bilmiyor. Türküyü yeni doğmuş bir bebek gibi kabul edin. Nasıl anadan yalın ve nü doğarız. Sonra önce bir zıbın giydirirler, daha sonra büyüdükçe bu elbiseye dönüşür. Emeklersiniz. Gittikçe insanlar onu giydirirler. Zaman ilerledikçe evrim geçirir. Türküler de öyle. Bir türkü diyelim ki iki dizeyle çıkar. İlk söyleyen iki dize söylemiştir, iki dörtlük söylemiştir. Daha sonra onu çevresi öğrenir, ona üçüncü dize eklenir. Siz duygularınızı o türküde bulursunuz, bir dize de siz kendi duygularınızı katarsınız. Sanki o türkünün sözleriymiş gibi bir bakarsınız on dize, on beş dize olur. Tabi onların hepsini okumak mümkün değil. Biz ancak iki dörtlük veya üç dörtlük süre olarak okuyoruz. Bazen çok üzülüyoruz. Bu kıta da çok güzeldi. Keşke bunu da okuyabilseydik diye dediğimiz de oluyordu. Bir de nakletme dediğimiz olay var. Önemli olan, türküyü yazdık, derledik, notası da var. Bu türkü burada kalırsa ancak ben okurum. TRT arşivlerine girerse, ekranlardan ya da radyo mikrofonlarından okurum, herkes dinler ve öğrenir.

  • Derlenen bir türkünün resmileşmesi için TRT arşivine girme zorunluluğu mu var?

Öyle bir kural yok. Konservatuarın arşivi var. Kültür Bakanlığının arşivi yeni oluşturuluyor. TRT’nin de arşivi var. Önemli olan türküyü muhafaza edip, bir sonraki nesle sunmak. Taşımak dediğimiz görev bu. Esası bu. Bunu sunacağız ki onlar da bellesinler, öğrensinler bu türküyü. Onlar da kendilerinden sonra gelen nesle öğretsin.

GAZİANTEP DİRENİŞİNİ TÜRKÜLERDEN ÖĞRENMEK

  • Çocuklarımıza tarihimizi Türkülerle anlatabilir miyiz?

Elbette. Her şeyi Türkülerle anlatabilirsiniz. Kahramanlık türkülerimiz var, zeybeklerimiz var, ağalığa karşı ağıtlar, türküler var. Ağalık baskısına karşı. Cumhuriyet karşıtı bu ağalık.

  • İbrahim Can: Çocuklarımız kurtuluş savaşını öğreniyor ama örneğin bir Gaziantep direnişini anlatan ‘Atına binmiş de elinde dizgin, çeteler içinde yılanlı azgın, zalim Fransız’a çok verdik bozgun, vurun Antepliler, namus günüdür...’ diyen uzun havayı da öğrenmesi gerekiyor. Türküyle öğrense, onu içselleştirecek. Hafızasına çakacak.

Müziği öyle çok dejenere ettiler ki maddi çıkarlar, ticari müzikler yapılıyor. Arabesk ya da diğer Arap müziklerinden etkileşim yaparak Türk halkına yeni yeni şeyler sunuluyor. Son zamanlardan örnek verelim: ‘Hey Corç versene borç’ ne anlam ifade ediyor Allah aşkına!

‘Gökte uçan turna kuşu/ne bilir dalın kıymetini/kargayı kondur mandala/ ne bilir gülün kıymetini...’ Şimdi bu dörtlükteki ifadeye bakın: bunun üzerine bir kitap yazarsınız. Bu, halkın felsefesi, bilinç öğretisi. ‘Arının kahrını çekmeyen, ne bilir balın kıymetini.’ Burada bir öğreti var. ‘Hey Corç versene borç’ kime ne öğretiyor yarabbi!!! Bunu yapan niye yapmış!!! Bunu piyasaya süren neden sürmüş!!! Dinleyen neden dinliyor!!! Vatandaş bunu da bilmiyor. Halbuki biz türkülerimizi öğretebilsek, vatandaş onun kenarından bile geçmez, asla dinlemez, atar kenara gider. Ama maalesef plak satsın diye, buradan para kazanayım diyorlar.

‘Telefon icat oldu türkü bozuldu’ - Resim: 2

‘MEHMETÇİĞİMİZLE TÜRKÜLERDE BİRLEŞMEK...’

  • Vatanı korumak için, millet bütünlüğünü sağlamak için de Türkülere ihtiyacımız var mı?

Olmaz mı? Zaten türkülerde birleştiricilik özelliği var. Neyi birleştiriyor Türküler? Duyguyu birleştiriyor. Aynı duyguda odaklanmayı sağlıyor. Mesela bir Türküden siz de etkileniyorsanız, ben de etkileniyorsam müşterek bir yönümüz var. O çıkıyor ortaya. Bu vatan duygusu, anne baba sevgisi, yar sevgisi bunların hepsi bir noktada birleşiyor. Mehmetçiğimiz, vatan için, bayrak için hangi duygularla gidiyor cephede savaşıyor? Kimde bu duygu yoksa gidiyor paralı askerlik yapıyor. Cepheye gitmiyor. Bu duygulara sahip olmak lazım.

‘TÜRKÜ BİLİNCİNİ TOPLUMA KAZANDIRMALIYIZ’

  • Türkiye’nin dört bir yanından türkülerimiz fışkırıyor. Ama bugün genç nesil birçok değerli Türküyü ve derlemecileri bilmiyor. Bu sorunu nasıl çözebiliriz?

Siz haklısınız. Bilinçli olacağız, türküleri bir eğlence müziği olarak görmeyeceğiz. İlk önce biz bunu kültürümüz diye göreceğiz. Halk müziği bizim kültürümüzün çok önemli bir parçası. Bu pencereden bakarak ona değer vereceğiz. Son zamanlarda gençlik çok iyi biliyor ve anlıyor. Ama diyeceksiniz ki, TRT arşivinin dışında veya TRT’de yapılan icraların dışında serbest piyasada ekonomik zorlamalarla, çeşitli müzikler icra ediliyor. Yani halk müziği, dışarıda deformasyona uğruyor.Halk müziği diye arabesk türü besteler yapılıyor. Bunlar tabi bizim kültürümüz değil. Ama köklü olarak halk müziği bizim kültürümüz. Onları ne kadar vatandaşın kulağına ulaştırabilirsek, bizim kültürümüz de kaybolmayacaktır. Şimdi kimseye, falan müziği dinle, işte bu bizim halk müziğimizdir, diye bir zorlama getiremeyiz. Asıl mesele en iyisini vermek, karşımızdaki dinleyiciyi kazanmak ve bunun bir kültür olduğu bilincini onlara yerleştirmek.

Keşke Aşık Veyseller, Karacaoğlanlar çocuklara öğretilse...

‘KEŞKE İLKOKUL ÇAĞINDA BAĞLAMA ÖĞRETİLSE’

  • Daha önce anlattığınız sizin döneminizin nesli, Nida Tüfekçi ve diğer değerli hocalar bugün yok. Siz bireysel olarak onlardan aldığınız mirası gelecek nesle aktarmaya çalışıyorsunuz. Ama bireysel çaba ile bu amaca ulaşmak çok zor. Bu kültürü aktarmada devleti yönetenlere öneriniz var mı? İlkokuldan başlayarak Türkü dersi okutulmalı mıdır?

Keşke ilkokul çağında bile çocuklara bağlama öğretilse. Keşke müzik öğretmenlerimiz ya da sınıf öğretmenlerimiz çocuklara bu ezgilerden, bu türkülerden Aşık Veysel’lerden, Karacaoğlan’lardan türküler öğretebilse. Yani o çocuklara ne verirseniz onu alır. O kültürle yetişirse, ilerde üniversiteyi bitirdiği zaman bile o kültürü geliştirecek, türkülere o kadar önem verecek. Ama maalesef bu yok. Bu bir devlet politikası olmalı. Bence devlet kendi kültürüne diğer sanat dallarına sahip çıktığı gibi Türk Halk müziğinin özlü değerlerine kıymet vermeli ve onu ön plana koymalı ki, gençlik ona göre yetişsin. Ama bugüne kadar ne oldu biliyorsunuz. Biz ilkokulda, ortaokulda kendi çabalarımızla, çevremizdekilerin verdiği şeylerle türkü söylemeye çalıştık. Daha sonra kişisel gayretlerimizle musiki derneklerini bulduk.

  • İbrahim Can: Diyelim ki, Nida Tüfekçi, Soner Özbilen bir ders olarak okutulsa, çocuklar onların notalarını, türkülerini öğrense, daha sonra isteyen Türkü okumaya devam eder, isteyen devam etmez. Böyle bir ders kitabı olsa nasıl olur sizce?

Tabi olmaz mı? Çok güzel olur. En azından bu halk ezgilerinin, halk türkülerinin, küçük türkülerin çocukların o yaşta rahatlıkla öğrenebileceği ezgileri, notaları yazılır. Resimlerle ifade edilir.

‘KONSERVATUVAR MEZUNU TÜRKÜLERİMİZİ BİLMELİ’

  • İbrahim Can: Sadece Türk Halk müziği branşından öğretmen tayin edilebilir. O zaman konservatuvarlar da amacına uygun olur.

Ustadan çırağa ilişkisiyle hep bugüne kadar geldi. Aşıklık geleneği, Türkü söyleme geleneği. 1976 yılında ilk defa devlet nezdinde bir konservatuvar kuruldu, Klasik Türk Müziği ve Türk Halk Müziği eğitimi yapan. Konservatuvarlar şimdi mezunlar veriyorlar fakat mezunlar öğretmen olarak atanmıyorlar. Keşke atansalar. Yabancı ülkelerde, konservatuvar bitiren bir öğrenci önce kendi halk musikisini öğrenecek. Halk çalgılarından bir tanesini çalabilecek. Ancak öyle o konservatuvarı bitirebiliyor. Bizde böyle bir şey yok. Türk müziği, halk müziği konservatuvarlarda hepsi öğretiliyor, ama ona bir de zemin hazırlamak lazım. Okulları bitiren gençlerin sanatlarını icra edeceği, bilgilerini sunacağı, sergileyeceği ortam yok. En azından İbrahim’in dediği gibi, okullarda müzik öğretmenliği yapma fırsatı verilse bu gençlere. Bu türküler öğretilse, bu halk çalgıları öğretilse bir çığ gibi büyür.

YOLUMUZU AYDINLATAN AİLEDİR AYDINLIK

  • Aydınlık okurlarına ne mesaj vermek istersiniz?

Gerçekten yolumuzu aydınlatan bir aile orası, ben biliyorum. Bizi aydınlatmaya devam etsinler. Bizi, ülkeyi, gençliği... Bu misyonu gerçekte yerine getiriyor Aydınlık gazetesi. Ne mutlu bize ki böyle bir yayın kuruluşu var.

  • Aydınlık Gazetesi de sizden aydınlanıyor, Türkülerimizden aydınlanıyor. Çok teşekkür ederiz.

Karşılıklı etkileşim içindeyiz. Benliğimiz, kültürümüz var olduğu müddetçe, Aydınlık da her zaman bizim için çalışıyor. Ne mutlu, iyi ki sizler o çatı altındasınız. Buradan Aydınlık çalışanlarına selamlarımızı, sevgilerimizi yolluyoruz.

‘Telefon icat oldu türkü bozuldu’ - Resim: 3

BİR OĞLUM OLSA DA KESTİRSEM İDİ TÜRKÜSÜ

Bir oğlum olsa da kestirsem* idi

Al beyaz bayrağı* estirsem idi

***

Emmisim, dayısım küstürsem idi

Aynalı beşik sallamadı kollarım

Nen çalmadı çürüyesi dillerim

***

Elekçiler gelse bir kablo alsam

Urun urun toprak elesem

İnce toprağını bebek bellesem

***

Aynalı beşik sallamadı kollarım

Nen çalmadı çürüyesi dillerim

* Sünnet ettirsem.
* Doğum olduğunda o eve hemen bayrak asarlar. Bayrağı gören de a falan hanım doğum yapmış demek ki diye düşünülür.
Son Dakika Haberleri