27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İlk umut Çanakkale

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Çanakkale Savaşı’nda yaşananlar konusunda açıkça Türklerden yana tavır koyup İngilizlerin ve Anzakların işgalci olduklarını vurgulayan, Kurtuluş Savaşı ve Kuvay-ı Milliye’ye selamlarını ve saygılarını sunup Mustafa Kemal’in şerefine kadeh kaldıran “Son Umut” (The Water Diviner) filminin yönetmeni, uluslararası bir şöhret olan Russell Crowe. “Köstebek”, “Gladyatör”, “Dünyanın Uzak Ucu”, “Akıl Oyunları”, “Sefiller”, “Nuh: Büyük Tufan” gibi büyük yapımların da aralarında olduğu çok sayıda filmle dünyanın en iyi aktörleri arasında gösterilen Crowe, “Son Umut”la ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturmuş  ve bu zorlu projenin altından başarıyla kalkmış durumda. Crowe’un Yeni Zelanda-Wellington doğumlu olduğunu, yani yönetmen olarak imza attığı ilk filmde atalarını haksız bulduğu bir savaş öyküsü anlattığını da önemle belirteyim. Türk kökenli sinemacı Fatih Akın “Kesik” filminde gene 1915’te Anadolu’nun diğer ucunda yaşanan Ermeni tehcirine dair tamamen Türklerin aleyhine şeyler söylerken, Yeni Zelandalı Crowe, Çanakkale üzerinden Türklerin lehine bir tablo çizmekte, “bizden”lik dozu hayli yüksek bir öykü anlatmakta sakınca görmüyor.

Tam burada, önemli bir noktanın da altını çizmek zorundayım; bildiğim kadarıyla Russell Crowe’u ülkesi Yeni Zelanda’da vatan haini ilan eden çıkmadı! 

İNGİLİZ ‘PRENSİPLERİ’ UĞRUNA   

Çanakkale Savaşı’nı konu edinen filmlerin sayısında, 2015’in 100. yıldönümü olması nedeniyle belirgin bir artış var. Sinan Çetin’in tam bir zırvalık ve kitsch örneği oluşturan “Çanakkale Çocukları” filmi dışında bugüne dek yapılan filmlerin tamamına yakını, Çanakkale’de bir yurt savunmasının yapıldığı yönünde. Bu kategorinin halen en iyi filmi olduğunu söyleyebileceğim 1981 tarihli Peter Weir yönetimindeki “Gelibolu” da farklı bir şey söylemiyordu örneğin. Russell Crowe da aynı yaklaşım içinde... Filmin bir sahnesinde, İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan’ın Türkiye’yi parçalayıp toprak talep edecekleri vurgulanırken, Avustralya ve Yeni Zelandalıların ne istediği gündeme geliyor. Yanıt, “Biz toprak kazanmak için gelmedik buraya, prensipler için geldik” şeklinde oluyor. Delikanlılık çağındaki üç oğlunu Avustralya’daki çiftiğinden Gelibolu’daki savaşa yollayan, sonra da cesetlerini bulmak için Kanlısırt’a gelen baba Connor’ın serüveni, İngiltere’nin emperyalist saldırısının “prensipleri” içinde acıyla yoğruluyor.

Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz’ın da önemli rolleri var “Son Umut”ta. Binbaşı Hasan rolündeki Erdoğan, hayli tutuk bir oyunculuk sergilerken, Cem Yılmaz alışıldık mizahi tonları da içeren Cemal Çavuş karakterini başarıyla canlandırıyor. “Her filme bir türkü...” formülü gereğince “Son Umut”ta da Cem Yılmaz’ın sesinden “Hey Onbeşli...”yi dinliyoruz ki “Av Mevsimi”ndeki “Hayde Gidelum”daki etkinin tekrarlandığını söylemek çok zor. 

AŞK DA VAR

İstanbul’da küçük bir otel işleten, Çanakkale’de savaşan kocasının öldüğünü kabullenmeyip döneceği günü bekleyen Ayşe Hanım rolündeki Olga Kurylenko da pek iyi ve gerçekçi çizilmemiş bu karakteri ete kemiğe büründürmek için elinden geleni yapıyor.

İstanbul’daki İngiliz işgaline karşı düzenlenen yürüyüş ve mitingler dahil, dönem atmosferini canlandırmakta hayli başarılı olan, sanat yönetimi ve kostüm çalışması açısından da üst düzeyi yakalayan “Son Umut”, bu tür çok boyutlu filmlerin olmazsa olmazı niteliğindeki aşk faslında yeterince inandırıcı olamasa da sonuçta, çok da kolay geçilmeyen Çanakkale sınavını geçmiş durumda bana sorarsanız. Seyretmenizi öneririm.