15 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bu seçimin kazananı yok

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-

Yedi Haziran’daki yazımıza “öncelikle bu seçimin Türkiye açısından umutlu başlangıçlar yaratması dileğimizi belirtelim” cümlesi ile başlamıştık. Ancak elde edilen sonuçlar bu umutlara ışık tutar gibi gözükmüyor. 68 kuşağından okur-yazar biri olarak bugüne kadar günlük siyasi tartışmaların olabildiğince dışında kalmaya çalıştım. 
Ancak yaşanan durumda ben de görüşlerimi dile getirmek istedim. Aşağıda değineceğim gibi bu kararda, yaklaşık 5 yıl önce yayınlanan bir kitap değerlendirme yazımın da etkisi olduğunu belirtmek isterim.
***
Bilindiği gibi 7 Haziran seçimlerinde parlamentoda yer alan partilerin hiçbiri iktidar olacak çoğunluğu elde edememiştir. Her ne kadar partilerden her biri kendilerinin başarılı olduklarını belirtse de bu seçimin kazananı olmamıştır. Partilerin elde ettikleri oy oranlarının önemli bir özelliği de mevcut koşullarda her dört partinin de alabilecekleri oyun en yükseğini almış olmalarıdır. Başka bir anlatımla, mevcut oy oranları kısa dönemde yapılacak bir seçimde dört partinin de alabilecekleri oy oranlarının üst sınırıdır. 
Tartışmayı doğru temele oturtmak gerekir. Demokrasilerde partiler, hükümetler değişebilir. Önemli olan devlet ve devletin bekasıdır. Konu bu çerçevede değerlendirildiğinde, demokratik seçimlerde her parti iktidara gelmeyi amaçlar ve bu yönde çalışır. Seçim sonuçları hiçbir partiyi tek başına iktidara getirmemiştir. Ancak seçim sonuçları mevcut hükümetin iktidarını sonlandırmıştır. Bu durum, seçim öncesi partilerin davranış ve söylemleri dikkate alındığında, bu sonucu arzu eden muhalefet partilerine koalisyon yoluyla da olsa iktidar olma sorumluluğu getirmiştir. Ancak basına yansıyan tartışmalara bakıldığında böyle bir seçenek olanaklı görülmemektedir. Aksine iktidar çoğunluğunu yitiren parti ile muhalefet partilerinin her biri için ortak hükümet oluşturma seçenekleri dile getirilmektedir. Böyle bir şey olursa; ne ve nasıl değişecektir gibi sorular sorulabilir. 
Halkın mesajına da uygun olarak 4 parti bir araya gelip geniş tabanlı bir koalisyon kurabilse Türkiye için daha yararlı olmaz mı? Anayasa değiştirme çalışmalarında “kurucu meclis” tartışmaları yapılıyordu. İşte size kurucu meclis ve geniş tabanlı hükümet! 
Bu yolla, kısa sürede daha önce uzlaşılan 60 maddeden başlayarak Anayasa başta olmak üzere devlet aygıtının işleyişini sağlığa kavuşturacak, demokratik laik cumhuriyet temelinde ana düzenlemeler (seçim-siyasi partiler, yargının tamamen bağımsız hale getirilmesi, mali denetim vb. konularda) yapılamaz mı? Maalesef mevcut tartışmalar buna işaret etmiyor. Erken gelecek bir erken seçimin de sonucu değiştirmeyeceğini tahmin etmek kehanet sayılmaz.
***
Bu karmaşada tüm ulus kaybedeceği gibi, kazanan siyasi parti de olmayacaktır. Sonuç olarak, özellikle 13 yılın yorgun partisi bir dönüşüm yaşayabilir. Türkiye’de merkez sağda yeni oluşumlar beklenebilir. Bunun tahminini yaklaşık 5 yıl önce yayınlamıştım. O tarihlerde, European Legacy isimli dergi için birkaç kitap değerlendirmesi yapmıştım. Bu kitaplardan birisi de Ümit Cizre’nin editörlüğünü yaptığı 2008’de yayınlanan “Secular and Islamic Politics in Turkey: The Making of the Justice and Development Party (Routledge Studies in Middle Eastern Politics, London and New York: Routledge) başlıklı kitaptı. Kitapta editörün yazdığı giriş ve sonuç dışında başlığa uygun 8 makale vardı. Kitabın tümünde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne genel bir destek verildiğini belirtmek yanlış olmayacaktır. 
Kitapta yer alan görüşler, 2002’den 2010’a kadar AKP’ye, partinin ideolojisinin çok dışındaki kesimlerden genel bir destek verilmesi gerçeği ile uygun düşmektedir. 
Kitapla ilgili temel eleştirim; geçmişin bir özetini sunmaması ve Türkiye’deki gelişmelerde özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Batılı ve iç güç odaklarının etkilerini göz ardı etmesidir.
Değerlendirmenin sonunda, Türkiye’de çok partili siyasi yaşama geçildikten sonra, merkez sağ partilerin belirli aralıklarla iktidara geldikleri ve iktidar veya iktidar ortağı olan bu partilerin, en azından isim olarak uzun ömürlü olamadığı saptaması yapılmıştır. 
Bu savla kitaba konu olan partinin de belirli bir dönem sonunda, en azından isim değişikliği yaşayacağı ve farklı bir siyasi harekete evrileceği yorumu yapılmıştır (European Legacy, Vol.15 (5), Sayfa: 686-688). Yaşayan görecek!