17 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Herkes üniversite okumak zorunda mı?

Bilal Gürbüz

Bilal Gürbüz

Eski Yazar

A+ A-

Geçen haftalarda Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Üniversite öğrencisi sayısı çoksa o ülkede sorun vardır. Herkes üniversite okumak zorunda değil” açıklamasında bulunarak özellikle yeni kurulan ve nitelik olarak öğrencinin ihtiyacına cevap verecek düzeyde olmayan üniversitelerin varlığını sorgulattı. Bakan Ziya Selçuk’un bu açıklamasından bir hafta önce 2019 yılı değerlendirme toplantısında konuşan Cumhurbaşkanımız ise “Üniversite sayısını 76’dan 207’ye, akademik personel sayısını 71 binden 169 bine ulaştırdık. Üniversitelerimizdeki öğrenci sayısı ise 1.6 milyondan sekiz milyona tırmandı” diyerek bu durumu aslında bir başarı göstergesi olarak sundu. Fakat Cumhurbaşkanı aynı konuşmanın devamında: “Üniversitelerimizle alakalı olarak birileri şunu söyleyebilir; bu rakamlar iyi de kalite? Onların tesipiti de doğru olabilir” sözleriyle üniversitelere yöneltilen “kalite sorunu” eleştirilerini kabul etti.

2019’un üniversite özelinde yapılan eğitim muhasebesi aslında bu durumu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Genç işsizliğin rekor düzeylere çıktığı, resmi işsizlik verilerine göre her dört gençten birinin işsiz olduğu bu tabloda üniversitelerin varlık ve nitelik tartışmasını yapmak yerindedir. Peki gerçekten herkes üniversite okumak zorunda mıdır?

ÇOK OKUYUNCA İŞİN HAZIR DEĞİL!

Biz gençler, çocukluğumuzda okula başladığımız dönemde babalarımızın ve annelerimizin hep kulaklarımıza küpe olan şu sözlerini dinlerdik: “Bak çocuğum biz imkansızlıklardan okuyamadık, bari siz okuyun hayatınızı kurtarın. Gerekirse biz aç kalırız ama seni okuturuz” Bu sözler bir dönem biz gençlere “hayatını kurtarmak” olarak ifade edilen iş ve gelecek kaygısının ancak okula giderek, yüksek eğitim görerek çözülebileceği kalıbı ezberletildi. Yıllarının en önemli ve değerli dönemlerini okuyarak yüksek öğretimden mezun olan gençlerin çok büyük kısmının bugün işsiz kalması gerçeği ise işte o kalıbı yerle bir etti. Anne ve baba, aç kalmasına rağmen okuttuğu çocuğunun bugün iş bulamamasından ve dolayısıyla aç kalmasından şikayetçi ve kara kara düşünüyor.

Türkiye Gençlik Birliği’nde (TGB) yürüttüğüm görev gereği ülkemizin birçok üniversitesini ve kampüsünü görme imkânım oldu. Bu satırları da Nevşehir-Ürgüp Kapadokya Üniversitesi’ne gitmek üzere yolda yazıyorum. Özellikle Anadolu’da yer alan birçok üniversite, tekniki, fiziki, sosyal, kültürel, sportif anlamda öğrencinin ihtiyacını karşılayamıyor. Teknik maliyetin en düşük olduğu, özel ekipmanlı derslik ve labaratuvar ihtiyacının hiç olmadığı fakülteler (İİBF, Fen-Edebiyat gibi) ve ismini bile ilk defa duyacağınız bölümler açılarak kurulan üniversiteler bu bahsettiğimiz “ihtiyacı karşılamayan üniversitelerin” birincil sıralarında yer alıyor. Elbetteki üniversitenin kurulması, bulunduğu yerleşim yerine büyük katkılar sağlıyor. Özellikle şehrin ekonomisini canlandırmada önemli bir rol üstleniyor. Üniversitelerin kurulduğu yerleşim yerlerine dikkatle baktığımızda şunları görüyoruz: gezilecek ve eğlenilecek yeni kafe ve güzel mekanlar, her köşe başı açılan küçük-büyük marketler, üniversite çevresinde durmak bilmeksizin kurulan 1+0 apartlar, bunları yüksek fiyatlarla kiralamaya çalışan onlarca emlakçı dükkanları ve öğrenciyi her anlamda tüketmeye teşvik eden yerler mevcut. İşte asıl meselemiz de burda başlıyor. Bir yerde üniversite kurulma ihtiyacını belirleyen şey ne? O yerin ekonomisini öğrenci ve akademik kadroların tüketimi üzerinden kurmaya çalışmak mı? Yoksa nitelikli, bilimsel çalışma faaliyeti gerçekleştirecek, üretecek nesli yetiştirmek mi? Bu sorulara vereceğimiz cevap üniversite okuma zorunluluğu meselesine ışık tutacaktır.

ÜRETİM DEVRİMİNİ KAVRAYAN SORUNU ÇÖZER

Etkisi, verimi, toplum içindeki karşılığı zamanla düşen mesleki ve teknik okulların güçlenerek ortaya çıkacağı haberi sevindiricidir. İhtiyacımız olan şey de budur. Gençliğe “hizmet sektöründe oku, masa başı iş yap. Maaşını al gerisini düşünme” diyenler onlara asıl kötülüğü yapanlardır. Sanayilerimizde, fabrikalarımızda da nitelikli insanlara ihtiyaç vardır. Üreten Türkiye’nin üreten çalışanlara ihtiyacı bugün daha da yakıcıdır. Bu nedenle liseden, yüksek öğretime kadar çocuklarımızı bu tür mesleki ve teknik eğitimlere de yönlendirmek, teşvik etmek çok anlamlı olacaktır.

Herkes üniversite okumak zorunda değil. Fakat herkes gelecekteki geçim kaygılarını ve işsizlik sorununu gidermek zorundadır. Bunun için de kalıplara ve piyasaya göre hareket eden bir eğitim anlayışı değil, güncel ihtiyacı yakalayabilen, yenilikçi bir eğitim anlayışını yakalamak zorundayız. Üretim devriminin önemi her alanda olduğu gibi eğitimin ihtiyacı ve niteliği alanında da bize ışık tutuyor.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları