28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürk milleti birleştirerek zafer kazandı

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-
MUSTAFA İLKER YÜCEL
  • Mustafa Kemal Paşa önderliğinde, 30 Ağustos 1922 tarihinde kazandığımız büyük zaferin yıl dönümündeyiz. Bugün Suriye sınırında ABD'nin kurmaya çalıştığı terör devletini engelleme ve Mavi Vatan'da haklarımızı koruma mücadelesi veriyoruz. Dünün zaferinden bugünkü mücadele için çıkarılması gereken dersler nedir?

Kanımca içinde bulunduğumuz konjonktürde Mustafa Kemal Atatürk’ün kazandığı 30 Ağustos Büyük Zaferimize bakarak çıkarılacak çok dersler vardır. Lâkin üzgünüm ki ülkemizi yöneten kadrolarda bu konudan veya buna benzer konulardan ders alabilecek yetenek ve bilgi birikimine sahip kimse göremiyorum. Buna rağmen hangi dersler çıkartılabilir sorunuza yanıtlarımı yazayım:

1-) Mustafa Kemal Paşa l921 yılının Eylül ayında Sakarya Savaşından galip çıktıktan sonra gerek kamuoyunda gerekse TBMM’de gecikmeden Yunan ordularının üstüne gidilmesi ve nihai Zaferin gecikmeden elde edilmesi isteniyordu. Hatta bu istekten çok Başkomutan üzerinde ağır bir baskıya dönüşmüştü.

Oysa Mustafa Kemal Paşa düşmana son ve kati darbeyi vurabilmek için hem milletin hem de ordunun yeterince hazırlanması gerektiğini düşünüyor ve tüm gayretini ordunun eğitimi; silahlarının düşmanınkiyle en azından yakın düzeye ulaştırılması; savaş öncesi ve savaş sırasında askerin lojistik yönünden ihtiyaçlarının tam olarak karşılanması; harekât planlarının en ince ayrıntısına kadar hazır ve komuta kadroları tarafından benimsenmiş olması; milletin bir Büyük Zafer arzusu etrafında kenetlenmesi gerektiğini düşünüyor ve buna göre hareket ediyordu.

2-) Sakarya Savaşından sonra Fransa ile Anlaşma imzalanmış, İtalya’da Anadolu’da bir savaş istemediğini ortaya koymuştu. Londra Anadolu’ya Sevr’in biraz yumuşatılmış bir versiyonu üzerinde görüşme yapmaya hazır olduğunu bildirmişti. Mustafa Kemal Paşa Batı dünyasının diyalog arzusunu reddetmedi. Tam tersine Batılı devletlerle diyaloga girişmeyi gerekli ve yararlı görmüştü. Böylece “diplomasi”ye verdiği önemi göstermişti.

3-) TBMM’deki muhaliflerini veya kamuoyunu Kuvayı Milliye aleyhine kışkırtan gazetecileri, düşünürleri, siyasileri baskı altına alacak herhangi bir teşebbüste dahi bulunmamış, mücadelesini “özgürlükleri kısarak” değil, en geniş şekilde koruyarak sürdürmüştü.

4-)Mustafa Kemal Paşa sadece Yunanlılarla değil, o tarihteki ifadeyle “Yedi Düvel” e (yedi devlete) karşı savaştığını elbet biliyordu ama ne o devletlerin başında bulunanları ne de Yunanlıları açıkça destekleyen hasımlarını küçültücü herhangi bir söz söylemiyordu. Kısaca hasımlarına üst perdeden bakan, onları küçümseyen örneğin “Bedel ödemeyi kabul eden karşımıza çıksın” bir komutan değildi.

  • Fransa, Yunanistan'ı üstümüze itmeye devam ediyor. Hem savaş uçaklarını Güney Kıbrıs'a konuşlandırdı hem de AB ülkelerinin diplomatik tepki vermesi için özel bir çaba sarf ediyor. Türkiye Mavi Vatan'ı savunma kararlılığını silahlı olarak gösterdi. Peki diplomatik olarak hangi adımlar atılmalı?

Diplomasinin enstrümanları belli. Korkarım ki, onların hemen hepsi hem Türkiye’ye hem de Yunanistan’a önerildi ama bir sonuç alınamadı. Geriye yanılmıyorsam konunun NATO zirvesinde ele alınarak iki tarafı masaya oturtma çarelerini araması kaldı. Tabii o zamana kadar bir kaza olmaz da iki taraf arasında silahlı bir çatışma çıkmazsa.

  • İstanbul Barosu binasına terör örgütü DHKP'nin üst düzey yöneticileriyle saklanırken yakalanan ve bu örgütle ilişkisi sebebiyle yargılanan, aynı örgütün bir propaganda çalışması olarak üyelerine sık sık yaptırdığı ölüm orucu eylemine giren ve hayatını kaybeden bir kişinin hem fotoğrafı asıldı hem de önünde tören düzenlendi. Aynı kişinin, DHKP, Cumhuriyet Savcısı Selim Kiraz'ı esir alıp şehit ettiğinde "arabulucu" olarak da sahneye çıktığı biliniyor. "Adil yargılanma hakkını savunuyoruz" derken -ki doğru herkesin adil yargılanma hakkı vardır- terör örgütüyle ilişkili olduğu aleni olan ve bu yüzden yargılanan kişinin "kahramanlaştırılmasını" engellemek en başta Baro'nun görevi değil midir?

Ölüm orucu tutarak hayatını kaybeden Ebru Timtik kimdir bilmem. Timtik “adil yargılanma” isteğiyle ölüm orucuna başlamıştı. Adil yargılanma hakkı kutsaldır ve herkese lazımdır. Yargılanması adil olsaydı bu sonuç doğmazdı diye düşünüyorum. Bu durumda Timtik’i DHKPC’li diye nitelemek ne kadar doğrudur, bilemiyorum. Bununla birlikte Baro’nun bu işe alet edilmesine karşıyım. Nitekim Baro, Müdür Yardımcısının odasına girilerek Timtik’in panosunun binaya asıldığını ama hemen kaldırılarak yerine Türk Bayrağının konulduğunu söylüyorlar. Dediklerine inanmak için Müdür Yardımcısının odasına girilmesi olayını inceleyip açıklamalarını beklemek hakkımızdır.