15 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

YÖK ve rektör atamaları

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-

Daha önce YÖK konusunda genel bir değerlendirme yapmıştım. Bu kez yaklaşık bir aydır gündeme oturan rektör seçim ve atamaları üzerinde durmak istedim. Kuşkusuz her akademisyen üniversite sorunları üzerine yazabilir. YÖK sisteminin başlangıcından beri bu konunun içinde olan ve “Yüksek Öğretimde Kalite Sorunu: Akreditasyon ve Kalite Yönetimi” başlıklı bir çalışmanın sahibi olarak konuyu ele aldığımı belirtmek isterim. 

TEMEL SORUNLAR  

Kamuoyunda Üniversiteler ve YÖK ekseninde tartışmalar, maalesef gerçek sorunlar yerine sloganlar üzerinden yapılmaktadır. Akademisyenliğin yapısı gereği üniversite mensupları da bu rüzgâra kapılmaktadır. Üniversite sorunları kitaplara sığmaz. Ancak konuya sistem olarak yaklaştığınızda sorunları daha öz olarak kavramak kolaylaşacaktır.  

Çok geniş olan bu sorunlara girmeden konuyu seçimler ve atama sistemine getirelim. Sorunlar sıralandığında ilk beşi; üniversitelerin hızla ve alt yapısız kurulması, rektör seçimi ve atanması, ek ders ücreti-buna bağlı ikinci eğitim, bilimsel indeks masalı ve eskiden beri süregelen her akademik hayata başlayanın en üste yükselme olanağı olarak sıralanabilir. Dikkat edilirse rektör seçim ve ataması kurulan bir üniversite için en temel sorun olarak birinci sıradadır. Konu iyi anlaşılırsa, atama sisteminin sorunun özü olmadığı görülecektir. Başka bir anlatımla, seçimden sonra atamalarda sıralamaya dikkat edilmemesi bir sorun gibi gözükse de, gerçek sorun bu değildir. Atama sisteminin en büyük kötülüğü, tartışma gündemine oturarak üniversite yönetimini oluşturma ile ilgili gerçek sorunu gölgelemesidir. Başka bir anlatımla YÖK, önerilerinde oy yüksekliği dikkate alan bir sıralama yapsa, Cumhurbaşkanları da buna uygun atama yapsa bile seçim sisteminin yarattığı sorun ortadan kalkmaz.  

O ZAMAN SORUN NEREDE? 

Temel sorun rektörlerin sınırsız yetkide olmalarıdır. Yetkilerin önemli ölçüde YÖK tarafından paylaşıldığı başlangıç dönemlerinde bu sınırsız yetki YÖK-Rektör’e ait olmuştur. Özerkleşme adı altında YÖK yetkilerinin bir bölümünün üniversitelere aktarılması sistemi değiştirmemiş, olumsuz olarak rektör yetkisini artırmıştır. Abartılı olmazsa Başbakan’da bile olmayan yetkilerle donatılmış birisinin seçimle veya atamayla gelmesi demokratik yönetim açısından pozitif bir katkı sağlayamamıştır. Bu sınırsız yetki ile üniversiteler belirli kalıplara sokulmaya çalışılmıştır.  

Bu tek aşamalı seçim sistemi, rektörü destekleyenler ve desteklemeyenler olarak giderek üniversitelerde kamplaşmalar yaratmıştır. Bu yapı akademik yaşamı son derece olumsuz etki yapmış, neredeyse üniversitelerin kimyası bozulmuştur. Özellikle öğretim üye sayısı 50’in altında olan üniversitelerde bu kamplaşmanın çok görünür olduğu, kişisel husumetlere yol açtığı da bir gerçektir. Açık örnek; bir üst kadroya atanması sorunlu olan biri, rektör seçimlerinde yürütülen kampanyalarda desteklediği aday rektör atanınca kadroyu alabilmektedir. Bazı üniversitelerde iki dönem görev yapan rektörler, görev sonunda üniversitesinden ayrılma ihtiyacı duyacak kadar ilişkileri bozulmaktadır.  

Birinci madde de belirtilen aşırı yetkili olma bizatihi sorun olma yanında yeni sorunlar yaratmaktadır. Üniversitelerde temel olarak yönetim görevleri idari ve akademik olarak ikiye ayrılabilir. Rektör yetkisi hem idari ve hem de akademik alandadır. Özellikle idari yönetimin bir profesyonellik gerektirdiği açıktır. Küçük bir işletmeye yönetici atanırken bile çok farklı yetenekler beklenmektedir. İki bin öğretim elemanı, buna yakın idari personeli ve milyar TL’leri aşan bütçeye sahip üniversiteleri yönetenlerin çok farklı alanlarda uzmanlaşmış bilim insanları olması bir çelişki değil mi? 

Yerimiz kalmadı, çözümü özetleyelim. Üniversitelerin kendi yönetimlerini seçmeleri kadar doğal bir şey olamaz. Ancak bu seçim aşamalı olmalıdır. Akademisyenler, akademik unvanlara göre farklı olarak, çalışanlar ve öğrenciler belirli sayılarda kendi temsilcilerini seçerler. Bu temsilciler, öğretim üyesi sınırlı olan üniversitelerde doğrudan yönetim kurullarını oluşturur. Öğretim üyesi fazla olan üniversitelerde ise ikinci derece seçimle yönetim kurulları oluşturulur.  

Rektörler ise yönetim kurulları tarafından kendi aralarından seçilir. Rektör seçimlerinde, bilim alanı sıralaması bağlı bir rotasyon sistemi kullanılabilir.  

Seçilen kişi doğrudan rektör olarak atanır. Rektör’ün idari konudaki yetki ve sorumlulukları; alanında yetkin, yetkili ve o ölçüde sorumluluk alacak profesyonellere bırakılmalıdır.  

İdari işlemler yönetim kurullarınca ve rektörle işbirliği içinde koordine edilip, denetlenmelidir. Akademik görevler ise daha çok alt birim yönetimlerince yerine getirilebilir. Yetki olarak üst yönetimi ilgilendiren konular ise, rektör gözetiminde, yöneticiler ve seçilecek temsilcilerden oluşturulan Üniversite Senatosunca yerine getirilmelidir.  

Bunca deneyimden sonra, demokrasinin sadece seçim ve oy kullanmak olmadığını öğrenmemiz gerekmez mi?