Yandex
19 Mart 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Yangın’ seyirliğe dönüştü!

Ece Ataer

Ece Ataer

Gazete Yazarı

A+ A-

Kartalkaya yangını… Tam bir trajedi! Kar tatilinde çoluk çocuk ölmek kimin aklına gelir? Sorumlu aranmaya devam eder de eder bizim memlekette! Bir şey olduğunda alanım ile ilgili çok şey aklıma geliveriyor. Gündem saat başı değiştiği için bazen kafamdaki bilgiler birbirinin içine giriyor. İçinden çıkabildiklerimi yazıyorum.

Eski İstanbul’da Evlerin Tamamı Ahşap Olduğu İçin Sık Sık Yangınlar Çıkmış; Şehir Neredeyse Otuz Kırk Senede Bir Yeni Baştan Yapılmıştır

Ahşap binalar, deprem sarsıntılarına dayanıklı bulunduğu için tercih edilmiş. Geceleri korku içinde yatan İstanbullular, ancak Allah’ın lütfuyla kurtulacaklarına inanmışlar. Bu inançla evlerin saçaklarına “Yâ Hâfız” levhalarını asmış, evlerin çevresinde tütsüler gezdirmişler.  Yangının tesir etmeyeceğine inancıyla türbelere, yatırlara yakın yerlerde oturmayı güvence saymışlar. Daha gerçekçi yaklaşıma sahip olanlar ise çeşme, sarnıç, hamam civarında ev edinmeyi tercih etmişler.  Halk, 20. yüzyılın başlarına kadar her yangın çıkışında, sel baskınlarına uğrayan Edirne’yi de işaret ederek “Edirne sudan, İstanbul ateşten batacak!” deyip durmuş.  Padişahlar da en az halk kadar kendini çaresiz hissetmiş, payitaht edindikleri bu iki şehrin uğursuz olduklarını kanıksamışlar. 

Yangınların sık çıkıyor olmasının tek sebebi elbette sadece binaların ahşap olması değil! Bugün olduğu gibi insanların kayıtsız davranması, gerekli tedbirlerin alınmaması, rahatlık yangınların görülmesinin nedenlerinden…  

“Bütün bunlara rağmen, uzun süre ne kârgir binanın zarureti kabul edilir ne de sokakların araları açılır. Hatta hazır fırsat eldeyken şehri bu sıkıntıdan kurtaralım demek kimsenin aklına gelmezdi.” diyor Tanpınar. Genler aktarılıyor demek ki! Sağlam tedbirler almak hâlâ aklımıza gelmiyor.

Eski İstanbul Yangınları, Mahşeri Andıran Bir Eğlence Kabul Edilmiş!

Bu eğlenceye, toplumun her kesiminden insanlar katılırmış, halk eğlencenin haz alma noktasına ulaştıktan sonra geceyi nihayete erdirirmiş. Paşalar, yağmacılar, hırsızlar, çocuklar, meraklılar zaman zaman bu gösterinin bir parçası olmuşlar. Tanpınar “İçlerinde arabasını koşturarak gidenler, yanlarına üşümemek için mevsimine göre sırtlarındaki kürkten başka battaniye götürenler, kaminote denen ispirto lambaları ile kendilerine seyir esnasında kahve hazırlatanlar bile vardı.” diyor.  Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın kurduğu Yangın Tulumbacıları Ocağı, bazen yangınlara tamamıyla lakayıt kalırmış; yangını söndürmek yerine şehrin yanışını rahatça seyretmeye başlarmış.

Dehşetin seyirlik bir imgeye dönüşmesi elbette kurban olanlara haksızlıktır. Yıkımdan, yok oluştan haz almak; ahlaki olduğu kadar vicdani bir sorgulama yaşatma potansiyeline sahip olsa da bunun bir zevk alma cümbüşüne dönüştüğü bir gerçek! Buna “yıkım estetiği” denmekte…   Bu kavramdan habersiz bu insanlar, yanan, yıkılan her şeyde bir güzellik görme peşinde olmuşlar! Sağlıklı olmasa da kargaşa yaratırken yanan evlerde de bir çekicilik bulmuşlar! Edmund Burke, felaket görüntülerinin insan için her zaman beğeni duygularına hitap eden seyirlik birer görüntü olduğunu iddia eder. 

‘Yangın’ seyirliğe dönüştü! - Resim : 1

19. Yüzyılda Şehre Gelen Batılılar Arasında Yangın Seyretme Eğlencesi Yaygındır

Avrupalı seyyahların belleklerinde yangın kulelerinden yükselen “İstanbul, yangın var!” uyarılarının özel bir yeri vardır. 1852’de İstanbul’a gelen Theophile Gautier, beş yangına şahit olur, bir tanesine gitmek için kayık tutar, bir tanesini de bir arkadaşıyla Galata Kulesi’nden izler. Bunları seyahatnamesinde keyifle anlatır. O’na göre “Bu yangın, harikulade bir tutuşma, alevlenmedir. Bu, yüz kat güçlendirilmiş doğal bir havai fişek cümbüşüdür. Öyle ki görülen ışık ile gölge oyunlarını hiçbir resim tekniği canlandıramaz!”

Tanpınar’ın Kendisi de Bir Yangın Seyircisidir

‘Yangın’ seyirliğe dönüştü! - Resim : 2

Biri, kendi mahallesinde olmak üzere birkaç yangın seyretmiştir. Bunun bir “zevk” olduğunu kabul eder. “İşin içindeki trajik tarafı düşünmeden konuşmak imkânı varsa başta Neron olmak üzere bütün bu acayip zevkin amatörlerinin pek de haksız bulmadım diyebilirim.” Orhan Pamuk’un da ifade ettiği gibi, Tanpınar bu zevkini meşru göstermek adına, edebiyat dünyasındaki ateşperverleri tek tek sayar. Kimler yoktur ki! Nabizâde Nazım, Muallim Naci, İsmail Safa; II. Abdülhamit Dönemi’nin amatörleridir.

‘Yangın’ seyirliğe dönüştü! - Resim : 3

Felaketleri Arzuladığı İçin Bir Suçluluk Duygusuna Kapılsa Da

Bunlardan Biri Orhan Pamuk’tur!

Çocukluğunda gördüğü Boğaz’da çıkan deniz, yalı, gemi yangınlarını da Orhan Pamuk “muhteşem” sözcüğüyle anlatır. “İstanbul, Hatıralar ve Şehir” kitabında, yangınları seyretme zevkinin altında, ruhsal bir sıkıntının yattığını, bunun da hakkıyla mirasçısı olamadığımız o büyük kültür ve medeniyetin son izlerinin, bir an önce yok olduğunu görme arzusu olduğunu söyler. Bakınız, yangın seyretmenin boyutları nereye kadar ulaşır! Bunlar “estetik” kabul ediliyor!

Ya bizler! Bir olayı felaket sayıp bir kez üzüntü borcumuzu ödedikten sonra, hiç çekinmeksizin, bir sahne gösterisiymiş gibi seyretmeye devam ediyoruz.  Medya, bundan fazlasıyla yararlanıyor. Bir haftadır haberlerde insanı dehşete sürükleyen yangın, yıkım görüntüleri… Haber programlarında bilir bilmez kişiler; geviş getiriyor. Bir değil, defalarca, ballandıra ballandıra anlatılıyor. Sunucuların ses tonları değişiyor, izleyenlerin gözleri büyüyor! Trajedi “seyirlik”e dönüşüyor. 

Edep ya hû!