06 Mayıs 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Oblomov’un özeleştirisi-2

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Çöken Rus derebeyi sınıfının temsilcisi İlya İlyiç Oblomov, belki de herkesten çok kendisinden şikâyetçidir. Gonçarov’un dehası, tüm roman boyunca bu boyut üzerinden de parladıkça parlar. Feodalizmin karakteri Oblomov ve onun tam zıddı nitelikteki en yakın arkadaşı, kapitalizmin karakteri Ştolts aracılığıyla, ölmekte olanın karşısına doğmakta olanı çıkararak büyük bir hesaplaşma gerçekleştirir Gonçarov. Ama 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Rus toplumunun çalkantıları, sosyalist-devrimci hareketler, Narodnikler, Nihilistler vb. düşünüldüğünde, bunlardan en küçük bir izin bile romanda yer almaması dikkat çekicidir. Nedeni, Gonçarov’un “Oblomov”da olumlu kahraman-olumsuz kahraman ve iyi-kötü ayrımından çok “ölen bir kültür üzerine incelemeler” yapma çabasıdır. Oblomov öyle bir karakterdir, diz çöküşü, trajik sonu öyle güzel anlatılır ki karşısına “devrimci tip” çıkarmaya gerek kalmamıştır. Sonraki dönemlerde ve günümüze kadar, “Oblomov” romanına dair en zengin incelemelerin sosyalist-gerçekçi eleştirmenlerden gelmesi de (Dobrolyubov’u ve Hasan Yalçın’ı saygıyla analım) hiç şaşırtıcı değildir.

BİLİNCİ HEP AÇIK

Çok az dışarı çıkmasına, kanepesinde uzanmasına, yarı uykulu halde bir takım planlar yapma çabalarına karşı Oblomov’un en belirgin özelliklerinden biri, bilincinin sürekli açık olmasıdır. Olan biten her şeyin ve en başta kendisinin farkındadır. Hiç kimseyi, hiçbir şeyi ve tabii kendi durumunu da savunmaz, idealize etmez. Romanın bu yanı genellikle atlanmış, Gonçarov’un bir “Oblomovluk eleştirisi” yapmakla yetindiği zannedilmiştir. Oysa Gonçarov’un başlıca amacı Oblomov’u aynı zamanda bir özeleştiriye zorlamaktır.

Doğru dürüst bir gayesi olmamasına, sadece kendisini kandırmak pahasına sadece kırık dökük bir gayeye tutunma ihtiyacı hissetmesine rağmen “Elveda benim şiir dolu gayem…” diye düşünür Oblomov. Hayatına bir kadının, “karanlık odaya konmuş bir lamba” gibi olduğu düşünülen ama aslında daha da fazlası, “bir havai fişek” olan Olga’nın girmesiyle canlılık belirtileri gösterir. Öte yandan, aşk yaşamaya da gücü olmadığını fark eder kısa sürede.

Olga, mutlu olması için bir neden bulunmadığını söyleyen Oblomov’a, çalışmasını, insanlarla daha fazla düşüp kalkmasını tavsiye eder. “İnsanın bir gayesi olmalı ki çalışsın. Benim gayem ne? Hiçbir şey!” diye yanıtlar Oblomov. 

“Hayatta cesaretle yürümüş olsaydı şimdi nasıl bir adam olacağını, ne kadar canlı, ne kadar değişik yıllar geçireceğini düşündü ve şimdiki haline baktı. Olga onu nasıl sevebilirdi? Niçin severdi? Bu bir aldanma olmasın? (s.305) diye yazar Gonçarov. Acı itiraf Oblomov’dan gelir: “Hayır, benim gibi bir adamı kimse sevemez.” (s.306) İleriki sayfalarda Olga da gerçeği kabullenir, Oblomov’u zorlamaktan vazgeçer: “Seni dirilteceğimi sanmıştım. Benim için hayata bağlanırsın, diyordum. Ama sen çoktan ölmüşsün.(s. 462)

HASTALIĞIN ADI: OBLOMOVLUK

Gonçarov, okuyucuya da bire bir geçirmeyi başardığı duyguyla, Oblomov’a sevgi gösterir, ona sık sık acıma duygusuyla yaklaşır. Ayakları yere sağlam basan güçlü bir karakter olsa, “O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler” bile diyebileceği bir şekilde betimler kahramanını: “Oblomov’un hareketleri dürüsttü; vicdanında bile bile işlenmiş hiçbir günah yoktu. Hiçbir erdemi ayakaltına almış değildi.” (s. 335)

Ve Ştolts, sonradan evleneceği Olga’ya şöyle anlatır zavallı Oblomov’u: “En çekici kötülük onu ayartamaz, hiçbir güç onu yoldan çıkaramaz. Bütün kötülükler etrafını alsa, dünyanın altı üstüne gelse Oblomov kötülüğün ardından gitmez, her şeye rağmen temiz, dürüst ve iyi kalır. Ruhu her zaman pırıl pırıldır. Onun gibi insanlara dünyada az rastlanır; kalabalıklar içinde birer inci gibidirler. İlya’nın kalbi bozulmaz, insan her zaman her yerde ona güvenebilir.” (s. 589)

Öte yandan, Oblomov’u yarı uykulu halinden kurtarmanın, bir ayyaşı içkiden kurtarmaya çalışmak gibi bir şey olduğunun da farkındadır Ştolts: “Sen iş görme gücünü daha çocukken, Oblomovka’da, teyzelerin, dadıların, lalaların arasında kaybettin. Çoraplarını kendin giymeyi bilmiyordun. Şimdi de nasıl yaşayacağını bilmiyorsun.” (s. 494)

Romanın özeti ve Oblomov’un özeleştirisi ise Ştolts’un “Bu hastalığın bir adı yok mu?” sorusuna verdiği yanıtla ortaya çıkar: “Var… Oblomovluk!”

Haftaya devam edeceğiz.