03 Mayıs 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kısa vadeli çözümler krizi derinleştiriyor

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Prof. Dr. Ufuk Tutan

Eski Yazar

A+ A-

ABD ve AB merkez bankaları, küresel ekonomik krizden iyiden iyiye endişe duyduklarını açıkça ifade etmeye başladılar. Bahar aylarında geçici denilen küresel enflasyon için yaz ayları başında dikkatle izlendiği ifade edilirken sonbahar başı itibari ile endişe duyulduğu açıklanmaktadır.

Her iki merkez bankası başkanı da gıda-emtia-enerji fiyatları üzerinden beklediklerinden daha uzun süre küresel enflasyonun devam edeceğini ve bu fiyatların yüksek seviyelerde seyretmeye devam edeceğini açıkça dile getirdiler. ABD merkez bankalarının lider merkez bankası başkanı Powell, yüksek enflasyon ile yüksek işsizlik arasında sıkıştıklarını ve buna çözüm üretmeleri gerektiğini açıkladı. AB merkez başkanı Legarde’nin de enflasyon sorununa aynı açıdan baktığı anlaşılmaktadır. Legarde’ye göre AB ekonomisinin darboğazlarla boğuşmaya başladığını ve enflasyon sorununun bazı sektörler için çözüm bulunması gerektirdiğini ifade etmektedir. Merkez bankası başkanlarının yapması gereken de budur aslında. Asıl görevleri olan enflasyona çözüm bularak ekonomilerindeki diğer makroekonomik sorunlara çözüm aranması için yol açmaları gerekmektedir. Aksi takdirde o koltuklarda, işleri nedir sorusu gündeme gelir.

Türkiye’de ise ekonomideki enflasyon, işsizlik ve bütçe başlıklarında farklı kurumların çelişkili kararlar aldığı anlaşılmaktadır. Aslında dövizin, daha doğrusu ara mal ithalatının asıl sorun olduğu görmezden gelinerek ekonomi için alınan son kararlarda ve son orta vadeli planda, işsizlik konusunun askıya alındığı izlenmektedir. Enflasyonun üretici fiyatlarından kaynaklandığı; tüketici ile üretici fiyatları arasında makasın kapanmadığı; küresel enflasyonun hâlâ sürdüğü bir ekonomik konjoktürde, dövizi yukarıya fırlatmak pahasına faizleri düşürerek sanayide ekonomik canlanma yaratmak için bir takım kararlar alınmıştır. Üstelik, bu yönde kararların alınmaya devam edeceği de anlaşılmaktadır.

Ekonominin sadece sanayi olarak görüldüğü bu kararlarda içerideki tüketimin önü kesilerek ihracat yapanlara yönelik yüksek döviz kuru ve sanayiciyi destekleyen kamu harcamaları ile ekonominin canlandırılması hedeflenmektedir. Sadece sanayi üretimi ile ekonomik canlanmaya odaklanılırken tüketicinin kredileri kısılarak enflasyon dizginlemeye çalışılmaktadır.

Ekonominin üç ayağı vardır: Özel sektör, kamu ve tüketici. Özel sektörün harcamaları kamu harcamaları ile desteklenirken tüketici enflasyonu kontrol etmek için dizginlenmektedir. Ancak, sadece özel sektörün ihracatı ile ekonomik canlanmayı sağlamak, Türkiye benzeri birçok ekonomi tarafından geçmişte denenmiş ve çoğunlukla başarısız olunmuştur. Bunun nedeni de bu ekonomilerin sanayi ihracatı yaptığı küresel pazarlarda rekabet çok fazladır ve bu ekonomilerin sanayicileri de genelde beklenildiği ölçüde pazar paylarını ve kâr oranlarını yakalayamazlar. Bunun sonucunda da kıt kaynaklardan edinilen kamu harcamaları, büyük ölçüde heba olur ve istenilen potansiyele ve hedefe ulaşılamaz. Üstelik, sanayinin kamu harcamaları üzerinden aldığı nakti krediler de ya ara mal ithalatı üzerinden dövizi yükseltir ya da enflasyonu canlı tutar veya her ikisi de olur. KOBİ’lere yönelik 25 milyar TL’ye yakın destek paketini de bu açıdan değerlendirmekte yarar vardır.

Bu tür kararlarda kamu harcamaları finanse edilmek zorundadır. Eğer kaynak bulunamıyorsa ekonomi yönetimi, ek kaynak yaratmak için zamlar yapmaya başlar. Doğalgaz, elektrik ve diğer mallara zamlar gelmektedir ve daha da gelecektir. Bu da hem üretime hem de tüketime fiyat artışı, enflasyon olarak yansımaktadır ve yansıyacaktır.

Zaten küresel finans piyasaları tarafından kırılgan ve güven vermeyen bir ekonomi ilan edilen bir ekonomi açısından da bunun sonucu daha maliyetli dış borçlar, krediler ve daha yüksek reel faiz veren bir finansal ortam anlamına gelir. Bu hikaye de 1990’lı yıllarda noktasından virgülüne yaşanmıştır. Tarih, tekerrür etmekte midir sorusu gündeme gelebilir.

Kurumlar görevlerini yapmak zorundadır. Kurum yönetimleri de kısa vadeli çözümler sorunu gideremiyorsa uzun vadeli çözümlere odaklanmalıdır. Türkiye’nin sorunları, kısa vadeli çözümler ile daha da derinleşmektedir. Uzun vadeli çözümler ise teknoloji ile üretimden geçmektedir ama plan ve program ile yapılmalıdır.

Daha çok zamlar ve yüksek enflasyonlar ve artan işsizlikler ve bozulan kamu bütçeleri ufukta görünmektedir. Dövizin durumu da çok içi acıcı değil görünümündedir. Rantçı bir ekonomiye doğru tekrar yelken açılırken burjuvazi de 1990’ların sonunda yapılan hatayı tekrar etmektedir. Rant üzerinden günü kurtarmaya çalışmaktadır. Türkiye gibi bir ekonomi için içerideki tehlikelerden biri de kıt kaynakları heba eden rantçı burjuvazidir.