Güne çayla mı yoksa kahveyle mi başlamalı?

Güne çayla mı yoksa kahveyle mi başlamalı?
Yazar: Bizim çaycı Semih’imiz sağ olsun, karikatürdeki “ kofi makiyato”suz ayılamayan sümsük elemanı devrimci şamarıyla o biçim ayılttı maşallah! Lakin yanlış anlaşılmasın çayın da, kahvenin de nazarımda yeri ayrıdır. Nasıl ki “ Çayeli’nden öteye giderum yali, yali..” diye türkümüz varsa; “kahve yemenden gelir..” diye de türkülerimiz mevcut. Bu demektir ki, Kahve Türk kahvesi, çay da demli Karadeniz çayı ise sorun yok. Ne zaman ki ithal Amerikan, makiyato, kapuçino’lar yurdumda at oynatırlar ben ona ısınamıyorum işte!.. Gencecik bedenler uykularını alamayınca; sabahın erkeninde işlemden bin kere geçmiş tuhaf isimli sözde kahveleri deli paralara alarak ayılacaklarını düşündüler, o biraz yaralayıcı…İşin aslı; beynimiz o ekstara işlenmiş katkılı kahveleri, istemeye istemeye beyin mecburiyetten tanışınca şok yaşıyor.. Biz o sarsıntıyı ayıldık sanıyoruz mevzuu bu.
Çizer: Hocam bu konuda sizinle aynı taraftayız. İçindeki kafeinden daha çok kağıt bardaktaki etiket bizi uyandırıyor. Ama ben kahveciyim. Bir kilosunu ince belli bir bardaktan çıkaran çaycılara gıcığım. Bir bardak mis gibi taze çayı benden esirgeyen aç gözlü girişimciden tiksindim. Onun yerine markasız mis gibi kokan bir fincan şekersiz kahveyle güne başlamayı tercih ederim.
Yazar: İyi dedin, güzel dedin amaa..
Çizer: Ben bu “ama”lardan çok çekiyorum hocam. Hep arkasından beni bir sıkıştırma, bir ayar verme olayları geliyor! Maalesef benim bunları sineye çeken de bir mecburi istikametim oluyor yani....
Yazar: Yok, şimdi öyle düşünme canım Çizerim; haklısın gençsin enerjin var, tabii ki büyüklerine isyan edesin oluyor.. Lakin; çayın kilosunu bardaktan çıkaranları lanetlerken feleğin sillesiyle baş etmeye çalışan yaşlı devrimci Semih gibileri tenzih edelim. Eşşeğe kızıp kervanı yıkmayalım.. Dediğin gibi kahvenin kokusu ayrı güzelliktedir her daim. Ne demişim; “ Kahve yemenden gelirse, kokusu da sevenden gelir” Yaz bunu ilerde duyarsan kaynağı benim işte. Neyse bir çocukluk anımla okuru usandırmadan özet geçerek yazıyı bağlayalım; 1970’ler.. Evimize hiç taze çekilmiş kahve kokusunun girmediği fakir ama mutlumsu yıllar.. Velet yaşımda okuldan eve minibüsle dönerken arka 4’lü koltukta oturan yaşlı çiftten gelen kokuyu bilinçaltım “ yaşlı insan kokusu” diye kodladı. Oysa ki o; Çiftin Eminönü’den getirdikleri taze çekilmiş kahve paketinden gelen kokuydu. Ne bilsin çocuk ilk defa duyduğu tanımlayamadığı bu kokuyu? O travmatik hadiseden yıllar içinde sıyrılmak için “ kahveniz nasıl olsun hocam?” diyen sıcaklığa sığınırım hep. Asabiyetimi ise kapitalist kahve zincirlerine yöneltip rahatlıyorum..
Çizer: Artık o çakal zincircilerin yanı sıra, bizim de nur topu gibi kahveci zincirciğimiz var hocam, Hele ki şu günlerde özellikle sekülerlerin boykot ettiği muhafazakarların da bi’koşu kurtarmaya çalıştığı.. Yazık ki nihayetinde sadece çay ve kahve olarak içsek de güzel güzel keyfini çıkarsak..
Yazar: E hadi koş Semih abinden 2 tavşan kanı kap gel bakalım!
Çizer: Bak ya! yine bana kitledi çay parasını..
