Teolojik boyuta dikkat!
MİLLÎ aydınlanma mücadelesinin büyük mücahidi Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk “İslam’da Tecdit” adlı ki-tabının hemen girişinde şu muhteşem tespiti yapıyor:
“Tecdit (yenilenme) aydınlarının inancı şudur: Nereden, nasıl bakarsanız bakın, İslam dünyasının problemlerinin çözümünde teolojik boyutun herhangi bir biçimde devre dışı tutulması, gayretlerin tümünü işe yaramaz hâle getirir.
“Çözüm ya tamamen teolojiktir yahut da en azından büyük kısmıyla teolojiktir. Aksi bir yaklaşımı, aldanmak yahut aldatmak olarak görenlerdeniz.”
İçinde rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün de bulunduğu millî aydınlanma yanlısı ve İslam rönesansı âşığı bir grup aydının özverili çabaları sonucunda işbu teolojik boyutun toplumsal gelişimimizde, varlığımızı onurlu bir şekilde sürdürme çabamızda Türk entelektüellerinin gündemine ciddi bir şekilde gelişi sosyolojik anlamda büyük gelişmelerin, güçlü bir toparlanmanın ve sürdürülebilir bir bütünleşmenin vazgeçilmez hazırlayıcı amillerinden biri olarak ön plana çıkıyor.
ESKİ KÖYE YENİ ADET Mİ!
Öte yandan, İslam’ın meseleleri ve kavramları tartışıldığında yahut Kur’ân’ın bugün bize inmişçesine anlaşılmak için okunması çabasına girişildiğinde kafa konforunun bozulmasından rahatsız olan kimi çevrelerden şöyle bir itiraz gelir: “Canım ne oluyor! Eski köye yeni âdet mi! Bu meseleleri eskiler bilmiyorlar mıydı! Hem biz onlardan daha mı iyi bile-eğiz! Biz kimiz ki Kur’an’ı doğrudan anlamaya çalışalım!”
İslam’ın hakikatine varamayışımızın ve dolayısıyla da doğru anlaşılmış dinin bireysel ve toplumsal hayatımıza getireceği güzellikleri bir türlü idrak edemeyişimizin temel nedenlerinden biri durumundaki bu itiraz ne yazık ki bilgi ile hareket etmeyi tehlikeli bulan; tartışmayı zararlı gören, tefekkürsüzlükten medet uman çok sorunlu bir yaklaşımın ürünüdür.
Büyük oranda, dinden geçinen, din iman ticaretinden nemalanan aynı çevreler İslam’ın ve Kur’an’ın mese-leleri üzerine düşünerek ortak aklı harekete geçirme çabası içine giren sorumluluk duygusu gelişmiş insan-lara karşı da “meslek” veya “uzmanlık alanı” demagojisi üzerinden şöyle bir mantıkla vurun abalıya kampanyası başlatırlar: “Meslek olarak ilahiyatçı olmayan, başka ihtisas alanlarına mensup birtakım kişiler çıkıp orada burada Kur’an’ın meselelerine dair fikir ileri sürüyorlar. Bu tar-tışmalar toplumun birlik ve bütünlüğüne zarar veriyor!..”
Köklü ve sistemli düşünceden ür-perişin ifadesi bu acınası mantığı dile getiren çevrelerin anlamadığı, daha doğrusu anlamak istemediği şey, dinin bir meslek veya ihtisas alanı sorunu olmayıp; bir düşünme, derin ve köklü bilgi ile aydınlanma ve sorgulayarak inanma konusu olduğudur. Yine bu mevzuda ıskalanan en büyük gerçek; dinin özellikle ruhbanlara, adları şatafatlı akademik unvanlarla anılan ilahiyatçılara, hacılara hocalara veya din adamlarına değil insana sunulmuş ve akıl sahiplerine yöneltilmiş bir teklif olduğu hususudur.
TEAKKUL VE TEFAKKUH
“Adaletçe ve doğrulukça tamamlanmış”, “muhkem”, “kolaylaştırılmış”, ”sorumluluk bilinci sahipleri için yol kılavuzu”, “akıl sahiplerinin okuyup ibret almaları için gönderilmiş”, “başta Hz. Peygamber ve arkadaşları olmak üzere kıyamete kadar herkesin hesabını ondan vereceği” bir kitabı kendisine bu gün gönderilmiş bir mektup gibi okuyup izlemeye çalışanları, asrın idrakine İslam’ı söyletmek için ilhamı doğrudan doğruya Kur’an’dan almanın kutlu çabası içine girenleri suçlamak; içine düştüğümüz zillet ve meskenet girdabından kurtuluşun göz yaşartıcı çabasını sekteye uğratacak sorumsuzluk örnekleridir. Gayretullaha dokunacak bir rahatlıkla ve İslam’ın adabına sığmayacak bir nezaketsizlikle dile getirilen ve bir de “reformist/deformist, mezhepsiz, “Kur’an İslâm’ı sapığı” gibi millet kardeşliğine hiç yakışmayacak demagojik yaftalamalarla daha da zehirli hâle getirilen bu suçlamalar, bilinmelidir ki bizi derin bir bilinçsizliğe mahkum etmiş bulunan ve sade gecelerimizi değil, günlerimizi de toza dumana çevirecek, dünyamızı ve ukbamızı tarumar edecek büyük iflasın işaret taşlarıdır.
Kendisini “akıl sahipleri okuyup ibret alsınlar diye gönderilmiş” bir kitap olarak tanıtan ve bizden teakkul (aklı işletme) ve tefakkuh (derin tefekkür, köklü düşünce) bekleyen Kur’an’ın ışığı ile yolumuzu aydınlatarak hesabımızı Rabbimize verme beklentimizi hiç kimsenin ruh tembelliğini anlayışla karşılama lüksüne feda edemeyiz.