Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hülya ile Osman

Çetin Susan

Çetin Susan

Eski Yazar

A+ A-

Magazin sayfasında bir fotoğraf gördüm. Hülya Avşar’la Osman Tural, ellerinde tenis raketleri “çak” yapıyorlar birbirlerine. Korttalar, maçı bitirmişler, Tural’ın saati kolunda, dikkatimi çekti. Yanılmıyorsam Justin Henin oynardı kolunda saatle, başka örnek de hatırlamıyorum. Takı türü aksesuarla spor yapmak bana ters gelir oldum olası.

Bilindiği gibi, PTT Genel Müdürü Osman Tural’ı, Tenis Federasyonu Başkanı da yaptılar. Evet ama yetmez! Bana kalırsa, Devlet Opera ve Balesi’yle Et Balık Kurumu’nun da başına getirmeliler. Daha çok yararlanmak bâbından yani, böyleleri kolay yetişmiyor mâlum...

Tural’a başkanlık yaramış, özgüveni artmış. Artık “nâmahremlerle” poz verirken 2011 WTA Kadınlar Şampiyonası’nda yaptığı gibi, elini kolunu unvan maçı seramonisine çıkmış boksör misâli kasmıyor. Gerginliğini atmış, ne güzel! Sol gazetesine göre, “Cemaate yakınlığıyla bilinen” Osman Tural’ın, PTT çalışanlarına karşı tavrı da değişmiştir umarım. Artık onları da sokak ortasında azarlamaktan vazgeçmiştir, taşeron işçileri kölesi zannetmiyordur, meselâ yani...

Fotoğrafın ikinci yarısı olan Hülya Avşar, benim için “cahil cesaretinin” güzel yurdumuzdaki sembol ismidir. Özellikle bir sergide, Prof. Adnan Çoker’le dalaşmasından sonra, bu inancım kesinlik kazandı. Tartıştığı konu resimdi; karşısındaki insan, 1953’ten beri sergiler açan, sayısız ünvan ve ödül sahibi, resim sanatının önde gelen isimlerinden birisiydi. Gülben Ergen polemiklerine alışkın olan Avşar, Çoker’e de saydırıyordu. Karşısındakinin kim olduğu önemli değildi, önemli olan kendisinin kim olduğuydu; o, resmin profesörüyse, Hülya Avşar her şeyin profesörüydü! İnanmayan, Melih Gökçek yöntemiyle halka sorabilir, boyunun ölçüsünü halktan alabilirdi. Haklıydı nitekim; “Monşer kılıklı” Adnan Bey’i televizyondaki yarışma jürilerinde görürdük makbul birisi olsa. Oysa bir daha adını bile duyan olmadı, silindi gitti (!)

Eğitimsizlik, donanımsızlık, hadsizlik yumağı olarak toplumun önüne yuvarlanmış bir İstanbullu ve egemen siyasetin üflemesiyle tenisin başına konmuş bir Anadolu çocuğunu sentezleyiverdi “Yeni Türkiye”... Sade vatandaş olarak birbirlerine selam bile verecekleri şüpheli olan bu ikili, tenisi kitlelere yayıp, halka mâl edeceklermiş. Kolay gelsin, ikisini de rol model kabul edecek milyonlarca insan olduğu ortada. Üstelik bana bu yazıyı yazdırabildiklerine göre, doğru yoldalar demek ki; tenis yayılmaya başladı bile...