15 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yüksek öğretim ve kalite (1)

Erkan Rehber

Erkan Rehber

Eski Yazar

A+ A-

Kalite konusu, Yüksek Öğretim Kurulu tarafından yeniden gündeme taşınmıştır. Yüksek öğretimde kalite konusu ile ilgili Temmuz 2015’de Yükseköğretim Kalite Güvencesi Yönetmeliği çıkarılmıştır. Gerçekte bu konudaki düzenlemeler eskilere gitmektedir. 2005 yılında yayınlanan Yükseköğretim Kurumlarında Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Yönetmeliği bu yeni yönetmelikle ortadan kaldırılmıştır (Bu yazı yazıldığında (http://www.yodek. org.tr) hala vardı). Kalite kurulu başkanı seçilmiş ve kurul oluşturma süreci başlatılmıştır. Bir makalede, konunun tüm boyutuyla ele alınamayacağı açıktır. Amacımız eğitimde kaliteyle ilgili bazı konulara değinmektir.
Eğitim-öğretim söz konusu olduğunda, konuyu kalite güvencesinden çok kalite-yönetimi olarak ifade etmek daha uygundur. Gerçekte kalite yönetimini, kalite yaratma ve kalite değerlendirme şeklinde bir bütünün parçaları olarak ele almak doğru bir yaklaşımdır. Bu anlayışla, kaliteye konu olan hizmet veya malın tüm paydaşlarının, kaliteyi üretmeden değerlendirmeye kadar ortak sorumluluk içinde çalışması gereği, konunun “toplam kalite yönetimi” olarak ele alınması sonucunu doğurmuştur. Buradan da anlaşılacağı gibi, kalite yönetimini veya sorununu iki bölümde ele almak gerekir. İlki kaliteyi üretmektir. Teknik dille bu, kalite yaratmak olarak da ifade edilebilir. İkincisi ise kaliteyi ölçme ve değerlendirmedir. Bizde maalesef, diğer alanlarda da olduğu gibi eğitim-öğretimde de kalite üretme yerine kalite ölçme ve bunu belgeleme daha önde tutulmaktadır. Bu anlayışla yapılan uygulamalar da önemli ölçüde bürokratik işlemler gibi algılanmakta ve uygulanmaktadır. Geleneğinde “teftiş fırçası” kavramı olan Türkiye gibi bir toplum için de maalesef bu anlayışla zarfın içi değil, dış görünüşü öne çıkmaktadır. Özellikle dış değerlendirme ile de bazılarına iş-yaratma, profesyonel bir meslek oluşturma işlevi de ortaya çıkmaktadır.
Kaliteyi üretme konusu; Yüksek öğretimde kaliteli olmak için ne yapmak gerekir şeklinde ortaya konabilir? Başka bir anlatımla kaliteli olmanın önündeki engeller nelerdir? Bunlar nasıl ortadan kaldırılır? İşte gerekli olan bunların araştırılması ve ortadan kaldırılması için neler yapılacağının ortaya konmasıdır. Bunların yapılması gerekirken, birtakım kalite ölçüleri ortaya koyup, doğrudan kalite değerlendirmeye yönelmek doğru değildir. Bu değerlendirme hatası sadece Türkiye ile ilgili olmayıp Dünya’da birçok üniversite bu sorunu yaşamaktadır. Bu da gerçekte eğitimde kalite yönetiminin güçlüğünden kaynaklanmaktadır.
Üniversitenin temel görevleri; öğretim-eğitim, araştırma-geliştirme ve toplumla ilişkiler şeklinde sıralanırsa, kalite konusunun da bu çerçevede ele alınması gerekir. Tüm bunları yaparken, üniversitelerin geleneksel entelektüel yetiştirme fonksiyonundan, pazar odaklı olma yönünde değiştiği gerçeğinin işin temelini oluşturduğunun da altını çizmek gerekir. Tüm bu konuları ele almak için kitap ve-veya kitaplar yazılabilir.
Kuşkusuz öğretimde kalitenin temel unsurlarında birisi de belirli nitelikler taşıyan akademisyenlere sahip olmaktır. Burada sadece kalite yaratma çerçevesinde akademik yükselme ile ilgili öne çıkan bazı konuların altı çizilmeye çalışılmıştır. 1980’lerin sonlarına doğru YÖK sistemi içinde kalite konusundaki eleştirileri gidermek için akademik yükselmelerde yurt dışı dergilerde yayın yapma zorunluluğu getirilmiştir. Bunu uygulamada Toronto orijinli bir şirketin taradığı dergiler temel alınmıştır. Bu uygulama bilimsel olmadığı gibi yasal olarak da sorunlu bir durum yaratmıştır. İşin daha düşündürücü yanı, adı “Bilimsel Atıf İndeksi” olunca, bu uygulamanın mağdurları bile, bu işin gerçekte ne olduğunu incelemeye bile yönelmemişlerdir. Mesela gerçek adı olan “Thomson Bilimsel Atıf İndeksi” denseydi durum nasıl olurdu? (Şimdilerde Thomson-Reuters oldu). Siz kaliteyi üretmek yerine böyle kerameti kendinden menkul bir çıta koyarsanız, pratik zekâlı Türk milleti bunun çözümünü bulur. Bu tuzağa düşen birçok ülke olmuştur. Sonuç hiçbir zaman kalite doğurmamıştır. Türkiye’de yabancı dergilerde yayın yapma konusunda neredeyse bir patlama yaşanmıştır. Diğer ülkelerdeki benzer uygulamaların da etkisiyle, dünyada dergi yayınlamada bir artış yaşanmıştır. Özet olarak bu uygulama kalite yerine “dergi sektörüne” yaramış ve yaramaya da devam etmektedir.
Bu açıklamadan akademik dergilerde yayın yapmaya karşı olduğumuz, bunun kalite konusu yapılamayacağı gibi bir sonuç çıkarılmasın. Burada hangi dergi, sorusu önemlidir. Bunun yanında makalenin içeriğine bakmak gerekmez mi? İlgili disiplinde teori ve uygulamaya katkısı olmayan bir makalenin kime ne yararı olacaktır. Kesinlikle sayı değil, içerik önemlidir. Konuya gelecek makalede devam etmek dileğiyle.