28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Pakistan Cumhurbaşkanı'nın yüzümüze vurduğu KKTC gerçeği

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-
  • Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin dünyaya ilan edilişinin 37. yılı. 15 Kasım 1983 gününden zihninizde kalan detayları öğrenmek isteriz.

Gerçekten bugün, Kıbrıs’ta KKTC adıyla bir devlet kurulduğunu -son milli kahramanımız- merhum Rauf Denktaş’ın Lefkoşe’de dünyaya ilân edişinin 37’inci yıldönümü. Bana “o günden zihnimde kalan detayları” sormuşsunuz ama itiraf edeyim ki o güne ait zihnimde özel bir anı yok. Şu nedenle:

Ben o tarihten 6-7 ay önce Hürriyet gazetesinin Başyazarlığından istifa etmiş ve merhum Erdal İnönü’nün çağrısına uyarak Sosyal Demokrasi Partisi’nin (SODEP) kurucularından biri olmak üzere Ankara’ya gitmiştim. O nedenle günlerimizi bir yandan partinin il ve ilçe örgütlerini kurmak, öte yandan 5 Generalden oluşan Milli Güvenlik Konseyi’nin, yeni kurucuları -tam da tatil günleri öncesinde- veto edip “Beş günde bunların yerine tüm belgelerini tamamlayarak yeni Kurucu adaylarını bildirin” şeklindeki talimatı yüzünden yeni isinler bulmak, onları ikna etmek ve belgelerini tamamlattırmak gibi işlerle meşguldük. Kısaca -askeri yönetimin hiç istemediği- bir parti kurmanın mücadeleleri ve sıkıntıları ile doluyduk. O yüzden merhum Denktaş’ın KKTC’yi ilan edişini gazetelerde okuduğumuz bir haberle anımsıyorum.

Ancak sonra tekrar gazeteciliğe dönüp o sıfatla KKTC’ye gittiğim zaman merhum Denktaş’ın anlatımlarından, az olsa da anımsadıklarım var:

Denktaş bir devlet kurduklarını ilân etme öncesinde o tarihteki Cumhurbaşkanı Kenan Evren’le nasıl mutabık kaldıklarını, o gün duyduğu heyecanı vurgulamış, bugün hepimizin bildiği KKTC bayrağını kendisinin nasıl şekillendirdiğini anlatmıştı. Keza o bayrağın Lefkoşe’nin Rum kesiminden görülecek şekilde kuzeydeki bir tepeye nasıl nakşedildiğini de ondan keyifle dinlemiştik. Ancak sorunuzu yanıtlarken düşünüyorum da aradan 30 küsur sene geçtikten sonra Denktaş’tan dinlediklerimin ayrıntılarını da anımsamakta zorlandığımı görüyorum.

  • KKTC'yi tanıtma çabası yeterince gösterildi mi? Yol alınamamasının temel sebebi nedir?

KKTC’yi ne ”tanıtma” ne de “başka devletler tarafından tanınmasını sağlama” çabasının -geride kalan dönemde görev yapan hiçbir hükümetimiz tarafından- yeterince yapıldığına kani değilim. O bağlamda yaşadığım bir olayı paylaşmak isterim:

1978-83 yılları arasında Pakistan Cumhurbaşkanı olan Gulam İshak Hak resmi bir ziyarette bulunmak için Türkiye’ye (bu arada İstanbul’a) gelmişti. O vesileyle birkaç gazeteciyle görüşmek istemiş. Ya Büyükelçilikten veya Dışişleri Bakanlığından bilgi verdiler ve kendisiyle görüşmek, sorular sormak isteyip istemediğimi sordular.

“Memnuniyetle gelirim” dedim.

Yanlış anımsamıyorsam Çırağan Hotel’de görüştük. Gerçekten birkaç gazeteci idik. Ben Gulam İshak Han’a, “Türkiye ile Pakistan son derece yakın (dost) iki devlet ama Pakistan hâlâ KKTC’yi tanımadı, bunun bir açıklaması var mı?” diye sordum. İshak Han:

“Bizim bu konuda bir karar vermemiz için önce Türk Hükümetinin KKTC’nin statüsü hakkında kesin bir tutum alması lazım. Bir yandan KKTC’yi tanıyor, öte yandan Rumlarla federal bir Cumhuriyet kurma amaçlı görüşmelere destek veriyorsunuz. Türkiye bu çelişkili tavırdan vaz geçtikten sonra biz gerekeni yaparız” dedi.

İshak Han’ın söylediklerini o gün bugündür unutmuş değilim. Gerçekten başka devletlerin KKTC’yi tanıması için hem Türkiye’nin hem de KKTC’yi yönetenlerin önce Rumlarla görüşmeleri kesip bağımsız bir devlet olduklarını göstermeleri gerektiğine inanıyorum. O zaman Türkiye de “ikircikli” bir politika izliyormuş gibi görünmekten kurtulur.

KKTC’nin “tanıtılması” da kanımca son derece eksiktir. Örneğin Kıbrıs’ın henüz İngiltere’nin yönetiminde olduğu ve şimdiki KKTC topraklarında Rumların da ikamet ettiği yıllarda Kıbrıs’ın en güzel ve verimli yerlerinin Lefkoşe-Magosa çizgisinin kuzeyinde olduğunu duyardık. O bölgenin toprağı çok verimli denirdi. Narenciye başta olmak üzere en güzel meyvelerin orada yetiştiği anlatılırdı. Keza adanın turizm merkezi Kuzeydeki sahiller ve yörelerdir denirdi. Ancak kuzey bölgesi Türklerin eline geçtikten sonra bu sözlerin tamamı unutuldu. Bu da gösteriyor ki, “tanıtma”yı ne biz ne de KKTC’deki Türkler biliyor.

  • Ersin Tatar'ın Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte yeni bir döneme girildiği değerlendiriliyor. Bundan sonra ne yapılmalı? Türkiye'nin üzerine düşen görevler nelerdir?

Ben Ersin Tatar’dan Rumlarla müzakereden tamamen vaz geçmesini bekliyor ve istiyorum. Bir de KKTC’ye Bülent Ecevit ve Rauf Denktaş’a olan minnet borçlarını gösteren iki heykel veya iki anıt diksinler, bence yeter.