03 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Edebiyatımızın saklı tarihi

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Taner Ay’ı Varlık dergisindeki yazılarıyla tanıdım ilkin. Epey özgündü o yazıları. Her yazısına emek veren titiz bir araştırmacı; daha da önemlisi deneme tadındaki kıvrak üslubuyla yazdıklarını geniş bir arşiv içinden süzüp okutan, metinlerine özel bir renk katan bir yazar.

Behzat Ay’ın Taner adında bir oğlu olduğunu biliyordum, adının öyküsünü de duymuştum. Oğluna Haldun Taner’in adını verirken, belli ki Behzat ağabeyimiz onun yazar olmasını dilemiş. Ve olmuş da…

Köy enstitülü değilim ama ilk yazar dostlarım enstitülü yazarlardı. Mahmut Makal arkadaş olduğum, yazı denemelerimi gösterdiğim ilk yazardır. Onu tanıdıktan sonra ayrı kentlerde olmalarına karşın Behzat Ay’ı tanımamanız olası değildir. Çok geçmeden Dor Ali’nin yazarıyla da tanıştım. İstanbul’a her gidişimde aradığım dostlarımdan oldu Behzat Ay. Muzipti, şakacıydı, güldürmeyi severdi.

Taner Ay, farklı türlerde yapıtlar vermiş, sanatın farklı dallarına ilgi gösteren iyi bir yazar, onun özellikle araştırmacılığı ve portre yazarlığıyla aranan bir yazar olacağına inanıyorum. Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler adını verdiği, Ötüken Yayınları arasından çıkan iki ciltlik araştırmasını bir roman okur gibi elimden bırakamadım. El yazısı da çok güzel Taner Ay’ın, herkesin yazısı böyle güzel olsaydı, daktilo gibi bir aletin icadına gerek kalmazdı diye hem gülümseyerek, hem imrenerek baktığım ender güzellikte bir el yazısıyla, “Toprak Kovgunları’nın değerli yazarı Kemal Ateş’e” diye imzalamış kitabını.

Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler roman gibi sürükledi beni, ara vermeden okuyup bitirdim. Her portre bir öykü gibi merak ögeleri saklıyor içinde, sizi gülümseten anekdotlarla bezeli çoğu metinler, ayrıca intihar gibi, cinayet gibi okuyanı sarsan trajik olaylarla karşılaşıyorsunuz. Kimi ömrünün son yıllarını bakımevlerinde, hastane odalarında geçiriyor, kimi kedisiyle yapayalnız yaşıyor,  hüzünleniyorsunuz bunları okurken… Derdinin çaresini Bakırköy’de arayanlar da var, hatta kendi elleriyle ölümü seçenler de... Çok erken yaşta göçüp gidenler de az değil. İçiniz cız ederek öğreniyorsunuz bunları. Yalnız edebiyat tarihi açısından değil, basın tarihi, siyasal tarih, toplumsal tarih, düşünce tarihimiz açısından da önemli bir araştırma. Geçmiş yılların edebiyat mahfillerini, edebiyat ve düşünce dergilerini de öğreniyorsunuz.

Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’i okurken, bir okur, bir yazar olarak kendimi de sorguladım. Onlarca yazarın sadece adlarını biliyorum, neden okumadığımın tam yanıtını bulamıyorum. Hatta adını ilk kez duyduklarım bile var. Ne çok yazar her nasıl olduysa, bizim gibi edebiyat tarihi okumuşların, yazar olmuşların gözünden bile kaçmış. Bu araştırmayı okuduktan sonra kendime göre yeniden bir okuma listesi yaptım. Örneğin, Safiye Erol’un romanlarını mutlaka bulup okuyacağım. Daha başkaları da var.

Adını şöyle bir duymuş olsam da, bende hiçbir iz bırakmamış olan yazarlardan biri de Hasan Tanrıkut… Attila İlhan gibi bir yazar-şair büyük bir övgüyle söz ediyor ondan: “O Hasan Tanrıkut ki eğer sade suya tirit şairlerden biri olmadıysam, iktisad, tarih ve felsefe okuduysam, toplumsal ve bireysel bileşimlerin önemi üzerinde duruyorsam, hepsini ondan aldığım hızla yapmışımdır.”(s. 177)

Attila İlhan’ın şairliğini borçlu olduğunu söylediği, dergiler de çıkarmış olan Tanrıkut, iyi bir bilim insanı olacakken, üniversitede gördüğü baskılara ve haksızlıklara eşinin vefasızlığı da eklenince, Attila İlhan’ın deyişiyle “O büyük çatlağın kıyıcı boşluklarına” düşer, derdinin çaresini o da Bakırköy’de aramak zorunda kalır.

Bir Başka Şehir’de 1948 yıllarında ve 1980 darbesinden sonra Ankara Üniversitesindeki kıyımları anlatmıştım. Behice Boran’ların, Niyazi Berkes’lerin, Boratav’ların atıldıkları yılları yaşayanlar, hatta mahkemelerde tanıklık edenler arasında bizim hocalarımız da vardı. Hasan Tanrıkut’un öyküsünü okurken şunu da anladım: Ankara Üniversitesindeki tasfiyeler öylesine bir korku salmış ki, İstanbul Üniversitesini de etkilemiş. Hilmi Ziya Ülgen gibi efsaneleşmiş bilginlerin bile omurgasızlıkları ortaya çıkmış, çevrelerindeki sosyalist asistanları bir yolunu bulup uzaklaştırmışlar.

Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler inanın bir roman gibi elimden düşmedi, çabuk da bitti. Neyse ki 2. cildi de var, şimdi sıra bu ilginç araştırmanın 2. cildinde.

Taner Ay, Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2021.