Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kapitalist ideolojinin çırpınışı: Teknofeodalizm

Cemil Gözel

Cemil Gözel

Site Yazarı

A+ A-

Genel kabul kapitalizmin 18. yüzyılda tarih sahnesine çıktığıdır. O tarihten bu yana, her kriz döneminden sonra ya da krizlerin eşiğinde kapitalizmin bir dönüşüm geçirerek varlığını sürdürdüğü söylenebilir. Vahşi kapitalizmden emperyalizme, oradan finansal kapitalizme ve nihayetinde bugünün dijital kapitalizmine uzanan uzun yolculuk sistemin kendi iç çelişmelerini bastırarak, erteleyerek ve yeni formlar bularak hayatta kalmasının tarihi olarak da okunabilir. Kapitalizmin bu evrimsel tarihinin ana hatlarını anlamadan ve tarihsel bağlamı dikkate almadan, kapitalizmin öldüğü varsayımıyla üretilen tezlerin yanıltıcı bir örüntü taşıdığını kabul etmek gerekir.
Tarihin düz bir evrimsel çizgide pürüzsüz ilerlemediğini biliyoruz. Fakat düşünsel bir tema üretmek bakımından, kapitalizmin bazı baskın biçimlerinin dönemsel olarak ağırlığını koyduğunu, esas belirleyici eğilim olarak üste çıktığını belirtmek teorik olarak yerinde olacaktır. Fakat bu tarihsel süreci bir fosil tabakası gibi değil, üst üste binen, birbirini dönüştüren dinamikler olarak düşünmek daha tutarlı ve açıklayıcıdır.

KRİZLER VE DÖNÜŞÜMLER: EMPERYALİZM VE FİNANSAL KAPİTALİZM

19. yüzyılın sonlarına doğru, serbest piyasa ve rekabet, kâr oranlarının düşmesi ve şiddetli ekonomik dalgalanmalarla büyük bir kriz yaşadı. Bu kriz emperyalizm (tekelci kapitalizm) aşamasını getirdi. Rekabeti baskılamak ve yeni pazarlar yaratmak ihtiyacı kendisini dayatmıştı. Banka ve sanayi sermayesinin kaynaşmasıyla oluşan finans sermayesi dünyayı paylaşarak krizi erteledi.
İki dünya savaşı ve 1929 buhranıyla, geçen yüzyılın ortalarında, emperyalizmin yıkıcılığı ve sınırları ortaya çıktı. Böylece sosyal devlet uygulamalarıyla kapitalizm, kendisini yeniden üretti. Ancak 1970’lerdeki petrol krizi ve stagflasyon bu modeli de krize soktu ve yeni bir aşama başladı: Finansal kapitalizm. Küreselleşme, deregülasyon ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, ekonomiyi üretimden finansal spekülasyona kaydırdı. Kâr artık üretimden daha çok parayla para kazanmaktan geliyordu.

DİJİTAL KAPİTALİZM: KRİZDEN ÇIKIŞIN YENİ FORMÜLÜ

2008’de yaşanan küresel finans krizi, finansallaşmış kapitalizmin tek başına sürdürülemez olduğunu gösterdi. Sistemin buna cevabı dijital kapitalizm oldu. Finansal sermaye veriye, dijital platformlara akın etti. “Gig ekonomisi”, “gözetim kapitalizmi”, “veri metaları” krizden çıkışın yeni formülüydü.
Özetle tekelci kapitalizm, 18 ve 19. yüzyılın rekabetçi düzeninin tıkanmasıyla yükseldi; finansallaşma, 20. yüzyılın üretim merkezli birikim modelinin dar boğazlarından ve dijital kapitalim 1970’lerden beri süren kâr sıkışmasından ve küreselleşmenin çelişmelerinden filizlendi. Ancak başta da belirttiğimiz gibi bu “evreler” üst üste biriken ve birbirini dönüştüren süreçler olarak yaşandı. Her bir evre diğerinin içinde yaşamayı sürdürdü ve sürdürüyor. Çünkü sermaye birikiminin motoru değişse de motoru çalıştıran mekanizme değişmiyor. Bu yüzden, son dönemde, dijital kapitalizmin yürüdüğü rotayı tanımlamak için üretilen “teknofeodalizm” gibi kavramlar, mevcut dönüşümü anlamlandıramamaktan ve bunun yarattığı şaşkınlığa teorik bir dayanak aramaktan doğdular.

TEKNOFEODALİZM TEZİ VE ELEŞTİRİSİ

Teknofeodalizme göre Amazon, Google, Meta gibi platformlar “dijital feodal beyler”dir, bu platformların kapalı yapıları “malikâneler”dir. Kullanıcılar ise onların topraklarında çalışan, veri üreten ve onlara bağımlı hale gelen “serfler”dir. Bu yapı feodalizme benzemekte; merkezî bir piyasa yerine, parçalı yapılar hüküm sürmektedir.
Kuşkusuz dijital platformların gücü, veri mülkiyetinin biçimleri, yapay zekânın toplumsal işbölümü üzerindeki etkisi gibi yeni durumlar açıklanmaya muhtaçtır. Ancak bu biçimleri yeni feodalizm olarak teorileştirmek, temel bir yanılgı içeriyor. Feodalimde üretim, doğrudan tüketim içindir ve siyasi-askerî güce dayanır toprak sahipliği. Feodalim, kişisel sadakat ilişkileriyle örgütlenen, toprak mülkiyetine dayalı, üretimin durağan olduğu bir toplumsal formasyondur. Oysa dijital platformların amacı, feodal beyler gibi şan, şöhret veya siyasi kontrol değil, sermaye birikimi ve kâr maksimizasyonudur. Platformlar, kullanıcıları sömürerek değil, onların ürettiği veriyi metalaştırarak ve bu metadan para kazanarak varlıklarını sürdürürler. Ayrıca teknofeodalizm tezleri, tekelleri yeni bir olgu gibi sunar. Oysa Lenin’in emperyalizm tahlillerinden beri biliyoruz ki kapitalizmin rekabetçi yapısı kaçınılmaz olarak tekelleşme eğilimindedir. Aslında teknofeodalizmin tezleri, kapitalizmin en eski reflekslerinin bir biçiminden ibarettir.
Konu oldukça güncel ve hem akademik çevrelerde hem de toplumun bir kesiminde ilgiyle takip ediliyor ve tartışılıyor. Bilim ve Ütopya dergisi de aralık sayısını teknofeodalizm eleştirisi üzerine kurdu ama sayı sadece eleştiri değil, kapitalizmin yeni biçimine de açıklık getiriyor.