03 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çin ekonomik büyüme için iç talebi artırma çağrısı yaptı

Hakan Topkurulu

Hakan Topkurulu

Gazete Yazarı

A+ A-

Çin’de mayıs ayı ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7.5, ithalat ise yüzde 4.5 düştü. Çin ihracatında gerileme sadece Çin ekonomisinde gerileme olarak alınmayacak kadar önemli. Çin dünyanın en çok ihracat yapan ülkesi. İmalat Sanayi PMI (Satın Alma Müdürleri Endeksi) 48.8’e gerilemiş durumda. Bu istatistik de önümüzdeki dönem konusunda satın alma müdürlerinin karamsar olduğunu göstermektedir.

Çin bir süreden bu yana “dual circulation strategy / ikili dolaşım stratejisi” adını verdiği ekonomik politika izlemeye başladı.

Bu ekonomik politika özetle; bir yandan ihracatı destekleyerek büyümeye devam ederken, aynı zamanda iç piyasaya da önem vererek iç piyasa koşullarında iyileşme ve gelişme sağlama amacı gütmektedir.     

ÇİFT TARAFLI DÜŞÜNMEK GEREKİYOR

Dışarıdan bakıldığında, zaten tüm ekonomiler böyle yapmak zorunda değil mi? Ayrıca bunu isimlendirerek bir ekonomik politika şeklinde sunmaya gerek var mı diye düşünülebilir.

Evet, böyle bir ekonomik bakış açısına ihtiyaç var. Dünyanın toplam ekonomik gelişimine baktığınızda dengeli ve sürdürülebilir bir gelişme için çift taraflı düşünmek gerekmektedir.

Bu köşede yıllardan bu yana bu konu hakkında uyarı yapıyorum. Atlantik sisteminde sorunlar birikmekte ve genel bir durgunluğa doğru gidiş, hatta çöküş açık bir şekilde gözlenmektedir. Atlantik ülkeleri özellikle üretimden uzaklaşarak imalat sektörü yoğun ekonomiler yerine, hizmetler sektörü yoğun ekonomiler olmaya başlamaları çok önemli miktarda üretim malı ithalatı yapmalarına neden olmaktadır. Bu ithalatı da ağırlıklı olarak Çin’den yapmaktadırlar.

Sonuç olarak Çin ihracatında bir değişiklik dünya ekonomisindeki değişim konusunda belirtileri çok hızlı şekilde önümüze koymaktadır.

ATLANTİK'E BAĞIMLILIK

Türkiye özellikle 2019 yılından bu yana “yatırım, üretim, istihdam, ihracat” sloganı ile ekonomik politikasını belirlemektedir.

Bu köşede, bu politika yıllardan bu yana eleştirilmektedir. Ekonomik yapınızı tamamen ihracata bağlarsanız, bu bağımsız bir ekonomi değil, yurt dışına, özellikle Atlantik sistemi ülkelere bağımlılık anlamına gelecektir. Bu ülkeler ile zaten sürekli bir siyasi gerginlik söz konusu. Her an, özellikle ABD kaynaklı bir ambargo söz konusu olabilir. Böyle bir ambargo olmasa bile, bu ülkeler bir durgunluk tehdidi ile karşı karşıya. Bu durgunluk bizi ağır şekilde etkileyecektir.

Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Sayın Xi Jinping tarafından yapılan bu açıklama, Çin’de genel refahı artırma hedefi değildir. Çin’de ihracatın gerilemesinin, ancak iç piyasa talebi arttırılarak sürdürülebilir ekonomik gelişme sağlanır anlamına gelmektedir. Bizim için de çok uyarıcıdır.

14-28 Mayıs seçimleri sonrasında Cumhurbaşkanı'nın “yatırım, üretim, istihdam, ihracat” programından vazgeçtiği, en azından bir süre ara verdiğini düşünebiliriz. Biz iktidarı ihracata bu kadar bağımlı hale getirmeyin diye uyarırken, bu kez aman üretime dikkat edin. Sn. Şimşek’in önlemleri üretimi daraltıcı önlemlerdir. Enflasyonu dizginlemek adı altında Türkiye Londra tefecilerine bağımlı hale tekrar getirilmektedir diye uyarmak zorunda kalıyoruz.

Parasal genişlemenin, talep azaltılmalı diyerek daraltılması, işsizliği ve şirket iflaslarını peşinden getirecektir. Siz buna bir de Avrupa’da daralma etkisini de eklerseniz. 2023 ikinci yarısı ve 2024 yılı Türkiye’yi içinde bulunduğumuz krizden daha derin bir çöküş beklemektedir dersek çok abartmış olmayız.

BU POLİTİKALARI TAŞIYAMAYIZ

Bir Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan uygulaması sonucu vererek yazımı sonlandırmak istiyorum. Seçimlerden önce devlet tahvili faizleri yüzde 10 dolaylarında gezerken, bugün 5 yıllık devlet tahvili faizleri yüzde 19-20 puan aralığına yükselmiştir. Merkez Bankası politika faizinin yükselmesi ile bu faiz oranları daha da yükselecektir.

Hâlbuki seçimlerden önceki ekonomi yönetimi, zaman zaman Merkez Bankası - Hazine aralarına bankaları sokmadan maliyetsiz (sıfır faiz) ile de borçlanılıyordu. 2 ay içinde Hazine'nin tahvil maliyeti 2 katına çıkmış bulunmaktadır. Bu maliyet nereden karşılanıyor? Tabi ki bütçeden. Yani bizden kesilen KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden. Bu uygulamaya da “mali disiplin” adı veriliyor.

Türkiye, Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan tarafından uygulanan ekonomik politikaları sırtında çok uzun süre taşıyamaz.