04 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bölge devletlerinin çıkış yolu

Bessam Abu Abdullah

Bessam Abu Abdullah

Gazete Yazarı

A+ A-

Condaleeza Rice Dışişleri Sekreterliğine (Bakanlığına) atanmadan önce ABD Ulusal Güvenlik Ajansı danışmanıydı. Dönemin ABD Dışişleri Sekreteri (Bakanı) Colin Powell, 2 Mayıs 2003’te Suriye’ye gider. Bu ziyareti değerlendiren Rice, ABD’nin Irak işgalinden sonra Ortadoğu’ya daha güçlü gireceği ve müdahale edeceğinin işaretlerini verir. Rice, Powell Şam’dayken, “İsrail’in güvenliği sadece bölgenin değil dünyanın güvenliği için mutlak anahtardır ve esas olandır” der. İsrail’in Yediot Aharanot gazetesine yaptığı açıklamada Rice, İsrail’in ABD şemsiyesi altında korunan bir Yahudi devleti olacağını, ABD’nin bu amaca uygun olarak yeni bir Ortadoğu inşa etmesi gerektiğini iddia eder. Powell’in Suriye ziyaretini bu hedefe giden uzun yolda önemli bir ilk adım olarak değerlendirir.

ESAD, POWEL’İ RET EDİNCE...

2 Mayıs 2003’te Cuma günü Suriye’ye varan Powell, Esad’la ABD’nin Saddam sonrası bölgenin değişmesinin zaruriyeti ile ilgili görüşlerini paylaşacağını, kendisine bir yol haritası sunacaklarını ifade eder. Saddam Hüseyin’in yıkılmasından sonra ABD ile uyumlu çalışmayan, vizyonuna uygun davranmayan ve birlikte hareket etmeyen bir Suriye’nin yanlış yerde olacağını iddia eder. Kıssadan hisse ABD’nin nasihatllarını (uyarı ve tehditlerini) dinlemeyen ve onunla yürümeyen Suriye, sopayla terbiye edilecektir (cezalandırılacaktır).

Esad ile yaptığı görüşme esnasında Powell ABD’nin talep ve şartlarını bildirir. Powell’in Şam ziyareti, Irak’ta ‘muzaffer’ olan Bush oğlu Bush’un bir Amerikan savaş gemisinden dünyaya meydan okuduğu zamana denk gelmiştir. Böyle bir atmosferde ABD’nin taleplerine kulak asmamak, hele ki buna karşı olmak kolay değildir. Ancak Esad, Powell’in şartlarını kabul etmez. Bu lahzadan itibaren Suriye üzerindeki baskılar artar. Önce ülkedeki işbirlikçiler harekete geçirilir. Ardından ABD Kongresinden “Suriye’yi cezalandırma yasaları” çıkarılır. 15 Ekim 2003’te Lübnan’ın egemenliğini yeniden kazanması kararı ilan edilir. Lübnan’da iç savaşı bitiren ve BM ile Arap Ligi kararıyla ülkeye asker gönderen Suriye’nin ülkeyi terk etmesi istenir.

TÜRKİYE’NİN ‘ÇIKARI’

6-7 Haziran 2004’te ABD ve Fransa’nın birlikte hazırladığı Suriye’nin Lübnan’ı terk etmesi kararı, BM Güvenlik Konseyinin 1559 sayılı kararının çıkmasını sağlar. Tam bu esnada Lübnan eski başbakanı ve popüler isim Refik Hariri bir suikast sonucu öldürülür. 26 Nisan 2005’te Suriye ordusu Lübnan’dan çekilir. BM’nin bu kararına uymadıkları takdirde, uluslararası meşru askeri saldırı örtüsü altında ABD, İsrail ve Fransa’nın Suriye’ye yönelik bir kumpas hazırlığı içinde olduklarını anlayan Şam, askerini Lübnan’dan çekerek beklentilerini boşa çıkartır. Ayrıca BM ve Güvenlik Konseyi kararlarına saygılı olduğunu da göstermiş olur.

Suriye’nin, Powell’in taleplerini ve şartlarını kabul etmemesi ABD ve şürekasını çileden çıkardı. Suriye’yi halletmeden huzur bulmayacaklarını daha iyi anladılar. Tahran’dan uzak durmamasının, Lübnan Hizbullah’ına verdiği desteği çekmemesinin, Filistin direniş örgütleriyle ilişkilerini kesmemesinin, ABD işgaline karşı savaşan Irak direnişine destek vermesinin, Bush oğlu Bush’un Filistin’i aslında ortadan kaldıran ‘yol haritası’ projesine karşı çıkmasının bedelini ödeyecektir (!) Ayrıca ‘Yumuşak Güç’ politikaları ile “Suriye’yi içten fethetme” planları devreye sokulur. Paris, Doha (Katar) ve Ankara bu sorumluluğu üstlenir. 2006-2011 arasında ana hedef olan bölgenin parçalanması, federalleştirilmesi ve küçük devletçiklere bölünmesi sürecinin alt yapısı hazırlanmaktadır. Bu sürecin önemli aktörü olan AK Parti hükümeti içinde bir kesim, bölge için tasarlanan bu bölünmeden Türkiye’nin muaf tutulacağına inanmıştır. Hatta Suriye’ye yönelik hazırlanan işgal ve yıkım projelerinden, Suriye devleti ve ordusunun zayıflatılması veya ortadan kaldırılmasından Türkiye’nin bir çıkar sağlayacağına kani olmuşlardır.

BUGÜNKÜ İRAN...

Geldiğimiz nokta itibariyle eski CİA şefi yeni Dışişleri Bakanı Pompeo’nun İran’a sunduğu şartları duydunuz. Powell’in 2003’te Suriye’nin önüne koyduğu şartlardan çok farklı değil. Ancak bugün 2003’ten farklıdır. Zira İran önemli bir bölgesel askeri ve iktisadi kuvvet ve aktördür. Harekete geçirebileceği bölgesel ve uluslararası dostlara, müttefiklere ve silahlı örgütlere sahiptir. Suriye’de etkin bir askeri kuvvet olan Rusya ve iktisadi güç konumunda olan Çin ile stratejik ittifaklar içindedir. BRICS ve ŞANGHAY işbirliği örgütlerinin desteğine haizdir. Başta Almanya ve Fransa olmak üzere Batı devletleri İran’ı cezalandırma konusunda ABD ile aynı çıkarları paylaşmamaktadır. Ayrıca Suriye’nin teröre ve onu besleyen kuvvetlere karşı savaşında sağladığı tarihi başarı, Irak’ta IŞİD’e karşı sağlanan başarı ve ülkenin bir arada kalması ile Yemen’in Suudi saldırganlığına karşı mukavemetinde etkin olan İran’ın elde ettiği askeri tecrübeler 2003 döneminin koşullarına benzememektedir.

KADDAFİ’NİN HAZİN SONUNDAN DERS ALMAK

Ancak buna rağmen ABD, İsrail ve şürekası İran’a yönelik saldırgan tutumlarından ve düşmanlıklarından vazgeçmeyecekler. İran ile ticari ve siyasi ilişkilerini devam ettiren ülkelere karşı yaptırımlarını ve iktisadi kumpaslarını devreye sokacaklar. Seçim sürecine giren Türkiye’ye karşı tehdit ve yaptırımlar şimdiden devreye sokuldu. Bugün ve seçimden sonra Türkiye’nin önünde sadece iki seçenek olacaktır; Ya Rusya, İran, Çin, Irak ve Suriye’ye yakın duracak, Suriye’deki savaşın bitmesine yardımcı olacak, Suriye ve Irak’ın bölünmesine kesin karşı çıkacak ya da ABD’ye teslim olup talep ve şartlarına uygun davranacak. ABD ve Batı’ya boğun eğerek, imtiyazlar sağlayarak ve feleğinde yüzerek bu krizden kurtulurum diye düşünen Türkiye’nin iktidarı veya muhalefeti, milyarlarca dolarını korunmak karşılığında Batı’ya veren Kaddafi’nin hazin sonundan ders almamış demektir.

DOMİNO TAŞLARI

Bölge birbirine domino taşları gibi bağlıdır. Biri düştü mü diğerleri de peşi sıra gelir. Bu gerçeklikten hareketle Suriye’nin zaferi aslında Türkiye’nin zaferidir. İran ve Rusya’nın zaferidir. Suriye’nin vatan ve milletinin birliğini, bütünlüğünü, egemenliğini, bağımsızlığını, üniter yapısını koruyacak olan bir anayasa dışında formüller önermek, taslaklar hazırlamak, başta Türkiye hiçbir bölge ülkesinin milletinin ve vatanının menfaatine değildir. Codeleeza Rice’nın söylediklerini hatırlayalım; “İsrail’in güvenliği sadece bölgenin değil dünyanın da mutlak anahtarıdır ve esas olandır”. ABD ve Batı’daki şürekası için İsrail dışında hiçbir devletin ve milletin güvenliği önemli değildir. İsrail dışındaki bölge devletlerinin kıymeti harbiyesi, sadece uysal memurlar olmaları ve verilen görevleri ifa ettikleri kadardır. Bu makus tarihi ters yüz etmek, baki ve daim kalmak için bölge devletlerinin önündeki yegane alternatif bütünleşmek ve tek vücut olmaktır.

Arapçadan Tercüme: Dr. M. Yuva