18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hollywood yapay zekadan neden korkuyor?

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Ünsal Oskay, alanında temel başvuru kaynaklarından biri niteliğindeki “Çağdaş Fantazya / Popüler Kültür Açısından Bilim-Kurgu ve Korku Sineması” (Ayko Yay., 1982) kitabında şöyle diyor:

“Günümüz toplumlarında, insanın dış gerçekliği ile kurduğu anlamlandırma ilişkilerinden biri olan ‘düş görme’ ve fantazyalara gereksinme duyma alanında da, insan ile dış gerçekliği arasına İletişim Endüstrisi (ya da daha çarpıcı bir terimle, Bilinç Endüstrisi) girmiş bulunmaktadır. Yeni olanın karşısında duyulan ürküntü, endişe ve merak, yaşadığımız dönemde, eski günlerdeki gibi masal ya da öykü anlatıcıların anlattıkları masallar ve öykülerle değil, bu Bilinç Endüstrisinin ‘ürettiği’ endüstriyel birer ‘mamül’ olan fantazyalarla karşılanmaktadır.”

Oskay’ın tam 40 yıl önce yayımlanan kitabındaki bu saptamasını, -ister taş devrinde geçsin ister uzay çağının yüzlerce yıl sonrasındaki bilinmez gelecekte-, ana akım-Hollywood bilimkurgu filmlerinin şablonlarına uyguladığımızda, devasa film endüstrisinin “yeni olandan”, örneğin yapay zekâdan duyduğu ürküntü ve giderek korku net biçimde karşımıza çıkıyor. “Terminatör”den “Matrix”e uzanan geniş yelpazede en belirgin tema, bu korku ve endişe çünkü.

AJAN SMITH’İN KAPİTALİZM ELEŞTİRİSİ

Aslında ta “Frankenstein”dan başlayan bir durum bu. İnsan eliyle üretilmiş bir yaratık, robot ya da yapay zekâya sahip simülasyon kontrolden çıkar ve insanlığa yönelik bir tehdit biçimine bürünürse; teknoloji zapt edilemez boyut kazanır, bir de evrim geçirirse ve köleleştirilen insanlık “düş görmeye” mahkum edilirse, halimiz ne olur? Bu durumda kırmızı hapı mı mavi hapı mı yutmalıyız?

Ajan Smith, 1999 yapımı ilk “Matrix” filminde Matrix’e isyan edenlerin lideri Morpheus’a ne diyordu anımsayalım:

“İlk Matrix’in kimsenin acı çekmediği ve mutlu olduğu bir dünya için yapıldığını biliyor muydun? Ama sonuç tam bir felaket oldu, kimse programı kabul etmedi, tüm ekinler öldü (…) Sizler aslında memeli değilsiniz. Tüm memeliler doğayla ve çevreleriyle uyum içinde yaşar. Siz ise bu gezegenin kanserisiniz. Siz bir salgınsınız. Biz de tedaviyiz (…) Gelecek, bizim zamanımız olacak. Evrim… Evrim… Biz evrimin aşamasıyız, siz tıpkı dinozorlar gibi olacaksınız.”

MELANKOLİYE DÖNÜŞEN KARAMSARLIK

Andy ve Larry Wachowski iken cinsiyet ameliyatıyla Lilly ve Lana Wachoski olmayı tercih eden yönetmenlerin imza attığı “Matrix” filmlerini bir de yalnızca “kötü adam” Ajan Smith açısından seyrettiğimizde, nihayetinde bir kapitalizm eleştirisi olarak da okunabilecek bu sözlerin, belirgin nihilizme rağmen dikkate değerliğini kim inkâr edebilir? Ya da Hollywood bilimkurgu filmlerinin alt-metninde, kapitalizmin kendi kontrolü altında tutamama olasılığı karşısında teknolojiyi (robotu, yapay zekâyı vb.) öcü gibi gösterme huyunun içselleştirildiğini kim görmezden gelebilir?

Tam burada bir parantez açıp, Çin’in yapay zekâ çalışmalarında aldığı yolun ve kaydettiği başarının altını çizelim ve parantezi kapattıktan sonra da bu konuyu hep aklımızda tutalım.

Noktayı, Bernhard Roloff-Georg Seeslen’in “Ütopik Sinema / Bilim Kurgu Sinemasının Tarihi ve Mitolojisi”nden (Alan Yay., çev: Veysel Atayman, 1995) bir alıntıyla koyalım ve “Matrix” filmlerini bir de bu açıdan değerlendirelim:

“Melankoliye dönüşen bir karamsarlığın çekiciliği, bizi tam da bir anti-ütopyayla karşı karşıya getirir. Teknolojinin ürünü olan yapay insan, insandan umut beklerken, insanın kendisi hiçbir çıkış yolu bulamamaktadır.”

İnsanlığın çıkış yolu elbette ki yapay zekâ değil ama yapay zekânın insanlığın geleceğinde çok olumlu roller üstleneceği çok açık. Anlayacağınız, Hollywood’un Bilinç Endüstrisi’nin yapay zekâyı endişe edilecek, ürkülecek, korkulacak bir şey gibi göstereceği daha çok film seyredeceğiz demektir.

Tüm okurlarımıza, tüm sinemaseverlere, mutlu, sağlıklı, başı dik geçirilecek bir yeni yıl dileklerimle…