Yandex
05 Aralık 2025 Cuma
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'İstanbul' mu büyük yoksa 'Deprem' mi?

İbrahim Okan Özkan

İbrahim Okan Özkan

Site Yazarı

A+ A-

Eğer bu yazıyı “İstanbul’da büyük deprem olacak mı?” veya “Beklenen Büyük İstanbul Depremini mi yaşadık?” sorularının cevabını almak için okuyacaksanız başlamadan uyaralım. Bu yazıda o tartışmaya cevap vermeyeceğiz. Konuyu uzmanlarına, yer bilimcilerin tartışmasına bırakıyoruz. Ancak bu yazıda olası büyük depreme ve İstanbul’un geleceğine ilişkin bazı sorulara yanıt aramaya çalışacağız.

23 Nisan tarihindeki 6,2 büyüklüğündeki deprem sonrası Hükümet ve ana muhalefet partisi kavgaya tutuştu. Bu kavgada İstanbul halkı, ekonomimiz, güvenliğimiz ve geleceğimiz tehlikeye giriyor. Merkezî yönetim ve yerel yönetimler birbirini suçlamak yerine ortak çalışma yapmalıdır. Kamu yararı tüm tartışmaların önündedir.

Bırakalım birileri Hükümetin bakanlarını sıraya dizip krizi yönetiyormuş görüntüsü vermeye devam etsin. Bırakalım birileri 6 yıldır görevi süresince depreme önlem almayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanının 1,5 aydır cezaevinde olmasından ötürü hiçbir şey yapamadıklarını söylesin. Biz İstanbul’un gerçeklerini konuşalım.

Tahta bavulunu hazırlayarak Anadolu’nun ücra köşelerinden gelip İstanbul Haydarpaşa’da tren garından inen tipi hepimiz biliriz değil mi? Hepsinin ilk söylediği “Seni yeneceğim İstanbul”du. Bir gerçeği artık açıklamakta yarar var: Evet, İstanbul yenildi! Anadolu’da tarım ve hayvancılık bittiği, iş olmadığı, ekmek parası kazanılamadığı için 1950’lerden bu yana İstanbul’a yapılan göç karşısında İstanbul beyaz bayrak çekti.

Anadolu’da 1980 sonrası aşama aşama tarım ve hayvancılık bitirildi. Bunun sonucunda da Türkiye nüfusu, sanayinin yoğunlaştığı İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi’ne yığıldı. Hızlı yoğunlaşan nüfus, çarpık kentleşmeye yol açtı.

İstanbul’a iki köprü yetmedi, üçüncü köprü ve Avrasya Tüneli yapıldı. E-5 Karayolu ve TEM Otoyolu yetmedi, Kuzey Marmara Otoyolu yapıldı. Hiçbiri İstanbullunun trafik çilesini bitirmedi, tam tersi arttırdı. Çünkü yol yapılan her güzergâh yerleşime açıldı ve trafiğin yoğunlaşmasına sebep oldu. İşe ve okula gidiş-dönüş saatlerinde dahi trafiğin kilitlendiği İstanbul’da, olası büyük bir depremde tüm ulaşım yolları kapanacaktır.

Kentsel dönüşüm adı altında binalar yıkıldı, binalar yapıldı. Aslında dönüşen kent değil, binalar oldu. Dikilen binalardaki nüfus arttı ancak sokaklar aynı kaldı ve kentin altyapısı ihtiyaca cevap veremez duruma geldi. Dönüşüm, inşaat şirketlerinin kazanç hırsından ötürü rantın yüksek olduğu muhitlerde yoğunlaştı.

Şu anda Türkiye’de yapılan tüm hazırlıklar afetler başa geldikten sonrası içindir. Deprem, sel, yangın, heyelan felaketlerine karşı önceden önlem almayan bir anlayışla karşı karşıyayız. Deprem özelinde belirtecek olursak bu anlayış, vatandaşları enkaz altından kurtarmaya yöneliktir. Aslolan ise, iş işten geçmeden “risk yönetimi” politikasını uygulamaktır. Yani vatandaşların enkaz altında kalmamasına hazırlıktır.

6,2 büyüklüğündeki depremde dahi sokağa çıkan vatandaşlarımız deprem toplanma alanlarının İstanbul’a yetersiz olduğunu hepimize gösterdi. Ya daha büyük bir deprem başımıza gelseydi veya bundan sonra gelecekse?

Hemen cevap verelim: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın verilerine göre 7 üzeri büyüklüğündeki olası depremde İstanbul’da 1,5 milyon konutun hasar alacağı öngörülmektedir. Her konutta üç aile ferdinin yaşadığını hesap edersek 4,5 milyon İstanbullunun canı ve malı tehlike altındadır. Türkiye’de değil, dünyada eşi benzeri görülmemiş arama kurtarma seferberliği de düzenlense işin içinden çıkılamayacaktır.

7 üzeri büyüklüğündeki olası İstanbul depremi, 300 milyar dolar civarında kapanması zor bir yara açacaktır. İnsan kaybını ise hiçbir maliyetle ölçemeyiz.

Emperyalist-kapitalist sistem, 20 milyonluk yönetilemez, plansız, düzensiz, çarpık bir kent yarattı. Trafik, yüksek kiralar, hayat pahalılığı ve deprem gibi pek çok sorunun çözülememesinin esas sebebi, düzensiz göç sonrası İstanbul’da yoğunlaşan nüfustur.

İstanbul’da yoğunlaşan nüfusun tek çaresi, İstanbul’daki sanayinin kademeli olarak Anadolu’nun kıraç topraklarına yerleştirilmesinden ve Anadolu’da tarımı ve hayvancılığı şaha kaldıracak bir üretim devrimi yapmaktan geçiyor. Bunun haricindeki hiçbir çözüm, gerçek çözüm değildir.

Kentsel dönüşüm değil, kent dönüşümü yapalım! İstanbul’u yaşanabilir ve yaşayan bir kent haline getirmek bu kentin dönüşümünün millî, kamucu, köklü ve devrimci anlayışla ele alınmasıyla mümkündür.

İstanbul Deprem
Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları