18 Mayıs 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İzmir’den önemli bir kadın fotoğrafçı İlke Coşkuner

Lütfi Özgünaydın

Lütfi Özgünaydın

Eski Yazar

A+ A-

İlke Veral’in deneysel fotoğrafları kalmış bilincimde. O yıllarda Veral soyadını kullanırdı. Öyle anımsıyorum. Yani İlke’nin deneysel fotoğraflar ürettiği yıllarda yarattığı tarzı dikkat çekiyordu. Sanırım dijital çağ öncesi analog çalışmalarla deneysel fotoğraflar üretmek öyle kolay değildi. Şahin Kaygun analog fotoğraflarla deneysel fotoğraflar üreterek bu alanda örnek olmuştu, Fotogen üyesi iken, bizim arkadaşlarımızdan Maggei Danon bu alanda çok fotoğraflar üretti. Onun çalışmalarını ilgiyle izlerdik. Kullanılmaz diye ayırdığı filmlerden fotoğraflardan yeni fotoğraflar üretiyordu. İşte İlke’yi o günlerde ilgiyle izlemiştim. Kendini geliştirdi güzel fotoğraflar üretti Kısmet oldu şimdi onunla röportaj yapıyorum. Ben sordum İlke anlattı.

İzmir’den önemli bir kadın fotoğrafçı İlke Coşkuner - Resim: 1

AYDINLIK ODA

  • Fotoğrafla ne zaman buluştunuz , neler çektiniz, önceleri neden deneysel fotoğraflar yapmaya başladınız. İlk çalışmalarınız ve ilk serginizden söz eder misiniz?

Fotoğrafla, üniversite bittikten ve fotoğrafçı bir aileye gelin olduktan sonra tanıştım. Ancak farkettim ki sadece fotoğraf çekmek benim için yeterli değildi. Ben fotoğraf kanalıyla anlatım dili oluşturmanın, fotoğraf yapmanın peşine düştüm. O sıralar İFOD’a üye oldum. Dernekte beslenmeme olanak tanıyan geliştirici bir ortam vardı. Bol bol albüm karıştırıyor, benden önce yapılanları dikkatle inceliyordum. Fotoğrafla alakalı birçok kitap okudum. Fotoğraf üretme sevdam 1994 yılında şekillenmeye başladı. O zamanlar kendimce deneysel teknikler uygulamaya çalıştım. Üst üste çekim, boyama, kolaj, kart üzerinde pastel boyama ve iğne ile kazıma, filtreler... Derneğin geleneksel sergisine seçilmek üzere verdiğim 5 çalışmamın birden kabul görmesi beni yüreklendirdi. Anladım ki Photoshop teknikleri bana sınırsız olanaklar tanıyacaktı. Ancak o dönemde bu konuda kurs veya yazılmış bir kitap bulamamıştım. Bir öğrencinin tez çalışmasından sayfa sayfa deneyerek, yapıp bozarak Photoshop kullanmayı öğrendim. O noktadan itibaren işlerim su gibi akmaya başladı. Çektiğim fotoğrafları taratıp, bilgisayar ortamına aktarıyordum. Saatlerim bilgisayar başında kalarak geçiyordu. Aydınlık odamı bulmuştum. Pek çok yarışmadan çalışmalarım ödüllerle geri dönüyordu. İlk kişisel sergimi retrospektif nitelikte 1997’de gerçekleştirdim. Daha sonraki yıllarda pek çok kişisel sergi gerçekleştirdim. 2002 yılında da artık tematik, projelendirilmiş sergi ve gösterilerle izleyiciyle buluşmaya başlamıştım. Fotoğrafı bir dil aracı olarak kurgularken, kendi dilimi oluşturmak, bunun yardımıyla diyalog kurmak, başından beri bilinçli olarak gelmek istediğim yerdi. Yolculuğumu hep buna göre şekillendirdim.

İzmir’den önemli bir kadın fotoğrafçı İlke Coşkuner - Resim: 2

ANAHTAR

  • Dijital dönemde yine genel çizginizi sürdürüyorsunuz, bu kez sizin deyiminizle; “Fotoğraf tabanlı görüntü” üretiyorsunuz. Bu teknikten söz ederek bu alanda gerçekleştirdiğiniz projeleri özetler misiniz? Bunları yaparken neyi amaçlıyordunuz?

Fotoğrafı çekmekle kalmadım, söylemimi vurgulayacak hale gelene dek, dijital ortamda onu yapmaya gayret ettim. Teknolojinin gelişmesiyle bana tanıdığı sınırsız olanakları, fotoğraf yapma biçimime yansıtarak çalışmalarımı sürdürdüm. Bu şekilde fotoğrafım da, teknoloji de paralel bir ilerleme kaydetti. O zamanlar işlerim kimi tutucu yaklaşımlar tarafından “bunlar fotoğraf değil” diye eleştiri alabiliyordu. Amacım “anlam” olduğu için kullandığım araçların benim için önemi yoktu. Bu nedenle ille de bir ad vermek gerekiyorsa, “fotoğraf tabanlı görüntü yapıyorum” diyordum. Kaldı ki, tanımlar ve sınırlardan uzaklaştıkça sanatınız gelişme gösteriyor. Evriliyor, size ait bir sese dönüşüyor.

İlk seri çalışmam Anahtar’dır.

Sunduğum görüntülerin her birinde izleyicilerin kendi iç yolculuklarının kapılarını açmaları için bazı anahtarlar vardır. Kimi zaman duruşlar, kimi zaman kullanılan objeler birer sözcük gibi soru işareti ile biten cümleleri tamamlamaktadır. Dileğim, sorularımı paylaşmak ve yeni kapıların açılmasına bu anahtarlarla zemin ve olanak tanımaktır.

İzmir’den önemli bir kadın fotoğrafçı İlke Coşkuner - Resim: 3

ANAFOR

“Anafor” aslında “Anahtar” serisinde başlayan soruların kendimce bulduğum yanıtlarından biridir ve devamıdır. Çağımız modern insanı doğadan kopmuş olmakla birlikte kendi doğasından ve doğallığından da hızla uzaklaşmıştır.. Doğa, siyah beyaz bir fotoğrafla beni bir anafor gibi içine almıştır ve oradan topladığım parçalar, şehirdeki modellerle bir araya getirdiğimde eğreti ve deforme kalmışlardır.

Duwar adlı seri çalışmamda savaşı, insanlığın yıkması gereken bir duvar olarak tanımlamaktayım. Burada ise modelim bir oğlan çocuğu. Geleceğin olası savaşlarına çağrılacak bir aday asker.

”San ki” serisi ile masallarımızın odalarında dolaşırken, nihayetinde kasvetten sıyrılan çalışmalarım daha umutlu ve renkli.

Dedelerimizin ninelerimizin anlattığı, mutlu sonla biten ve hep doğanın öğreten gücünü hissettiğimiz masallarımız gelecek nesillere ulaşabilecek mi? Sorusu üzerine yola çıktım.

“Devranda Deveran” isimli projemde , sahaflardan ve İpek Cabadak Koleksiyonu’ndan aldığım eski stüdyo fotoğraflarının, zaman, mekan yolculuğuyla dönüşmesini sergiliyorum. Bir köşede unutulmuş, sahipsiz fotoğrafların bende çağrıştırdığı hikayeleri işliyorum.

“Kimiz” adlı projemde ise biraz daha bireyin derinlerine bakıyorum. Uygarlık içinde kendisini biçimlendiren insanın alt ve üst benlikleri, deformasyonları, bir bedende aynı anda yaşam sürdürebilir. Bu beden o egolar toplamını temsil eder ve insanoğlunun kara kutusu içinde binlerce sırrı aynı anda barındırabilir.

İzmir’den önemli bir kadın fotoğrafçı İlke Coşkuner - Resim: 4

DİSTOPYA

Son olarak “Distopya” fotoğraf alanındaki farklı beceri ve deneyimlerin birleştirildiği ve bir yıl süren toplantılar sonucunda ortaya çıkan kollektif bir çalışmanın ürünüdür. Erol Özdayı, İlke Coşkuner, Prof. Dr. Şefik Güngör ve Nedret Özdayı olmak üzere bu seriyi birlikte gerçekleştirdik. Tema ve teknik olarak fütüristik bir yaklaşımla şöyle dedik:

“İnsanlık bir yandan ideal bir toplum ve ütopik bir dünya yaratma hayalleri kurarken, diğer yandan kendi distopyasını yarattığının çoğu zaman farkında olmuyor.

Her türlü ‘gelişme’ beraberinde büyük bir yıkım tehlikesini de getiriyor. Beton şehirlerimizin mezarlarımıza dönüşmesi ve dünyanın yeniden gerçek sahiplerinin ( doğanın) eline geçmesi çok uzak bir ihtimal değildir.”