‘Alın teriyle yazılmış bir destan: Gurbetin başarıları’
Avusturya dokuz eyaletten oluşmaktadır. Bu eyaletlerden biri de Aşağı Avusturya’dır. Her eyaletin bir başkenti vardır; Aşağı Avusturya’nın başkenti St. Pölten’dir. St. Pölten, eyaletin başkenti olalı uzun zaman olmadı. 1986 yılına kadar Aşağı Avusturya’nın başkenti Viyana’ydı. Bu nedenle Viyana, aynı anda hem federal cumhuriyetin hem kendi eyaletinin hem de Aşağı Avusturya’nın başkenti konumundaydı. 1986’da St. Pölten, eyaletin başkenti oldu ve sonrasında çeşitli eyalet kurumları merkezlerini buraya taşıdı.
Bu eyalette uzun yıllar yaşayan bir dostumuz vardır: Ekrem Arslan. Arslan, Avusturya Türkiye Dostluk Derneği’ni kurmuş ve burada arkadaşlarıyla çalışmalarını yürütmektedir. Aydınlık Avrupa yazarlarından Cengiz Köse kardeşimin yolu da buradan geçmiştir. Viyana’da da bir Avusturya Türkiye Dostluk Derneği bulunmakla birlikte, Arslan’ın bu dernekle bir ilişkisi yoktur.
Arslan, merkezi St. Pölten’de olan Dostluk Derneği’nin sosyal medya hesabı Dostluk Postası’nı (https://www.facebook.com/dostluk.postasi) oluşturmuştur. Bu platformda, eyalete, kente, çevreye ve kentte yaşayan Türklere yönelik birbirinden güzel yazılar kaleme almakta ve yayınlamaktadır. Dostluk Postası, göçmenlerin yaşamına dokunan, onların hikâyelerini görünür kılan bir alan olarak öne çıkıyor.
Son zamanlarda başlayan “Göç Başarıları” dizisini severek takip ediyorum. Beş başarılı öyküsü yayımladı. Bu dizinin ilk öyküsünde beni konu etmiş; kendisine kalemine ve yüreğine sağlık diyerek teşekkür ederim. Ufak bir düzeltmeyle bu yazıyı köşeme taşımak istiyorum.
Bu düzeltme de şudur: Ben Avusturya’da memur olarak çalışmadım. Avusturya’da “memur” kavramı yalnızca devlet kurumlarında görev alanlar için kullanılır. Avusturya’da hayatı, işveren ve çırak veya serbest meslekler dışarıda tutulduğunda üç kategoriye ayrılır: Beamte (devlet memuru), Angestellte (büro elemanı, hizmetli) ve Arbeiter (işçi). Ben bağımsız bir meslek odasında çalıştığım için, memur değil, hizmetli veya büro elemanı kavramı daha doğru olur. Dernekler ve bağımsız danışma dernekleri dışında Avusturya kurumlarında çalışan ilk Türklerden biri olma özelliğine sahibim.
Başarı öykülerinin ilkine yer veren Dostluk Postası’ndaki yazıyı, dostların izniyle köşeme taşımak istiyorum. Bu yazı, yalnızca bireysel bir başarıyı değil, göçün ve dayanışmanın renkli ve çok katmanlı dünyasını da anlatıyor. Yazının başlığı Dostluk Postasına aittir. Yayınlanması için Dostluk Postası’ndaki arkadaşlara teşekkür ederim.
ALIN TERİYLE YAZILMIŞ BİR DESTAN: GURBETİN BAŞARILARI
Dostluk Postası| St.Pölten, 2025
“Geldik, çalıştık, kaldık.”
Bazen sadece bu üç kelimeyle özetlenir Türk işçilerinin Avrupa’ya göç hikâyesi. Ama gerçek çok daha derin, çok daha renkli. Çünkü her pasaport kontrolünden geçen bavulda yalnızca giysi yoktu; hayaller vardı. Her fabrika vardiyasında yalnızca ter dökülmedi; gelecek kuruldu.
1960’larda “misafir işçi” olarak gelenler, zamanla bu toprakların ayrılmaz bir parçası oldular. Sadece çalışmadılar; ürettiler, düşündüler, kurdular, yazdılar, konuştular, yön verdiler. Kimileri market açtı, kimileri makale yazdı. Biri spor sahasında adını duyurdu, biri parlamentoda yasa yazdı. Bu yazı dizisi, işte o sessiz başarıların sesi olacak.
KADİM ÜLKER: SİVRİALAN’DAN VİYANA’YA UZANAN SESSİZ BİR BİLGELİK
Dostluk Postası| Gurbetin Başarı Hikâyeleri Dizisi-1
“Avrupa'ya göç eden Türklerden olduğumu üzülerek belirteyim…”
Bu cümleyle başlıyor Kadim Ülker, bir yazısında kendini anlatmaya. İçinde burukluk ama aynı zamanda hakikatin dinginliği var. Çünkü o, gitmenin değil; neden gitmek zorunda kalındığının farkında olanlardan.
Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı, sesi yüzyıllara ulaşan halk ozanı Âşık Veysel’in köyü Sivrialan’da doğdu Kadim Ülker. Aynı toprağın, aynı dağların, aynı türkünün çocuğuydu. İlk gençliğini Türkiye’de geçirdi; liseyi bitirdi, üniversiteyi tamamladı. Ama ellerinde diplomalarla ülkesinde iş bulamamanın burukluğunu yaşayan milyonlar gibi o da yola düştü.
Gurbet, çoğu zaman sessiz yaşanır. Kadim Ülker’in gurbeti de öyleydi. Avusturya’ya geldiğinde, elinde kalemi ve içinde doğduğu kültürün taşıdığı derinlik vardı. Misafir işçilik dönemlerinin sona erdiği, ama göçmenlerin hâlâ sistem içinde "misafir" muamelesi gördüğü bir süreçte, Viyana’da yerleşti. Görünmeyen emeği görünür kılmak onun amacıydı.
AVUSTURYA’DA İLK TÜRK MEMUR VE HAK SAVUNUCUSU
Kadim Ülker, Avusturya’da kamu kurumlarında çalışan ilk Türk olarak tarihe geçti. Sadece “çalışan” değil; danışan, anlatan, yazan ve yol gösteren bir figürdü. Göçmenlerin hayatlarına dokunan en temel konular üzerine çalıştı:
İş hukuku, emeklilik, kiracılık hakları, yabancılar yasası…
İnsanların yalnızca ekonomik haklarıyla değil, varlıklarını, kimliklerini, geleceklerini koruma çabasıyla mücadele etti.
Viyana’daki Arbeiterkammer’in (İşçi Odası) önemli bilgilendirme broşürlerini Türkçeye çevirdi. Bu sadece çeviri değil, Avusturya’da yaşayan binlerce Türk işçinin haklarına ulaşmasını sağlayan bir köprüydü.
Ayrıca, Avusturya Sendikalar Birliği Yayınları (ÖGB Verlag) tarafından yayımlanan, Türkçe yazılmış ilk İş Hukuku Kitabının da yazarı oldu. Bu kitap, Türk toplumu içinde ilk nesil için adeta bir “haklar rehberi” haline geldi.
KİTAPLARLA GÖÇÜN HAFIZASINI YAZDI
Kadim Ülker’in yayımlanmış iki önemli kitabı daha var:
“Avusturya’da 60 Yıl – Misafirlikten Ev Sahipliğine”
Bu eser, 1964’te imzalanan Türk-Avusturya işgücü anlaşmasının ardından yaşanan göçün sosyolojik bir aynası. Kitapta, işçilerin karşılaştığı zorluklardan, ikinci kuşağın kimlik arayışına kadar çok boyutlu bir analiz sunuluyor.
‘ÂŞIK VEYSEL, SOSYAL ÇEVRESİ VE SİVRİALAN’
Ülker, bu eserinde hemşehrisi Veysel’i yalnızca bir sanatçı olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir figür, bir bilgelik timsali olarak ele alıyor. Onun köyünü, çevresini, ilham aldığı toprakları ve ardında bıraktığı kültürel mirası birinci ağızlardan tanıklıklarla anlatıyor. Bu kitap, sadece Âşık Veysel’i değil, Anadolu’yu ve onun içinden çıkan evrenselliği anlamaya çalışan bir göçmenin içsel yolculuğu aynı zamanda.
GÖRSEL ANLATILARLA KÜLTÜREL HAFIZA
2023’te Viyana’da düzenlenen bir etkinlikte, Kadim Ülker eline mikrofonu alıp köylüsü Aşık Veysel’i tanıttı. Ama bunu sadece sözle değil, resimlerle, görsel tanıklıklarla, içten bir anlatımla yaptı. Bu gösterim hem Avusturya’daki Türk toplumuna hem de Veysel’i yalnızca türküden ibaret bilen kuşaklara büyük bir kültürel aktarımdı.
MİKROFONDA BİLGİLENDİREN BİR SES
Kadim Ülker’i yalnızca bir yazar olarak değil, bir anlatıcı olarak da tanıyoruz. Mikrofon başına geçtiğinde sadece Âşık Veysel’i anlatmadı.
- Emeklilik sistemi,
- İş yasası,
- Kiracı hakları,
Yabancıların hukuki durumu gibi konularda canlı bilgilendirme yayınlarıyla binlerce insana yol gösterdi.
Onun sesi, duvar arkasında kalan konulara ses, çözümsüz gibi görünen sorunlara umut oldu.
Kadim Ülker’i anlatmak kolay değil. Çünkü o alkışların peşinden koşmamış, adını afişlere değil, insanların hayatına yazmış bir aydındır. Kimi zaman danışman masasında hak mücadelesi verirken, kimi zaman yazı masasında göçmenliğin tarihini belgeleyerek, kimi zaman mikrofon başında Veysel’i anlatırken karşımıza çıkar ancak bu kadarla kalmaz.
YAZILARIYLA UMUDU DİRİ TUTAN BİR AYDIN
Aynı anda Avusturya’da yayımlanan dört farklı gazetede köşe yazıları kaleme aldı. Kalemi; sertlikten değil, bilgelikten beslendi. İnsanların morallerini yüksek tutmaya çalıştı, olumsuzlukların içinde olumlu hikâyeler bulup onları öne çıkardı.
Yazılarında kızgınlık değil, yol gösterme vardı. Kırgınlık değil, sağaltıcı bir direniş dili.
EMEKLİLİK VE YENİ BAŞLANGIÇ
Kadim Ülker, 31 Temmuz 2025 itibariyle emekliye ayrılıyor. Ama bu, durmak değil, yalnızca yön değiştirmek. Kalemini, bilgisini ve sesini artık daha çok yazın dünyasında kullanmaya hazırlanıyor.
Öğretmen olma hayali, gençliğinde içini yakan bir özlemdi. Türkiye’de bir lisede öğretmenlik yapma arzusu, o dönemin siyasi koşulları nedeniyle gerçekleşemedi. Ama kader bazen bir kuşaktan diğerine uzanır. Bugün, Kadim Ülker’in bir oğlu ve bir kızı, Viyana’da liselerde Almanca, tarih ve fizik öğretmeni olarak görev yapıyor. Gerçekleşemeyen bir düş, çocuklarının adımlarıyla hayat buldu.
O, sessiz ve gösterişsiz bir kahraman. Sahne ışıklarında görünmeyen ama sahneyi ayakta tutan direklerden biri. Hem kendi nesli için hem göçmen işçiler için hem de onların çocukları için bir pusula oldu.
GURBETİN İÇİNDEKİ MEMLEKET
Onun hikâyesi bize şunu söylüyor: Gurbet, sadece gittiğin yer değil; içinden hiç çıkamadığın yerin seni nasıl şekillendirdiğidir. Kadim Ülker, Sivrialan’ı Avusturya’ya taşımadı; ama o ruhu hep yanında taşıdı.
Kadim Ülker’in hikâyesi, göçün yalnızca “ekonomik” bir olay olmadığını gösteren yaşayan bir kanıttır.
O, gurbette yaşamayı seçmedi; ama orada yaşamı herkes için daha yaşanabilir kıldı.
Ve belki de o yüzden onun hikâyesi; sadece bireysel bir başarı öyküsü değil, bir toplumun hafızasını onaran, geçmişiyle barışmasını sağlayan bir kolektif uyanışın sesidir.