27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ozon dokunuşu: Frantz

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Sıradan ve sıkıcı komedi “Görümce”nin 915 bin seyirci topladığı şu koşullarda, yılın en iyi filmlerinden biri olan “Frantz”ın ancak 5 bin seyircide kalması hiç şaşırtıcı değil ve içinde bulunduğumuz kültürel iklim hakkında yeterince fikir verici. İyiden iyiye bıkkınlık vererek sürekli başa saran endüstriyel ürün “Star Wars”ın bilmem kaçıncı versiyonunun (dördüncü filmin öncesine dönüş!) yeni bir çılgınlık rüzgârı estirmeye başladığı günlerdeyiz ve durumumuz tam da Gülten Akın dizesine uygun:

Ah, kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya.

Evet, bir savaş sonrası öyküsü anlatan “Frantz”, gerçekten de çok incelikli, şiirsel, tablo gibi bir film ve üstelik de hayli güncel sayılır...

Alman kökenli Hollywood yönetmeni Ernst Lubitsch’in 1932’de çektiği, gençlik yıllarımda TRT’nin siyah beyaz ekranında izlediğim Nancy Caroll ve Lionel Barrymore’lu “Broken Lullaby”nin yeniden çevriminde Fransız sinemasının parlak temsilcisi François Ozon’un imzası var. Kadın karakterlerin öne çıktığı etkileyici filmleriyle tanıdığımız Ozon, Maurice Rostand’ın oyununu temel alan öyküde gene unutulmaz bir karakteri, Anna’yı getiriyor karşımıza.

SAVAŞ SONRASI HÜZÜN

Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Almanya’da küçük bir kasabadayız. Savaşta ölen nişanlısı Frantz’ın yasını tutarak her gün mezarına giden Anna, gizemli bir yabancının da mezarı ziyaret ettiğini ve çiçek bıraktığını fark eder. Adrien adında bir Fransız’dır bu genç adam ve savaşta Almanlara karşı savaşmıştır. Savaş öncesinde Frantz’la yakın arkadaş olduklarını, birlikte Paris’te epeyce zaman geçirdiklerini söyler. Arkadaşının ölümüne çok üzülmüştür ve Frantz’ın anne babasının acısını paylaşmak istemektedir. Yaşlı çiftle aynı evde yaşayan Anna ile Adrien arasında kısa süre içinde hüzünlü bir duygusal bağ oluşur. Fakat görünür olanın arkasındaki gerçek çok başkadır.

Tahmin etmek çok zor olmamakla birlikte filmin sürprizini söylemeyeyim ama zaten önemli olan sürprizden çok Ozon’un bunu işleme biçimi, yani hüznün estetiği... Resim, şiir, müzik ve sinema sanatlarının mükemmel birleşimini gerçekleştirmiş Ozon ve dönem filmi çekerken de hiç zorlanmayacağını kanıtlamış. Anna rolündeki Paula Beer ile Adrien’ı canlandıran Pierre Niney da olağanüstü oyunculuklar sergiliyorlar.

Lubitsch’in filminden hareket etmekle birlikte belli açılardan François Truffaut’nun “Unutulmayan Sevgili” (Jules et Jim, 1962) filmini de çağrıştıran “Frantz”, savaş, acı, aşk, yalan, geçmiş, kader gibi kavramlar üzerine de etkili vurgularda bulunuyor ve bunu hiç büyük laflar etmeden, adeta fısıltıyla konuşarak yapıyor.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Almanya’da filizlenmeye başlayan nasyonal-sosyalizmin günlük yaşama yansımaları üzerine “küçük bir kasabadan manzaralar” sunan film, siyah beyaz ile renkli sahneler arasında enfes bir uyum tutturarak dört dörtlük bir çalışmaya dönüşüyor.

Sinema tarihinde “Lubitsch dokunuşu” diye bir kavram vardır ve zarafetin, tüy gibi hafifliğin, akıcılığın vb. karşılığı olarak kullanılır. “Frantz” bundan böyle “Ozon dokunuşu”ndan da söz edilebileceğini gösteren bir film.

BURSA’DA YAŞAR KEMAL

Bursa - Nilüfer Belediyesi, 16-17 Aralık tarihlerinde “Bir Edebiyat Adası: Yaşar Kemal” başlıklı bir sempozyum düzenliyor. Bu akşam saat 18.30’da yapılacak iki oturumla açılacak sempozyum yarın da tüm gün sürecek ve ölümsüz yazarımız, yaklaşık 35 konuşmacının sunacağı bildiriler aracılığıyla tüm yönleriyle ele alınacak. Özdemir İnce’nin “Yaşar Kemal, Türkiye’dir” başlıklı konuşmasıyla açılacak sempozyumdan bazı başlıklar şöyle: “Doğayı Yaşar Kemal’den Sevdim”, “Yaşar Kemal’in İstanbul’u”, “Son Anlatıcı: Yaşar Kemal”, “Epik Anlatı Ustası”, “Sinemanın Erişemediği Büyük Usta: Yaşar Kemal”, “Çukurovalı Bir Mavi Anadolucu”.