15 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Süt politikasının üreticiye faydası yok!

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-

Geçen ayın tarımla ilgili en önemli gündem maddelerinde birisi süt fiyatları oldu. Gerçekte hayvancılıkta et ve süt üretimi, üretim yapısı itibarıyla birbirinin ayrılmaz parçasıdır. Ancak ürün niteliği, pazarlama özellikleri dikkate alındığında et ve süt sektörü arasında önemli farklar var. Bu nedenle de, üretim aşamasında birbirinin tamamlayıcı parçası olan bu iki üretim dalı ayrı sektörler olarak ele alınmaktadır. Bilindiği gibi süt konusunda Avrupa Birliği'nde (AB) çok güçlü üretici örgütleri bulunmaktadır. Türkiye'de de benzer bir yapı yaratıldığı ileri sürülmektedir. Tüm kapitalist dünyada tarımsal ürünlerin işlenerek tüketime sunulma oranı arttıkça (yani sanayileştikçe), sanayi ve perakende sektörünün hammadde pazarı üzerindeki kontrol ve etkinliği artmaktadır. Bu sektörlerden birisi de süt ve süt ürünleri sektörüdür. Bu güç dengesizliği karşısında AB'deki üretici kesimi güçlü örgüt yapısıyla gereken direnişi gösterebilmektedir. Burada, Türkiye'de sektörün işleyişi ve örgüt yapısı AB ile karşılaştırmalı olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır.

TÜRKİYE'DE SÜT POLİTİKALARI

Konuyla ilgili bakanlığımızın adı bir kez daha değişip "Tarım ve Orman Bakanlığı" olurken, kuşkusuz yeni bakanımız da görevlendirildi. Tarımla ilgili yaşananlara, üreticiden yükselen cılız da olsa seslere baktığımızda, tarım politikalarında bir değişim sinyali yoktur. Piyasa odaklı ve ürün fiyatlarını esas alan ithalatla tarımı terbiye etme politikalarının sürdüğü görülmektedir. Canlı hayvan ithalatı tam unutuldu derken, angusların önce kokusu Samsun kıyılarına ulaştı. Bu da yetmedi, hayvanlardan birisi denize düşerek haberi güncelledi. Bundan sonra İskenderun'da angus dolu gemi sessizce limana yanaşırken, hayvanlardan birisi kaçıp şehri karıştırarak neredeyse biz geldik haberini verdi. Daha önce defalarca değindiğimiz gibi, Türkiye'de et ve süt konusunda eskiden beri bir üretici örgüt yapısı gelişmemiştir veya geliştirilmemiştir. Bu alanda etkin rol oynayan, kamuoyunca çok iyi bilinen Et Balık Kurumu (EBK), Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) ve Yem Sanayi Aş. vb. kurumlar 1980 sonrası neredeyse yok edilmiştir. 2000'lerde AB'ye uyum gerekçesi ile, süt üretici birlikleri oluşturulmaya başlamış ve 2005 yılında Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği (SÜTBİR) kurulmuştur. Birliğe halen 71 ilde 730 ilçede 305 adet süt üreticileri birliği ve 450 bin üretici bağlıdır. 2006 yılında ilgili düzenleme ile bir Ulusal Süt Konseyi oluşturulmuştur. 2015'de bir yönetmelik yayınlanarak işlenen süt için sözleşmeli üretim zorunlu hale getirilmiştir. Süt Konseyi'ne her yıl süt fiyatlarını belirleme yetkisi verilmiştir. Nitekim, 2018 yılının ikinci yarı yılı için, çiğ süt fiyatı 27 kuruş artırılarak 1.70 TL olarak önerilmiştir. Türkiye'de AB'ye benzer bir yapı oluşturulduğu iddia edilse de, mevcut sistemin yapı ve işleyişi ve temel fonksiyonları itibarıyla AB'de ile ilgisi yoktur. Türkiye'de yönetmelik ve yasal düzenlemelerde "pazarlama gücü" gibi tamamıyla anlamsız bir fonksiyondan söz edilmektedir. AB'de bu fonksiyon gerçekte olması gereken "üreticinin pazarlık gücüdür". Yani üreticinin fiyat başta olmak üzere üretim ve pazarlama koşullarını belirlemede etki derecesidir. Türkiye'de mevcut düzenlemenin süt üretimini kayıt altına alma dışında üretici açısından önemli bir yararı olduğu iddia edilemez.

AB'DE SÜT PİYASASI

AB'de adı üretici birliği olan örgütler gerçekte birer kooperatiftir. Sütün önemli bölümü bu kooperatiflere ait tesislerde işlenmektedir (yüzde 60-90 oranında). Bu yapıya karşın, üretici örgütleri değişen koşullara göre kendi durumlarını güçlendirme yönünde hareket edebilmektedirler. Nitekim, Almanya ve Hollanda'da oluşturulan boardlar 2004 yılında yaptıkları bir toplantı sonrasında 2006 yılında Avrupa Süt Board'unu (European Milk Board) oluşturdular. Bunu 1980 öncesi, İngiltere'de yaygın olan ürün boardları ile karıştırmamak gerekir. 1980 önceki boardlar tam da günümüzdeki Türkiye'deki süt konseyine benzemekteydi. Günümüzdeki board tamamıyla üreticiye aittir. Avrupa düzeyinde süt arzını düzenlemeyi amaçlamaktadır. Board 15 Avrupa ülkesi ve bunun yanında diğer ülke örgütleriyle işbirliği içinde 100 bin süt üreticisini temsil etmektedir. Amaç Avrupa'nın her bölgesinde süt üretiminin sürdürülebilir kılınması ve temel olarak üreticilerin süt maliyetlerini karşılayacak bir süt fiyatıyla muhatap olmalarıdır. Board tarafından 2015 yılında 2012-2020 arasında uygulanacak bir süt paketi oluşturulmuştur. Halen pazara müdahale amacıyla hazırlanan bir "Pazar Müdahale Paketi" uygulanmakta ve 2012 yılından beri süt maliyet çalışmaları yapılmaktadır. Bu projeye halen AB'de süt üretiminde büyük payı olan 7 ülke katılmaktadır (http://www.europeanmilkboard.org/en/milk-production-costs.html). Pazar müdahale paketinde ürün kotası, süt fiyatları ve üretim maliyetleri dikkate alınarak bir pazar indeksi hesaplanmaktadır. Pazar indeksinin 100'ün üzerinde olması süt fiyatlarının maliyetleri karşılayacak adil bir fiyat olduğu anlamındadır. İndeksin yüzde 7.5, yüzde 15 ve yüzde 25 düşmesine göre üç aşamalı bir işleyiş söz konusudur. İlki erken uyarı durumu, ikincisi kiriz durumu üçüncü durum ise, süt arzında kesinlikle bir azaltmaya gidilmesi gereken aşamadır.

SONUÇ

Açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Türkiye ve AB arasında süt fiyatlarının saptanması ve piyasa işleyişi açısından bir benzerlik yoktur. Özellikle üreticilerce, üretici örgütlerinin güçlendirilmesi ve tüm sistemi iyileştirmek yerine sadece fiyat artışı talep edilirse, mevcut tarım politikaları çerçevesinde her an komşudan çiğ süt ithal etme seçeneğinin masada olduğu unutulmamalıdır. Tarım politikaları konusunda karar vericilere de "gıda egemenliğinin" ulusal egemenliğin önemli bir parçası olduğunu hatırlatarak yazımızı tamamlayalım.