05 Mayıs 2024 Pazar
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Karartma Geceleri

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

“Sınıf” sözcüğünün Rıfat Ilgaz’ın hem sanatında, hem yaşamında ayrı bir yeri var. 1943 yılında yayınladığı Yarenlik’ten sonra 1944 yılında basılan Sınıf adlı şiir kitabı sıkıyönetim kararıyla toplatıldı. Adını ilkin bu kitabıyla duyurdu, aynı kitap nedeniyle tutuklanıp yargılandı. Sonra 1950’lerde “Hababam Sınıfı”yla büyük kitlelerin tanıdığı bir mizah yazarı olarak şairliği daha geri planda kaldı.

Rıfat Ilgaz’ın Sınıf’ı yayınladığı günlerde yaşadığı olaylar, yıllar sonra yazdığı Karartma Geceleri’nin ana olayları içinde yer alacaktır. Bir kitap dolayısıyla emniyette yaşadıklarını kendisinden dinleyen Sabahattin Ali, Köşk (1947) adlı kitabında yer alan Kurt ile Kuzu öyküsünde Rıfat Ilgaz’ı anlatır. Emniyette yaşadıkları yakın arkadaşı Sabahattin Ali’nin ilgisini çekmiştir. Şu yazgıya bakın ki, aynı yerlerde S. Ali daha sonra bin beterini yaşayacaktır.

1990 yılında filme de alınan Karartma Geceleri benim sevdiğim romanlardandır. İlk baskısı 1974… Bendeki baskısı Çınar Yayınevince 18. baskı olarak 2008 yılında yapılmış.

Roman darbe ya da sıkıyönetim dönemlerine özgü bir sahneyle başlar. Günlerdir kapıdaki küçük bir delikten arada bir ancak bir çift gözün görüldüğü, tek ranzanın kıta kıt sığdığı dar bir odada yapayalnızdır kahramanımız. Mustafa Ural görülmemek için daracık odanın hem ölü açılarına doğru kaçar, hem de kapı deliğindeki o gözleri görmeden yapamaz. Hücredeki bu yalnızlık başlı başına bir işkencedir; kapı deliğinden kendisine bakan gözleri bile zaman geçtikçe arar. Aynı durumu şu günlerde okuduğum İranlı bir yazarda da gördüm. A. A. Arian’ın Ve Balık Onu Yuttu (Bilgi Y. 2020) romanında anlattığı mahkûm, insanı delirten hücre koşullarında işkencecilerini bile görmek ister. Hücrede yalnızlaştırılan mahkûm dünyanın her yerinde aynıdır: İnsan görmek ister.

Taş odada yapayalnız geçen günlerinde, buraya nasıl düştüğünü, onu buraya dek getiren olayları düşünür Mustafa Ural.

Roman yaşanmakta olan zamandan, yani hücreden eski günlere döner. Arada bir gene hücre koşullarına gelir.

Türkçe öğretmenidir Mustafa Ural, şairdir. Bir şiir kitabı bütün düzenini, ilişkilerini bozmuştur. Kan kusan bir tüberküloz hastasıdır Mustafa Ural; gidip teslim olmak demek, emniyette onu bekleyen işkence ve hücre koşullarında ölüm demektir.

Polisler evini arayıp kitaplarını almışlar, “Kocan gelmezse seni de götürürüz” diye karısını tehdit edip gitmişlerdir. Kendi eviyle birlikte bütün yakınlarının evi de göz hapsindedir.

Raporlu olduğu için işinden ayrılmadan, zor bir kaçaklık dönemi yaşar Mustafa Ural. Dostunu, düşmanını, gerçek arkadaşlarını, iyiyi kötüyü bu zor günlerinde anlayacaktır. Kimi soğuk karşılar, korkak davranır, kimi yardımcı olmak için elinden geleni yapar. Çekinmeden evini bir kaçağa açan insanlar da vardır. Onun durumundan yararlanıp bir çıkar elde etmeye çalışan düşkün tipler de çıkar karşısına. Bazen de yardımcı olmak isteyenlerin yakınlarıyla sorunlar yaşar. Çeşitli insan karakterleri çok başarılı diyaloglarla, ustaca, ince gözlemlerle anlatılır romanda. Arkadaş evlerinde, sabahçı kahvelerinde, sokaklarda, parklarda, bazen aç, bazen tok, hasta bir bedenle, kulağı polis düdüklerinde dolaşır durur kahramanımız. Arada bir kendi evine de girip çıkar hırsız gibi. Çoğu geceleri sokaklarda geçer. Polis düdüklerine göre bir rota çizer kendine. İp üstünde yürüyen bir cambazdan farksızdır. Roman Rıfat Ilgaz’ın yaşamı üzerine kurulsa da polisten kaçan aydınların öyküsüne dönüşür giderek. Başta özverili görünen karısı Şükran da bir süre sonra değişir, kocasını kuşkulandıran davranışlar gösterir. Kahramanımız bir komşu kızının kendisine âşık olduğunu bu kaçaklık günlerinde anlar. Bu döneminin en kötü haberini Ayten’in ağzından işitir, bir subayın evine girip çıktığını, karısıyla oğlunu gezmeye götürdüğünü öğrenir.

Kan kusan ciğerlerle, hasta bir bedenle, inançları için direnen, savaşan bir aydının romanıdır Karatma Geceleri. 1940’ların, yani savaş yıllarının siyasal olayları, düşünce akımları, ideolojik kavgaları, savaşın gidişine göre değişen siyasal ortam, devlet adamlarının tutumları da yansır romana.

Sonunda teslim olmaya karar verir şair Mustafa Ural. Kendini dar bir hücrede bulur, burada geçen sıkıntılı, zor bir sürecin ardından yargıç karşısında özgürlüğüne kavuşur.

Bozulan evliliği bu dönemin ağır bedeli olur.

Kitap önerisi: Cengiz Öndersever, İkisi Bi’ Arada (Öykü), H2O Yayınevi 2017.