Atatürk; Melih Gökçek, Hamza Yerlikaya...
“Hay senin kafana Atatürk kadar taş düşsün!” dedi yanımda oturan adam, kafasını sinirle iki yana sallarken. Elindeki tableti uzatıp gösterdi, bu kadar sinirlendiği haberi.
Haber Cumartesi günkü Aydınlık’tan; “Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi, Yenimahalle ilçesinde, AOÇ’nin çevresindeki LPG istasyonları ve binaların kat yüksekliği ile ilgili aldığı, Melih Gökçek imzalı, 12 Eylül 2014 tarih ve 1671 sayılı resmi kararın metninde, Atatürk Orman Çiftliği yerine ‘Yenimahalle Orman Çiftliği’ ifadesi kullanıldı.” Bir kez daha suçüstü olan Gökçek’e göre, olay sehven(yanlışlıkla) olmuş!
Bunun “sehven”leri hiç bitmez. Ne zaman bir halt karıştırırken enselense, sırasıyla izlediği yol şudur: Edebiliyorsa inkâr eder, olmadı sehven der, daha da olmadı muhaliflerinin ideolojik yaklaşımına bağlayıp, “provokasyon” çamurunu atarak çıkar işin içinden. Kızardığı görülmemiştir.
‘OÇ’ UTANMAZLIĞINDA ISRAR...
Yıllar önce, yine AOÇ için kentin göbeğindeki yön tabelalarına, “Atatürk O.Ç.(Zoo)” yazdırmış, tepki büyüyünce, işi tabela taşeronu şirkete yıkmıştı. Bu yılın başında, aynı bölgedeki bir alt geçidin üzerine yine “OÇ Alt Geçit” yazdırdı.
Halk kampanyasıyla toplanan paralarla yaptırılıp, 1927’de açılan ve Ankara’nın sembollerinden olan Ulus’taki Atatürk Anıtı’nı (Heykel diye bilinir), yakın geçmişte soba boyasıyla boyatıp, millet ayağa kalkınca apar topar eski haline getiren de onun belediyesiydi. O rezalet de, bakım yapan firmanın hatası olmuştu, tahmin edeceğiniz gibi.
Sistematik sinir ucu testleri bunlar... Bir nevi nabız yoklaması, tepki ölçmece...
Aslında, bunları stratejik anlamda düşünebilecek bir vizyonu falan da yok ama bindiği arabanın düdüğünü çalıyor işte. Geçmişte binmediği araba kalmamış biri olarak, bugün AKP arabasında. Bana kalırsa, İ. Melih Gökçek diye tanımlanabilecek birisi yaşamıyor nesnel koşullarda. Nasıl tanımlasanız yanlış olur, uymaz, eksik kalır, fazla gelir, yanılırsınız, orasından tutsanız burası kayar elinizden vs...
SİZE KATILIYORUM...
Bir adam düşünün ki, “Kesinlikle AK Parti’yle birlikte olmamız söz konusu değil. Biz, kendi siyasal hareketimizi kendimiz yapacağız. 100 dev adamla yola çıkacağız. Bizim hareketimiz, herkesi kucaklayan bir hareket olmak durumunda. Bu açıdan tabii arada büyük bir fark var.” dedikten hemen sonra soluğu o partide alıyor. Numan Kurtulmuş’lar, Süleyman Soylu’lar, Yiğit Bulut’larla aynı ekolü temsilen...
Bir adam düşünün ki, 5 değişik partiye girip çıktıktan sonra, bir siyasi rakibine şöyle hitap edecek pişkinlikte... “Ben rozetimi çıkartmam. Ben AK Partiliyim. Sen takıp çıkartmaya alışmışsın. Senin için ilke milke önemli değil.” Böyle birisi, tanımlanabilir mi? Doğru söylüyor aslında, ondan hiçbir şeyin düşmanı da olmaz, dostu da...
Burada belirtmesem de, şu anda Ankara Belediye Başkanı için zihninizden geçen, dudaklarınızdan dökülenlere katılıyorum. O, bunları fazlasıyla hak ediyor!
YERLİKAYA’NIN DUYARLILIĞI
Gelelim Hamza Yerlikaya’ya... 1 yıl kadar önce, “Hamza Yerlikaya ve laiklik” başlıklı bir yazı yazmıştım. Güreş Federasyonu Başkanı Hamza Yerlikaya’nın, sadece dini gün ve bayramlarda ve sadece Sünni yaklaşımıyla, Federasyon adına attığı mesajları eleştirmiştim.
Yazı şöyle sonlanıyordu: “Kamu görevi yapan kurumların yöneticileri -kulağa yabancı gelse de-Budist de olabilir, ateist de... Ama kurumları olamaz!
Umarım bu yazıdan sonra Hamza Başkan, beni mesaj listesinden çıkartmaktan daha rasyonel bir çözüm geliştirir.”
Geliştirdi. Bu haklı eleştiriyi dikkate alan bir yaklaşımla, hem mesajlarında kullandığı dilde, hem de mesaja esas günlerin seçiminde gereken özeni göstermeye başladı. Örneğin, son 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajında, kimi büyüklerinin özellikle söylemekten kaçındığı şekliyle, “Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK” vurgusu yaptı.
BAKAN HANIM ŞİKAYETÇİ
“Lafın ne önemi var ki?” diyenler olacaktır. Benim açımdan önemi şu; samimiyet ve siyasi aidiyet kalıplarını kıran hakkaniyet anlayışı. Bu, Arınç’a özgü, “iyi polis” tavrı değil. Sahip olduğu kamusal pozisyonun gereklerine, yasalara, Anayasa’ya uygun davranmak. Evet Yerlikaya bir AKP’li, ancak bunu yapabilen kaç AKP’li var?
Mesela eski bir Milli Eğitim Bakanı’nın, Nimet Baş’ın, “Yani artık bu ülkenin kurucusunu anmanın da çok katı ideolojik bakış açılarıyla ona da borçlusunuz buna da borçlusunuz, bunu da bilmiyorum ama gelişmiş demokrasilerde bu diller de mümkün değil. Elbette şehitlerimize borçlarımız var ama bu kadar da bu ülkenin her konuda herkesin sürekli başına kakılacak bir konu olmasa çok iyi olacak” diyebildiği bir ülkedeyiz. Doz aşımından şikayetçi hanımefendileri, edilen hakaretlerden, küfürlerden değil...
Kurucu Önder’i taşlamanın marifetten sayıldığı, kılkuyrukların aslan kesildiği günler yaşıyoruz. Amaç, Yerlikaya’ya methiye düzmek değil, doğruya doğru demek. Onu, Gökçek’ten sonra yazmamın sebebi de bu. Farkı, fark edilsin...