28 Nisan 2024 Pazar
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hayvansever değiller insansevmezler başlıklı yazıya eleştiri

Cemil Gözel

Cemil Gözel

Eski Yazar

A+ A-

Aydınlık.com.tr, 6 Aralık tarihinde, Sezer Özseven imzasıyla “Hayvansever Değiller İnsansevmezler” başlıklı bir yazı yayımladı. Yazı, özellikle hayvanların beslenmesine dair temelden yanlış olan birçok fikir üzerine bina edilmişti. Ancak ben yazının bütün yanlışlarına değil, temeldeki ideolojik ve felsefi yanlışa dair fikirlerimi vurgulayacağım.

**

Platon, Protagoras’ta, “İnsan her şeyin ölçüsüdür” der. İnsan sevgisi ya da insancıllık, insanın özgür gelişiminin önünün açılmasını, yeteneklerinin açığa çıkmasını, kendisini gerçekleştirme arzusunun önündeki her türlü yerel ve küresel engelin ortadan kalkmasını, onun onurunun korunmasını, kişiliğinin sayılmasını ve sonuç olarak insan toplumunun bir bütün hâlinde en yükseğe ilerlemesini ve özgürleşmesini amaçlayan fikir… Fakat bu fikirsel akımın çağımızdaki saflaşmada dokusunu belirlemek gerekir. İnsanı ölçüt alan bir dünyanın kuruluşu hangi yöntem ve araçlarla gelecektir sorusu bu bağlamda önemlidir ve başlı başına bir makale konusudur. Dolayısıyla ben bu yazıda, insan ile doğa ve insan ile hayvan uyumunun hangi paradigmalarla belirleneceği üzerine notlar düşeceğim.

İnsan ölçüt bağlam, insan dışındaki her “şeyin” karşıt bir kümeye atılması anlamına gelmiyor. Çünkü “insanı” insan hâline getiren tarihî süreç, insanın kendisinden başka birçok “şeyle” bağını ve uyumunu da içermektedir. Denilebilir ki “insan”, insan hâline o uyumu sağlayarak ve o bağı kurarak geldi.

Bilimsel Sosyalizmin hedefi son tahlilde iki kavrama indirgenebilir: Bütünsel insana ve bütünsel doğaya ulaşmak… Dikkat edilirse bütünsel insan, bütünsel doğa ile yan yana yazılmıştır. Hatta bütünsel doğa, bütünsel insanı kapsamaktadır. Çünkü insan doğada yaşamaktadır ve doğada yaşayan tek varlık da değildir. Dolayısıyla bütünsel insana ulaşmak, hemen yanında bütünsel doğayı kurmak ve o doğadaki diğer canlılarla uyumu yakalamak hedefleriyle birlikte gerçekleşebilir. -Bütünsel insana nasıl ulaşılacağı meselesi konumuz dışıdır.-

Sezer Özseven yazısında, “Doğa da hayvanlar da insan için vardır.” demektedir. Hatta bu tez bütün yazının ana omurgasını oluşturuyor. Bu tez, insan merkezli evren anlayışını akla getiriyor ki Burjuva Devrimlerinden çok önce aşılmıştır ve bilimsel doğruluğu olmadığı tanıtlanmıştır.

Kavramların önemli olduğu, kullanım amaçlarının çerçevesinin olduğu, dolayısıyla bazı fikirleri sınırladığı sanıyorum herkes tarafından kabul görecektir. Çerçevemizi “her şey insan içindir” tezi üzerine oturtursak kavramlarımız belli fikirlerle sınırlanacaktır. Çünkü o sınırların dışında “her şey insan için değildir.” Bu da başta kurduğumuz çerçeveyi bozmaktadır. Burada bir parantez açılabilir, her şey insan içindir önermesi kaderciliğin de kendiliğindenciliğin de temelinde arandığında bulunacaktır. Parantezi kapatabiliriz.

Bilimsel Sosyalizm, insanın, doğaya müdahale sonucunda geliştiğini söylemektedir. Ancak bu müdahale, “her şey insan içindir” anlayışına dayanmaz. Çünkü bu müdahale doğa için de gereklidir. Doğa ile insanın uyumu yani hem doğanın hem insanın bütünsel gelişme seviyesine ulaşması, insan tasarım yeteneğine sahip tek canlı olduğu için, insan müdahalesiyle mümkündür. Marx, kendi kavramsallaştırmasıyla söyleyelim, “ekolojik yarılmanın aşırı biçimine” muhalefet ederken doğayı insanın emrine vermemiş, doğa ile insan arasındaki doğru etkileşimin yasaları üzerine düşünmüştür.

İnsanın doğaya müdahalesi, evet, “ekolojik yarılma”ya yol açtı. Kapitalizm, insanlığı belli bir aşamaya kadar geliştirirken doğa ile insan uyumunu bozdu. “Ekolojik yarılmanın aşırı biçimi”nin kaynağı oldu. Bugün, bu durumu ortadan kaldırmanın yöntemleri üzerine düşünüyoruz. Özellikle Çin’in ekolojik sosyalizm üzerine yaptığı çalışmalar dikkate değerdir. Bu müdahale, kimi hayvanların evcilleşmesi ve insanla ortak bir yaşamın parçası hâline gelmesi şeklinde de yansıdı.

“Ekolojik yarılmanın aşırı biçimi” bir sistem sorunu ve giderilmesi mümkündür. İnsanın evcilleşen hayvanlarla ortak bir yaşamı paylaşması ise artık yaşamımızın değişmesi mümkün olmayan bir gerçeği. Öyleyse insan, doğa ile uyumunu planlarken bu gerçekten bağımsız düşünemez.

**

İnsancıllık, türsel bencillik değildir. Tekrar etmek pahasına şunu vurgulayabilirim: İnsan, kendisi dışındaki bütün canlılarla ve doğayla bağdaşıktır. İnsancıllık, “her şeyin insanın emrinde” olduğu bir yaşam tasavvuru değildir. Aksine insancıllık, yukarıda belirttiğimiz bağdaşıklığın yasalarını doğru paradigmalar üzerinde belirlemekle mümkündür. Bunun dışında bir insancıllık yoktur ancak türsel bencillik vardır.

Çağımızda kentlerin planlanması, yaşamın örgütlenmesi, insan dışındaki canlıların barınmasını ve sağlıklı beslenmesini dikkate almadan örgütlenemez. Çünkü bu bir insanlık sorunudur.