12 Haziran 2024 Çarşamba
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Almanya, Türkiye karşıtlığının odağı

Gönül Kenter

Gönül Kenter

Eski Yazar

A+ A-

Bir Alman akademisyenin sorusu: Türkiye ile Brüksel’de 7 Mart’ta mülteci felaketinin müzakere edileceği Avrupa’nın kader zirvesinde kim kime hayat öpücü verecek? Berlin öncülüğünde çatırdayan Avrupa Birliği, Erdoğan yönetimindeki sallanan Türkiye’ye mi, yoksa tersi mi? Batı kamuoyu Türkiye’de de bitişin yaşandığını biliyor. Avrupa ve Türkiye uyguladıkları korkunç dış politikaların birlikte altında kaldılar. Birbirlerini ayakta tutmak için kirli ittifakın devam ettirilme olasılığı yüksek. Vicdan sahibi Alman aydınlar bu nedenle isyandalar.
Batı’nın; insanlığın değerleri her geçen gün çöküyor. Geçtiğimiz günlerde Makedonya sınırında Yunanistan üzerinden gelen Suriyeli göçmenlerin polisli, gazlı, taşlı, sopalı püskürtülmesinin ardından, ne hümanizmin beşiği Yunanistan’ın, ne de insan haklarının vatanı Avrupa’nın artık ağzını açıp ahlaken tek kelime edecek hali kalmadı.
Bitişin resmi, utancın sınırlardaki dikenli duvarlarına asıldı.

BERLİN’İN ERMENİ TASARISI
Brüksel’deki göç zirvesinin ardından, Yeşiller Partisi’nin 1915 Ermeni tehcirinin soykırım olarak tanınması için verdiği önergenin, Alman Meclisinde tekrar ele alınması bekleniyor. Kararın kabulü ve daha sonraki itiraz yolları bir yana, Alman hükümetinin Ermeni sorununda açıkladığı hedefinde;
- 2015 Ermeni sürgünü ve katliamındaki Alman rolünün kamuda tartışılmasını canlı tutmak,
- Türklerin, Ermeni halkı ile barışmada gerekli zemini hazırlamak için geçmişteki tehcir ve katliamlarla açık biçimde yüzleşmesinde yüreklendirici (!) rol üstlenmek;
- Türkler ve Ermenilerin geçmişle yüzleşerek, tarihsel suçlar konusunda, özür ve affetme yoluyla yakınlaşmasında çaba sarfetmek; bu bağlamda destekleyici bilimsel, kültürel, sivil toplum örgütü faaliyetlerini; benzer projeleri madden teşvik etmeye devam etmek; akademisyenlere burs, sivil toplum kuruluşlarının finansmanı...
- Türk ve Ermeni siyasetçileri iki devlet arasında bitme noktasına gelmiş ilişkilerin devam ettirilmesinde;
- 2009 yılında imzalanan Zürih Protokolleri gereği iki devlet arasında diplomatik ilişkilerin başlatılması, ortak sınırların açılması konusunda arabulucuk yapılması.
Açıkça yazılanlanlar dışında, gizli gündemde neler var, zaman gösterecek.

MÜTEFFİK Mİ?
Almanya’nın sözde Ermeni soykırımının tanınması konusunda ki sistematik çabasını bilmeyenler, yukarıdaki hedefleri okuduğunda Yaşasın dost ülke Almanya! dememesi işten değil. Ancak kazın ayağı öyle değil. Almanya’nın, Türkiye’yi suçlu, soykırımcı ülke ilan ettirme gayretindeki sicili kabarık.
Bunun için araştırmacı yazar, Almanya gözlemcisi Dr. Alp Hamuroğlu’nun Soykırım Edebiyatı, Almanya ve Avrupa’daki Yeni Gelişmeler başlıklı kapsamlı çalışmasında titizlikle sıralanan, sadece son 16 yılın faaliyetlerine göz atmak yeterli;
Federal Parlamentoda tartışmalarla başlatılan, 3 Nisan 2000 tarihinde 1915’te Ermenilere Yapılan Türk Soykırımı raporunun açıklanmasıyla devam eden kin hikayesi, günümüzde de uzadıkça uzuyor.
Türkiye’yi, Federal Mecliste mahkum ettirmeyi amaçlayan “Ermeni dostu” “Türk düşmanı” Tessa Hofmann yürüttüğü Soykırımı Mahkum Etme Zamanıdır imza kampanyalarından tutun; Ermeni soykırım anıtı faaliyetleri, propaganda filmleri, Nobel ödülü, 2005’de Federal Parlamentodaki Ermeni kararından sonra, okullarda ortaöğretim kitaplarında artık Ermenilerin Türklerce soykırıma uğratıldığının öğretilmesine kadar...Etkinlikler zinciri büyük bir inatla program dahilinde (!) sürüyor. Alman kiliseleri devletle eşgüdümlü çalıştığından, oyunun din boyutunu tamamlamak adına, 1915’te Anadolu’da bulunan “1 milyona yakın Ermeninin katledildiğini kaydettiğini” iddia eden Alman Papaz Lepsius’un (1858-1926) anıları da katılıyor; neredeyse aziz ilan ediliyor. Oysa iddialara göre “aşırı sağcı, Yahudi ve Türk düşmanı” Lepsius, sadece Alman çıkarları için orada bulunuyordu. Hem sonra 300 bin mi, 1 milyon Ermeni mi? Ne farkeder, Lepsius’un iddialarından sonra ölülerin sayısı üstelik, her yıl artarak 1.5 milyona çıkıyor...
Türkiye’yi mahkum ettirme konusunda Almanya’da faaliyet gösteren listeler dolusu parti, dernek, kuruluş, aktör ve daha fazlası Dr. Alp Hamuroğlu’nun 26 sayfalık çalışmasında; tamamı için: http://gercekedebiyat.com

DAYATMALAR TERSİNİ GETİRİYOR
Avrupa’da gittikçe Türkiye ve Türk karşıtı faaliyetlerin üssü olarak karşımıza çıkan Almanya neyi hedefliyor? Ermeni meselesi dışında, işin bir de Kürt boyutu var. Ermeni kartı çevrildiğinde arkasından Kürt kartı çıkıyor. Türkiye’yi Kürt konusunda da yargılama ve cezalandırma odağı haline gelen Berlin nereye gidiyor? Almanya neden Türkiye ve Türk karşıtlığına bu denli öncü olmak zorunda? Türkiye Cumhuriyeti ile sorunu nedir?
Derdi, iddia edildiği gibi Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda yapmak ihtiyacını hissettiği “kendini aklama” savaşı mı? Nazi Soykırımını göreceleştirmek mi? Soykırımı yapan sadece biz değildik mi demek?
Yoksa, aynı Osmanlı’da olduğu gibi bölgedeki Alman nüfuzu mu? Rusya ve ABD’ye rağmen stratejik planlar mı?

SONUÇ
Herhalükarda görünen o ki; Almanya ne Ermeni ne de Kürt meselesini bırakmayacak. Parlamentodan, Federal Anayasa Mahkemesi’nden dönse de... Sivil toplum kuruluşlarının, Alman vakıflarının faaliyetleriyle devam edecek. Ermeni tasarısının sahibi Yeşiller Partisine yakın Heinrich Böll Vakfı gibi kuruluşların etkinlikleri İstanbul’da da sürecek elbette. Türklerin gericiliği (!) bırakıp, demokratikleşmesi; özgürleşmesi; suçluyuz; soykırımcıyız; özür dileriz kıvamına getirilmesi önemli.
Gerisi kolay, Y-CHP gibi partilerin uzlaşı komisyonları bitmez. Ermeni önerisini Türk Meclisine, artık Türkiye’nin özgürleşmiş güçleri tarafından taşınır; tartışmaya açılır. Daha ne isterler!
Evriliş orayı gösteriyor.