23 Mayıs 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Trol’ kampanyası değil tam bir ‘Sosyal patlama’

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

Seçim maratonunun son haftasına girmiş bulunuyoruz. Siz partilerin kampanya sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Son hafta seçmenin oyunu hangi vaatler etkiler?

Kampanyanın belirgin bir “eşitsizlik” içinde yürüdüğünü görüyorum. Cumhurbaşkanı “seçim yasaklarını” dinliyor mu, emin değilim ama onun dışında kalan her noktada rakiplerine karşı ağır bir baskı uyguladığını, kendisinin 10 olan maddi gücüyle karşısındakilerin 1’ini yarıştırmaktan zevk aldığını biliyorum. Keza devlet mekanizmasını, seçim güvenliğini, kendi lehine ne şekilde organize ettiğini 24 Haziran günü göreceğimizden eminim. Bunları bilerek değil, “kazandık” dediği geride kalmış 12 seçim boyunca yaptıklarına bakarak söylüyorum.

Kaldı ki Türkiye’de Erdoğan’a “hayır” demenin kendi geleceğini tamamen karartma anlamına geldiği bir süreci yaşıyoruz. Bunu sadece -birkaç istisna hariç- tamamen Erdoğan’ın eline geçmiş olan medyaya bakarak söylemiyorum. Özel konuşmalarda bile insanlar o kadar korkar hale gelmişler ki, çevremdeki insanlar zihinlerindekini dile getirmeden önce sağlarını sollarını kollamadan, dinleyenler arasında yarın öbür gün başına iş çıkaracak biri var mı yok mu diye iyi bir süzgeçlemeden bir şey söylemiyorlar.

Buna rağmen sosyal medyada Erdoğan’ın baş edemediği sayısız anekdot, belgesel, yazı, resim ve karikatür var. Bu bir “trol” kampanyası değil, tam bir “sosyal patlama” şeklinde görünüyor. Nitekim özellikle Muharrem İnce’nin bu kampanyada sanki kazanacakmış gibi görünmesinin sosyal medyayı daha çok onun lehine dönüştürdüğünü görüyorum.

Kampanyanın bugünle başlayan son haftası elbet daha öncekilere göre daha kritiktir çünkü sağda solda kalmış “kararsız” seçmenler son değerlendirmelerini bu hafta yapacaklar. Son güne kalan olursa onlar da son dakikaya kadar yapılanlara, söylenenlere bakarak oylarını kullanacaklar. O nedenle seçimin kaderini çok muhtemelen bu hafta tayin edecek. Bu bilindiği için özellikle AKP’nin yeni bir sürpriz yaratması beklenmelidir.

Ben şahsen 10 Ekim 2015 tarihli Ankara Garı saldırısını o bağlamda bir örnek olarak düşünenlerdenim. O olayda AKP’nin direkt bir ilişkisi olduğunu iddia etmiyorum ama söz konusu facianın -ki anımsanacaktır 100 gencimiz o saldırı sonunda ölmüştü- ülkede “güçlü bir hükümet” isteyen kararsız seçmenleri AKP’ye yöneltmişti.

Sonuç olarak bu kampanyada Tayyip Erdoğan’ın işinin geride kalmış kampanyalardakiyle kıyaslanamayacak kadar zor olduğunu görüyorum. Eğer Erdoğan ikinci tura kalırsa (rakibi ister İnce ister Akşener olsun, fark etmez- Erdoğan’ın gideceğine inanıyorum.

Ayakları ve patileri kesilen yavru köpek maalesef kurtarılamadı. Sizce hayvana şiddet nasıl önlenebilir? Bu konudaki cezai yaptırımlar yeterli mi?

Bir yavru köpeğin ayaklarını ve patilerini kesmenin insanlıkla açıklanabilecek bir tarafı olduğunu sanmıyorum. Bunu ancak doğuştan “kriminal” bir kişi yapabilir.

Hazin olan Türkiye’nin “hayvan hakları” konusunda hâlâ gerekli adımları atamamış olmasıdır. Bu aslında zor bir şey değildir. Ülkemizde hem yeter sayıda “hayvan haklarını koruyacak” insan, hem de bu amaçla örgütlenmiş Sivil Toplum Kuruluşu vardır. Bir yandan onların bilgi ve birikiminden, öte yandan gelişmiş ülkelerin bu bağlamda yaptıklarından yararlanarak en iyi yaptırımları devreye sokabilir, en iyi “koruma yöntemlerini” uygulayabiliriz.

Ancak ülkemizi 16 yıldır yöneten zihniyetin böyle “uygar” değerlerle ilgisinin olmaması en büyük zaafımızdır. Son 16 yılda değil böyle hayvan haklarını, kendi insanımız olan, oy veren “Alevi” yurttaşlarımızın inanç özgürlüğünün gerektirdiği adımları bile atmayı üstlenemeyen bir siyasi kadrodan fazla bir şey beklemek abestir.

Suruç’ta 4 kişinin ölümüyle noktalanan olayları nasıl değerlenebiliyorsunuz?

Olay çok vahim. Kim yaptıysa veya kim yaptırdıysa en ağır şekilde cezalandırılması elbet şarttır ama bunu fırsat bilip İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Muharrem İnce bunları (PKK’lıları) şımarttı, cinayet o yüzden işlendi” türü laflar etmesini kendisine uygun bir “sorumsuzluk” örneği olarak gördüğümü belirtmek isterim.