Amerikan emperyalizmine teslim olmak
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın evvelsi gün Washington’da gerçekleştirdiği ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’la görüşmelerinden Transatlantik ilişkilerde İran nedeniyle yaşanan krizin çabuk aşılamayacağı, ufukta uzlaşının olmadığı sonucu çıkıyor. Alman Dışileri Bakanı Maas’ın açıklamalarından, Avrupa Birliği ve Trump yönetimi politikalarının birbirinden tamamiyle taban tabana zıt istikametlerde ilerlediği anlaşılıyor.
Berlin’in Washington’a karşı Almanya Avrupa’sının bağımsız İran politikaları yürütme çabaları Federal Cumhuriyet’in dış politika stratejistleri tarafından alkış toplarken, ekonominin sözcüleri “Almanya’nın ABD ile yüksek kârlı ticari ilişkilerinin tehlikeye atılmamasını” tavsiye ediyor. ABD’de 270 milyar dolarlık yatırımı rizikoya sokmak istemeyen iş dünyasının temsilcileri Trump’ın Tahran’a karşı ağır yaptırım tehditlerine pek karşılık vermeyin, öfkeyle kalkıp zararla oturmayalım demek istiyor. Reel politika öneriyorlar.
Federal Dışişleri Bakanı Maas’ın Washington’a gelmesinden kısa bir süre önce, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Tahran’ın koşulsuz teslimiyeti (kapitülasyon) anlamındaki 12 maddelik yeni İran stratejisini gözlemciler, ucu açık bir rejim değişikliği (regime change) için start işareti olarak değerlendirmekle beraber “şantaj listesinin” pek ciddiye alınamayacağı konusunda hemfikirler. Pompeo’nun ortaya attığı İran elit birimlerinin şu anda Avrupa’da “suikast düzenlediği” iddiasının, Avrupa Birliği’ni ABD’nin İran politikasına “tabi kılmak” üzere baskı amaçlı “uydurduğu” açıkça söyleniyor.
Berlin tam da bunu yapmak, ABD’nin İran politikasına tabi olmak istemiyor.
Merkel hükümeti Rusya’ya karşı sürdürdüğü güç mücadelesinde Skripal olayında olduğu gibi kanıtlanmamış iddiaları Moskova’ya karşı ciddi diplomatik saldırganlık için kullanıyorken, uluslararası hukuk çiğnenerek Suriye’nin yasa dışı bombalanmasını hiç itirazsız “yerinde bulduğunu” onaylıyorken...
Nasıl oluyor da neredeyse 2003 yılında Irak’a saldırıda olduğu gibi, ABD’nin İran’a karşı şu anki şiddetini reddediyor?
Rusya ve Çin ile olan güç çatışmalarında Washington’a yakın duran Berlin’in, uzun vadede Ortadoğu’dan çekilmeye kararlı olduğunu açıklayan ABD’ye İran’a yaptırımlar nedeniyle karşı çıkması, Merkel Almanya’sının Ortadoğu’da Atlantik’ten bağımsız kendi çıkarları doğrultusunda nüfuz politikaları olarak yorumlanıyor. Küresel güç olma girişimleri...
Ortadoğu’da nüfuz hamleleri sürerken, Alman kamuoyunda Merkel’in reel dış politikaları ile ilgili ilginç tartışmalar yaşanıyor. Alman basınında Merkel “şantajcı” Washington’a karşı “korkak davranmakla” eleştiriliyor.
BU BİR İLK
Alman yayımcı gazeteci Jakob Augstein, haftalık siyasi dergi der Spiegel için “Teslim Olmak” başlığı ile kaleme aldığı makalesinde belki de derginin yakın tarihinde ilk kez en ağır yorumunu getirerek Merkel’i “ABD emperyalizmine boyun eğmekle” suçluyor. Merkel’in güttüğü reel politikaların günün sonunda güçlülerin hukukunun geçerli olduğu Trump’ın dünyasına varmak olduğu uyarısını yaptığı yazısında Augstein, İran ile nükleer anlaşma konusunda Amerikan politikasını tanımlayan tek kelimenin emperyalizm olduğunu tespit ediyor.
Donald Trump’ın uyguladığı ABD’nin katkısız emperyalist politikalarına karşı, Almanya’nın uzun zamandır unuttuğu bir kavramı tarihin ölü sayfalarından çıkartma zorunluluğundan bahsediyor. Trump’ın eski Doğu Almanya tariflerine uyan bir Amerikan emperyalisti olduğunun altını çizdikten sonra Angela Merkel’i “Eski Doğu Almanya’daki okul günlerini hatırlayıp, anti-emperyalist mücadeleye girmeye” çağırıyor, ancak Merkel’in bunu “yapmadığını” ekliyor.
“Şimdi Avrupa’nın ayaklanmayı denediğini” ne var ki “Almanların teslimiyetin provasını yaptığını” dillendiren Augstein “Avrupa’da anti-emperyalist mücadelenin zamanının geldiğini” vurguluyor, Merkel’in iktidar hırsını imâ ederek: “Bir kişi bu mücadelenin içinde olmayacak; o da Merkel!” saptamasını yapıyor.
Almanya’nın Atlantik’ten gelen günlük şantajlara maruz kaldığı bu süreçte muhafazakar Frankfurter Allgemeine gazetesinin yorumcularının dahi ABD’nin emperyalist politikalarını örtbas edemeyeceği bir kavşağa gelinmiş olunması şüphesiz dönüm noktasıdır. Saygın der Spiegel dergisinin anti-emperyalist mücadeleyi tartışmaya açması çok önemli adımdır.
Merkel Almanya’sının liderliğindeki Avrupa anti-emperyalist rotaya girebilir mi? Yoksa güç dengelerine ayak uyduran reel dış politikalarla Atlantik’in zorbalığını aşamayacağından “koşulların tanınmasının” uluslararası siyasetin “yeni kuralı” haline getirildiği, Trump’ın ahlak ölçülerine göre şekillenen kabadayılar düzeninin küçük ortağı olarak mı kalır?