27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Deprem paraları çarçur edildi

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

İzmir depremi sonrası geçen senelerde yaptığımız haberleri çekmecemizden çıkardık. Görüyoruz ki uzmanların görüşleri üzerinden önlem almaya yönelik haberleri tekrar ve tekrar yapmak zorunda kalıyoruz. Gazetecilik yaşamınızda depremlerin bıraktığı izleri anlatmanızı rica ederiz.

Toplumların yaşadıkları olaylardan -örneğin savaşlardan, felâketlerden, siyasetçiler tarafından aldatılmaktan, hastalıklardan vb.- birinci, ikinci hatta üçüncü defasında bile ders alıp o yanlışı tekrardan kurtuldukları çok az görülür.

Ben şahsen sevgili milletimizin bir felaketten ders alıp bir adım atması için, o felaketi on kere yaşaması gerektiğine inanırım. Ancak konu deprem olunca korkarım ki on yerine yirmi defa yaşasak bile ders alamıyoruz. Çünkü felaketi hafızamızdan hemen siliyoruz. Bu yüzden her depremden sonra aynı profesörlerin aynı uyarıları yaptıklarına ama ne yöneticilerin ne de halkımızın yeterince harekete geçmediklerine tanık oluyoruz.

Bunun belki bir istisnasını 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Gölcük merkezli depremde yaşadık.

Merhum Başbakan Bülent Ecevit depremden hemen sonra yeni bir deprem karşısında devletin elinde kaynak bulunsun diye bir “deprem vergisi” yasası, çürük binalardan kurtulabilmemiz için bir “Kentsel Dönüşüm” yasası bir de bizler bireysel olarak kendimize düşeni yapalım diye binası olanların o malı depreme karşı sigorta ettirme zorunluluğu getirdi.

Geride kalan 21 yılda Devletin elinde -gazetelerde okuduğumuza göre- 40 milyar TL. dan fazla para toplandı. Ama 2002 Kasım ayında tek başına iktidara gelen AKP döneminde bu para tamamen çarçur edildiği için bir kuruş kaynak kalmadı.

Kentsel dönüşüm de “Kentsel rant paylaşımına” dönüştü. Sağlamı ve yenisi yapılsın diye yıkılan binlerce, on binlerce bina yerine çok katlı “hırsızlık anıtları” dikildi.

Kısaca ülkemizi, şehirlerimizi yönetenler utanmadan, sıkılmadan ülkemizi ve insanlarımızı yeni depremlerin eline kurbanlık koyun gibi teslim etti.

Daha eski depremleri bir kenara koyuyorum. 1999’dan beri yaşananlar nasıl bir İDRAKSİZLİK içinde olduğumuzu açıkça göstermektedir.

Gazetecilik yaşamım boyunca bu idraksizliklere isyan dolu sayısız yazı yazdım ama o idraksiz kafalarda bir milimetrelik bir kımıldama yaratamadım.

İstanbul'da hem hükümetin hem de yerel yönetimin depreme hazırlık çalışmalarını yeterli buluyor musunuz?

Elbette HAYIR diyorum sorunuza yanıt olarak.

Dahası, geride kalan yıllarda sadece hükümetin ve İstanbul’u yöneten AKP’li Belediyeleri değil, son bir yılı aşkın süredir İstanbul’u yöneten CHP’li Başkan -dostum- Ekrem İmamoğlu’nun da deprem konusunda İstanbul’u ayağa kaldıracak, harekete geçirecek bir seferberlik başlattığına da tanık olmadık. O nedenle 22 Haziran 2019’da (İmamoğlu seçilmeden bir gün önce) İstanbul depreme karşı ne kadar hazırlıksız ise, 1 Kasım 2020’de de aynı şekilde hazırlıksız olduğu kanısındayım.

Birkaç örnek vereyim:

Hükümetin (daha doğrusu AKP iktidarının) bu konudaki idraksizliğine yukarıda değinmiştim. Ama örneğin Millî Eğitim Bakanlığı İstanbul’da 1999 depremi ardından Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey’in izniyle bazı okullarda öğrencilere verilen “Depremde nasıl davranmalıyız?” ve “Felakete uğrayanlara ilk yardım nasıl yapılmalı?” türü dersleri tüm Türkiye’ye yayacağına tamamen kaldırdı. Oysa çocuklarımızın alacağı bu bilgiler, pek çoğunun hayatını kurtaracak önemdedir.

Belediyeler halka “bir depremde neler yapmalı, neler yapmamalı?” konusunda bir -veya beş- sayfalık bir broşür dağıtmayı bile hâlâ akıl edemediler.

Ne iş yerlerindeki insanlara ne sivil halka ne de okul öğrencilerine bir kere olsun “deprem tatbikatı” yaptırıldığına tanık olmadık.

Hiçbirimiz bir depremde Belediyeden, mülki amirlikten, Kızılaydan ve çevremizdeki sağlık tesislerinden neler bekleyebileceğimizi bilmiyoruz.

Dahası, “toplanma alanlarımız” hakkında bile bilgi veren yok.

Kısaca sadece Allah koruduğu sürece hayatta kalmaya çalışıyoruz.

Üç gün önce vefat eden eski başbakanlardan Mesut Yılmaz merkez sağ diye tabir edilen çizginin son güçlü aktörüydü. Partisinin siyasi arenadan silinmesinin sebepleri nelerdi?

Gerçekten Mesut Yılmaz merkez sağın hem güçlü hem de Atatürk devrimlerine inanmış bir lideriydi. Turgut Özal’dan farkı bu idi.

Ancak Anavatan Partisi, Özal’ın (12 Eylül yönetimi sayesinde) yakaladığı fırsatı kullanmasıyla doğan ve Özal’ın kişiliğine bağlı olan bir siyasi topluluktu. O “kurumlaşmış” bir parti değildi ve olamadı çünkü Özal Cumhurbaşkanı olunca parti içindeki fraksiyonlar birbirini yedi ve Anavatan Partisi de (ANAP) tarihe karıştı.