04 Haziran 2024 Salı
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Anayasayı ihlâl ‘istifa etmiyorum’ olayında açıktır

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

1-İBB başkan adayı Binali Yıldırım adaylığının anayasa maddesini çiğnemesini “seçim bir siyasi faaliyet değildir” diyerek savundu. Seçim ne faaliyetidir?

Ben baştan beri Sayın Binali Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını istemediğine, ancak Tayyip Erdoğan’la geçmişindeki 25 yıllık hukukun zoruyla adaylığı kabul ettiğine inanıyorum. Zaten TBMM Başkanlığından istifa etmeden Belediye Başkanlığına aday olması da sanıyorum kendisinin aday olmak için Erdoğan’ın önüne koyduğu şartın sonucudur.
Yıldırım’ın bu ruh halini anlamak kolaydır. Kendisi uzun yıllar çok iş yapmış bir politikacıdır. Öyle sanıyorum ki TBMM Başkanlığını Yıldırım, “artık dinlenme zamanım geldi” düşüncesiyle üstlendikten sonra, karşısına yepyeni ve çok çalışma zorunluğu olan İstanbul Belediye Başkanlığı konusu çıkarıldı. O da istemeden bu öneriyi kabul etmek zorunda kaldı.
Daha açık söyleyeyim: Başkanlık seçimini kaybederse buna en çok Binali Yıldırım’ın sevineceğini dahi düşünüyorum.
Dikkat edilirse Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığından beri hiç vaz geçmediği tek insan Binali Yıldırım’dır. İlişkileri de kâğıt üstünde görünenden daha derindir. Nitekim AKP’nin “bir kimse bir görevde en çok üç dönem kalabilir” ilkesinin tek istisnası, taa 2002’den beri “milletvekili” olan Binali Yıldırım’dır.

2-Bu ruh hali içindeki Yıldırım’ın, Başkanlığı bırakmamak için ne söylemesini bekleyebilirdik?

Anayasayı ihlâl bu olayda açıktır. Çünkü Anayasa’nın 94’üncü maddesinin 6’ncı fıkrası: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar” demektedir.
Bu kadar açık hükmü tartışmaya kalksa alay konusu olurdu. O nedenle toptan inkâr yolunu seçti.
Hoş “Hukukun olduğu yerde etikten söz edilemez” anlamındaki sözüyle zaten “tarihe” geçti. Ama durumunu kurtarmak için “seçime girmek siyasi bir faaliyette bulunmak değildir” gibi ikinci bir “tarihi” gaf daha yapmaya kendini mecbur hissetti.
Kısaca Binali Yıldırım’ın işi, şu anda aday olan herkesten zor görünüyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Binali Yıldırım’ın adaylığına ilişkin YSK’ya başvuru yapmayacaklarını açıkladı. Açık bir şekilde Anayasa maddesi çiğnenmesi karşısında bu edilgen tutum “takdir” toplar mı?
Yüksek Seçim Kurulu maalesef benim de hiç güvenmediğim bir heyettir. O nedenle Kılıçdaroğlu’nun “O kurula güvenmiyorum ki, nesine başvurayım?” şeklindeki sözünü anlıyorum. Ama bu sözü CHP Genel Başkanının söylemesini kabul edemiyorum. Çünkü YSK’ya başvurarak o kurulun siciline bir de Yıldırım’ın dediği gibi “seçim siyasi faaliyet değildir” türü bir “inci” daha yazdırmak, kanımca CHP Genel Başkanının görevidir.
Ancak başvuru yapmamanın gerisinde Kılıçdaroğlu’nun Binali Yıldırım’la “iyi” olduğunu düşündüğüm “hukuk”un rolü olabileceği gibi, Yıldırım’ın “gönülsüz adaylığı”nı CHP açısından yararlı görmesinin de etkisi olabilir düşüncesindeyim.

3-Sosyal medyayı sevmiyorsunuz galiba? Az paylaşım yapıyorsunuz? Neden?

Tespit ve teşhisiniz çok doğru. Gerçekten sosyal medyayı sevmiyorum. Bunun birçok sebebi var. Onları aklıma gelen sırayla yazayım:
Sosyal medya gerçekten çok kirli, çok karışık ve çok da tehlikeli. Çok kirli çünkü, insanlar tanıdıkları tanımadıkları insanlara ağza alınmayacak küfür ve hakareti yağdırmakta sakınca görmüyor. Bunu denetlemek için Tayyip Erdoğan gibi bir “ordu” beslemeye ihtiyaç var. Bir o nedenle uzak duruyorum.
İkincisi: Sosyal medyada “sorumluluk” kavramı yok. Ağzından, kaleminden çıkanın nereye gideceğini bilmeyen veya bile bile öylesine fütursuz davranan insanlar dünyasında benim yerim yok diye düşünüyorum.
Üçüncüsü: Sosyal medyayı çok önemseyen dostlarımdan hemen hiçbirinin daha sonra ondan kurtulduğunu görmedim. Örneğin bir facebook tuzağına düşen herkesin saatlerinin pek çoğunu ona harcadıklarına tanık olduğum için, üye olmuyorum.
Dördüncüsü: Ben 87 yaşıma geldim. Kalan ömrümü sağlığım elverdiği ölçüde yazarak ve okuyarak tamamlamak istiyorum. O nedenle “sosyal medya”ya ancak kamuoyuyla paylaşmaya değer bir düşüncem, bir gözlemim olursa onu twitter hesabımda yazarak katılıyorum.