03 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Güvenli bölge mi, güvenli Türkiye mi?

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

5 Ekim günü Suriye’nin kuzeyinde 40-50 kilometre derinliğinde, Türkiye’nin önce silahlı insansız hava araçları, daha sonra hava kuvvetlerine bağlı uçaklarla başlattığı harekat ile 60’ı aşkın hedefin imha edildiği belirtiliyor. Türkiye’nin operasyonuyla, ABD desteğinde palazlandırılan PKK/YPG’nin sözde yönetiminin yıllar içinde inşa ettiği altyapı tesislerinin ortadan kaldırıldığı düşünülürse, bunun tek başına çok önemli bir başarı olarak görülmesi gerekir. Aynı zamanda, bazılarının bilerek ya da bilmeden abarttığı PKK/YPG yapılanmasının gücünün, bir hava operasyonluk temeli olduğu da böylece açığa çıkmış oluyor.

Bu arada geçerken belirtelim, Suriye, Rusya ve İran’dan Türkiye’nin hava harekatı konusunda resmi bir açıklama yapılmaması dikkat çekti. Şu aşamada, bu ülkelerden operasyonlara karşı bir açıklamanın gelmemesi, bekle gör politikası olarak değerlendirilebilir.

SİYASİ HEDEF

Fakat tam bu aşamada sormamız gereken soru şudur: Türkiye’nin başlattığı operasyon, ABD’yi caydırabilir mi? Ya da şöyle soralım: Bu operasyon ile ABD’nin PKK/YPG’ye verdiği desteği de içeren Suriye’yi bölme stratejisini bozmak mümkün müdür?

Böylece operasyonun siyasi hedefi konusuna geliyoruz. Bu operasyonun, kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri nedir? Bu hedefler, hangi stratejiye uygun olarak saptanmıştır?

Operasyon başlamadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklama bu stratejinin ne olduğunu ortaya koyuyor. Erdoğan, TBMM açılışında yaptığı konuşmada şunları söylemişti:

“Güney sınırlarımızın tamamını en az 30 kilometre derinliğinde bir güvenlik şeridi ile koruma, onun ötesindeki faaliyetleri de mutlak denetim altına tutma stratejimiz bakidir.”

Yani, stratejinin hedefi, Suriye sınırı boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge kurmak.

4 YILLIK UYGULAMANIN ORTAYA KOYDUĞU DERS

2016 yılındaki Fırat Kalkanı Harekatı’ndan başlayıp 2019 Barış Pınarı ve 2020 Barış Kalkanı harekatlarıyla, Suriye’nin kuzeydoğusundaki çok kısa bir alan dışında “güvenli bölge”nin gerçekleştirildiği ortada. Peki hal böyleyken, Türkiye’nin güvenliği bakımından nihai kazanım sağlanabildi mi? Sağlanamadığı ortada. Çünkü Türkiye’nin güvenliğini sağlayacak nihai başarının yolu PKK’nın Suriye’deki yapılanmasını bertaraf etmekten geçiyor. Bu da ancak PKK’nın arkasındaki Amerikan desteğini ortadan kaldırarak sağlanabilir. Bu ise, ABD karşısında caydırıcı bir kuvvet oluşturarak gerçekleştirilebilir. Öteki türlü, 2019 Barış Pınarı Harekatı ve son hava operasyonlarında olduğu gibi sınırlı askeri operasyonlarla PKK’ya etkileyici darbeler vurulur, fakat ABD’nin terör örgütüne verdiği desteğin ortadan kaldırılması mümkün olmaz.

Çünkü mesele sadece ABD’nin terör örgütüne verdiği destek konusunda açıklamalar ya da Amerikan askerlerinin yakınlarına silahlı insansız hava aracı göndererek “kararlılık gösterisi” yapmakla çözülemez. 4 yıl önce Barış Pınarı Harekatı sırasında, Münbiç yakınlarında ve birçok yerde Amerikan askerlerinin çok yakınına düşen bombalar, ABD’nin PKK’yı koruma altına almasını ve palazlandırmasını nasıl önleyemediyse, bugün de tek başına bu tür eylemlerle ABD’yi caydırmak mümkün değildir.

KİLİDİ AÇACAK ANAHTAR

,Diyelim ki, Kamışlı dahil Türkiye, Suriye sınırı boyunca Irak’a kadar olan alanda bir güvenli bölge kurdu ve PKK aşağıya doğru süpürüldü. Peki terör örgütünün 30 kilometre aşağıda, ABD desteğiyle Suriye’nin kaynaklarını yağmalaması, dahası orada kurduğu sözde özerk bölge yönetimi devam ettiği sürece Türkiye’nin güvenliği için oluşturduğu tehdit son bulacak mıdır? Tehdidi doğru tanımlayalım. Tehdit, Suriye’nin bölünmesidir.

Tehdidin kaynağı, PKK’nın iplerini elinde tutan ABD’dir. Bu nedenle bu tehdidi önleyecek strateji de buna göre kurulmalıdır.

SİHA’mız düşman olarak görülüp düşürülürken “teknik değerlendirme farkını” gerekçe göstermek, ABD’yi temize çıkarmak anlamına gelir. ABD ile güya (!) “taktik” nedenlerle sürdürülen “müttefikliğin devamı” politikası, sonuç olarak Türkiye’nin elini kolunu bağlamaktadır. Daha ötesinde, “güvenli bölge” stratejisinde ısrar, Suriye’nin bölünmesini derinleştirmeye hizmet etmektedir. Çünkü Suriye’deki meşru devletin kontrolü altında olmayan alanların genişlemesi, başta PKK olmak üzere terör örgütlerinin kurduğu fiili işgaller için bir meşruiyet dayanağı olarak kullanılmaktadır. Ankara’nın Şam ile işbirliğine giden yoldaki gönülsüzlüğü Türkiye’nin çıkarları açısından açmazlara neden olmaktadır. Ankara’nın “güvenli bölge” stratejisi yerine Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin sağlanması stratejisine göre politikalar geliştirmesi PKK’yı bertaraf edecek, arkasındaki ABD’yi caydıracaktır. Suriye’nin meşru, egemen bir devlet olarak kendi topraklarını özgürleştirmesinde başta Türkiye ile Suriye olmak üzere bölge ülkelerinin açık işbirliği kilidi açacak anahtardır.

Suriye ABD PKK YPG SİHA Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya İran